Kemalizm: Türkiye’ye özgü sosyalizm
Sol çevreler, Latin Amerika deneylerini sosyalizm kategorisi içinde ele alıyor. Bu, doğru bir değerlendirme. Ama konu Kemalizm’e gelince, solda aynı bilimsel yaklaşım söz konusu değil. Oysa Kemalizm’in uygulamaları, Latin Amerika deneylerinden çok daha radikal.
Cumhuriyet’in ekonomik ve toplumsal açıdan sosyalizme dönük uygulamaları, bu perspektifle, yeterince incelenmiş değil.
TÜRKiYE’DE DEVLET SOSYALİZMİ
Görece geri ülkelerin gelişmiş kapitalist ülkeleri yakalaması, devrimin sürmesi açısından zorunludur. Cumhuriyet Devrimiyle birlikte Kemalizm’in uygulamaları, kapitalist dünya ile Türkiye arasındaki farkı kısa sürede kapatma hedefini taşıyordu. Atatürk’ün muasır medeniyet seviyesine ulaşmak olarak ifade ettiği yaklaşım, bu düzlemde ortaya koyulmuştu.
Gelişmiş kapitalist dünyayı yakalamak için Türkiye, devrim sonrasında üretici güçleri geliştirmek zorundaydı. Bu yapılırken de devletin elinde sermaye birikimi yaratılmalıydı. Çünkü Türkiye gibi görece geri üretim ilişkilerine sahip bir ülkede üretici güçleri geliştirmek ancak devlet müdahalesi ve kontrolüyle mümkündü.
Devlet kapitalizmleri gibi devlet sosyalizmleri de sermaye birikimi oluşturmak için işçi ve köylülerin artık ürünlerine el koyarlar. Aradaki fark, bu birikimin geniş halk kitlelerinin yararına mı yoksa zararına mı olduğu, bir başka ifade ile devrimin inşası için mi yoksa sermaye sınıfının servet biriktirmesi için mi kullanıldığıdır. Cumhuriyetin emekçiler lehine ürettiği politikalar ve dünya kapitalist sistemiyle kurduğu bağımsız ilişki onu devlet sosyalizmi kategorisi içinde değerlendirmeyi gerektiriyor.
Kemalistlerin kendileri de cumhuriyeti, devlet sosyalizminin temelleri üzerine bina ettiklerini sıklıkla vurgulamışlardır zaten. Havza’da Sovyet temsilcileriyle görüşmesinde Atatürk, devlet sosyalizmini uygulayacaklarını belirtmiş; kavram, Hâkimiyeti Milliye gazetesinde savunulmuş, 1930’lu yıllarda ders kitaplarına girmiştir.
Kemalistlerin, devlet sosyalizmi kavramını rastgele kullanmadıkları, devlet kapitalizmiyle aralarına kalın bir çizgi çektikleri anlaşılıyor. Çünkü cumhuriyetin devletçilik politikası, sanayileşmenin kişisel zenginleşme aracına dönüşmesinin önünü kesen bir içerik taşıyordu. 1925’ten itibaren cumhuriyet, liberal kanadı tasfiye ederek sermaye sınıfında kaygı yaratacak uygulamalara imza attı. Bu dönemde meclisteki sermaye sahipleri, haklarına tecavüz ettiği gerekçesiyle devletçilik politikalarını eleştirmişlerdir. Çünkü cumhuriyet, devlet sosyalizmi uygulamalarıyla, sermayeyi bazı sektörlerin dışına itmişti. Meclisteki sermaye sınıfı temsilcilerinin, bu duruma, yaşam alanları bulamadıkları ve bulamayacakları için isyan ettiğini söylemek abartı olmayacak.
Sosyalizm mi kapitalizm mi?
Her sosyalist sistem bağrında kapitalist ilişkileri barındırır. Çünkü bölüşüm ilişkileri iki toplumsal formasyonda da emeğe göredir. Bu bakımdan ekonomiye neyin yön verdiği sorusu önemlidir ve bu sorunun cevabı, içinde, sosyalizm mi kapitalizm mi tartışmasının sonucunu içerir.
1925 sonrası cumhuriyetin ekonomik yönelimine neyin yön verdiği, 1948 senesinde gerçekleşen, sermaye sınıf temsilcilerinin katıldığı iktisat kongresi tutanaklarından açıkça anlaşılıyor. Kongrede yapılan tartışmalar, sermaye üzerindeki “vesayetin” artık sonlandığı yönünde. Demek ki cumhuriyet, 1948’e kadar uygulamalarıyla sermaye sınıfının üzerinde devrimci bir diktatörlük uygulamış. Kongrenin açılış konuşmasında, iş dünyasının artık işlerini kendi ellerine alacağı yönünde ifadeler kullanılması ise, devletin ekonomideki etkinliğini yansıtıyor.
Devrimlerin niteliği, programına, bir başka ifade ile sınıflara karşı tutumuna bakılarak tahlil edilir. Cumhuriyet’in sermaye sınıfına karşı tutumu, Celal Bayar’ın yaptığı bir konuşmadan da anlaşılıyor. Celal Bayar, Ödünç Para Verme Kanunu’nu meclis kürsüsünden savunurken, sermaye sınıfının keselerini doldurmak için toplumsal sefaleti artırdığını ifade ettikten sonra, bunu sürdürmeleri hâlinde kendilerine karşılık verileceğini sert bir dille ifade ediyor.
Bütün bu kısa örnekler Kemalistlerin, devletçilik uygulamasıyla Türkiye’de burjuva yaratma stratejisi izledikleri yollu teorileri boşa çıkarıyor. Bu iddianın aksine Kemalizm’in devletçilik anlayışının teorik çerçevesi devlet sosyalizmi kavramıyla çizilmiş ve devlet, ekonomiye düzenleyici olarak toplumun lehine sermaye sınıfının ise aleyhine yön vermiştir.
SONUÇ
Kemalist Devrimi Türkiye’ye özgü sosyalizm olarak tanımlamak tarihsel gerçeklerle uyumlu. Çünkü Kemalizm’in niteliği, sermaye sınıfına karşı takındığı tutum ve toplumun genel refahına dönük uygulamaları onu sosyalizm kategorisi içinde değerlendirmek gereğini ortaya çıkarıyor. Devlet Sosyalizmi ve planlı ekonomi, sosyalizmin uygulamalarıdır. Kemalizm’in, bir köylü ülkesi olan Türkiye’de, büyük toprak sahipleri ve toprak ağaları sınıfına karşı mücadelesinin ise burjuva sınıfı yaratmak üzerine değil köylüyü geliştirmek ve ilerletmek üzerine bina edilmesi tezimizi kuvvetlendiriyor. Bu bakımdan Türkiye sağının 1990’larda “son sosyalist devleti yıktık” tahlilleri, Kemalizm’i soldan daha tutarlı değerlendirdiklerini gösteriyor.