29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kısa vadeli yaklaşımlar ile algılanamayan eğilimler!

Uğur Civelek

Uğur Civelek

Eski Yazar

Küresel ekonomi açısından finansal piyasaların gündemi değişmiyor! Acil ihtiyaçlara odaklanmak,
para otoritelerini ve beklentileri kendi çıkarlarına uygun şekilde yönlendirerek günü kurtarmak dışında bir şey yapamıyorlar. Bugünkü sorunların önemli bir parçası olduklarının bilinmesini istemiyorlar. Kalıcı çözümler konusunda herhangi bir katkı yapamıyorlar; bu türden konuların kendilerine dokunacağını bildikleri için kalıcı çözüm konularının gündeme gelmesini de aslında pek istemiyorlar!
Durum böyle olunca denizin bittiğini de göremiyor ve koşulları ağırlaştıran eski alışkanlıklardan vazgeçemiyorlar! Küreselleşme denilen kuralsızlığa teslim olmanın ve 1995 sonrasındaki sürdürülebilir olmayan eğilimlere kayıtsızlığın bedeli ise, çok ağır olacak gibi görünüyor!
1995 ile 2001 yılları arasında yaşananlar küreselleşmenin yarattığı olumsuzluklardı. Asya Krizi ile başlayan olumsuzluklar bulaşıcı bir hastalık gibi her tarafa yayılmaya başlamış, Rusya ve Latin Amerika ile devam etmiş, 2000 yılında ise ABD başta olmak üzere tüm gelişmişleri de etkisi altına almıştı. Durgunlaşma eğiliminin esiri olmaktan kurtulamayan küresel ekonomi, doludizgin bunalıma koşmaya başlamıştı. Küresel talebin hızla daralmasının engellenemeyişi bu sonuçta belirleyici olmuştu.

HESAPSIZCA RİSK ALMAK

Devamında pek çok şeyin değiştiğine tanık olduk. Merkez Bankaları assolist olarak sahne aldı, para politikaları bir daha sıkılaştırılmamak üzere gevşetildi. Bakış açıları kısa vadeye odaklandı, hesapsız ve spekülatif risk alma isteğinin üzerine kurulan saadet zincirleri yaratıldı. Parasal aldatmacalardan medet umuldu! Faaliyet gelirlerindeki kayıptan çok daha büyük faaliyet dışı gelirler yaratıldı; varlık değerleri şiştikçe bilançolar güzelleşti, kredi olanakları genişledi. Eşanlı olarak kalkışa geçen küresel talep arz cephesini de şaha kaldırdı! Bu gidişin sonunun felaket olacağı yönündeki uyarılar dikkate alınmadı.
2006 yılı Mayıs ayındaki öncü sarsıntıdan ve devamında 2008 senesindeki küresel krizden ders alınmadı! Artık çok geçti ve sapla saman karışmıştı! Devasa boyutlara ulaşan riskli pozisyonlar, etkili ve yetkili kesimleri yönetmeye başlamıştı! Yozlaşmış düzen geleneksel olmayan politikalar yolu ile sürdürülebilir olmadığı bilinen eğilimlerin müptelası olmuştu! Yaşananlardan ders alma alışkanlığı geçmişte kalmıştı! Merkez bankalarının etkisizleşmeye başlaması ile çok olumsuz bir evreye geçilmesi kaçınılmaz hale gelmişti; Arap Baharı ile birlikte gelen bu yöndeki uyarıları ciddiye almak malum kesimlerin işine gelmemişti!

KIRILGANLAŞMA ÖNLENEMEDİ

2013 yılı Mayıs ayında ABD para otoritesinden gelen uyarılar herkesi tedirgin etti! Fakat birkaç yıllık bir dalgalanma ve bocalama sarmalının ardından, hiçbir para otoritesinin sıkılaşma yönünde harekete geçemeyeceği 2016 yılının ilk haftasında açığa çıktı! Çok ciddi bir arz fazlasının oluştuğu ve aşırı gevşek para politikası uygulamalarına rağmen talebin durgunlaşmaya devam ettiği fark edildi! Merkez bankalarının etkisizleştiği de net bir şekilde anlaşıldı!
Küresel talebin gerileyen faizlere duyarsız hale gelmesi ve durgunlaşması, beklentileri olumsuzlaştıran temel faktör oldu. Arz fazlasının talep artışı ile dengelenemeyeceği, riskten kaçınma eğiliminin belirleyici olmayı sürdüreceği netleşti. Dalgalı bir şekilde güçlenen riskten kaçınma eğiliminin, olumsuzlaşan ekonomik beklentileri finansal piyasalara taşınmasının nasıl engellenebileceği sorusuna yanıt üretilemiyor! 2002 ve 2015 yılları arasındaki hesapsızlıklar, para otoritelerinin itibarını tüketti ve siyasiler bu süreci kalıcı çözümler lehine kullanmayı beceremedi; finansal yapının hızla kırılganlaşması önlenemedi!
Negatif reel faizlere rağmen tüketim ve yatırım eğiliminin artırılamıyor olması, hem önemli bir sonuçtur ve hem de yeni bir başlangıçtır. Finansal piyasalar ve onların ipi ile farklı kuyulara inenler için, her şeyin eskisi gibi olmaya devam etmesi olası görünmüyor!