29 Mart 2024 Cuma
İstanbul 22°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Resimde dünya devleriyle yarışmak

Sanatçılar, ben orijinalim diyorlar. Doğada hiçbir şey orijinal değil, orijinallik diye bir şey yok. Özgünlük diye bir şeyin olmadığını bilen sanat tarihçileri, ‘Çalacaksan, sanatçı gibi arakla’ derler

Resimde dünya devleriyle yarışmak

Pınar Saraçoğlu

İstanbul sanat piyasasından kaçıp Bodrum’da inzivaya çekilen Ali Atmaca ve onun peşinden Bodrum’a yerleşen Ayşen Karakaya ile sergi hazırlıklarını konuştuk.

| Bodrum’da sanat üretmek nasıl bir şey?

Ali Atmaca: Ben 18 yıl Paris’te yaşadıktan sonra, İstanbul’a geldim. Oradaki sanat ortamına dayanamayınca da kaçıp Bodrum’a yerleştim.

Ayşen Karakaya: Ali’nin benim birkaç eserimi satın aldığını öğrendim. Bir sanatçının, başka bir sanatçının işini alması fikri çok hoşuma gitti. Atölyesinde tanışmamızın ardından ben de ona katıldım. Onunla çalışmak beni çok besledi. Şimdi hem komşu hem de çok iyi arkadaş olduk. Kahve, sanat, politika, mavi, beyaz derken hayatı o kadar çok paylaştık ki, yolumuz, İzmir Ekol Sanat Galerisi’nde gerçekleşecek ortak sergiye çıktı.

| 10 yıl öncesini ve bugününüzü nasıl değerlendirirsiniz?

AA: Ben renklerle başı belada olan biriyim. Çünkü yaptığım resimde bir lekeyi sökemezsiniz. Sökerseniz, resmin matematiği bozulur. Bu, formlarda da geçerlidir. Koleksiyonerlerin beğenilerinden kendimi sıyırabildikçe özgürleştim. Renkler yerine çok daha iyi oturdu.

| İki sanatçıyı birleştiren ortak nokta kadındır diyebilir miyiz? Kadın nasıl girdi eserlerinize?

AK: Örnek bir kız çocuğu olarak, Barbie bebeklerle büyüdüm. Sonra resmime Marilyn Monroe gibi pop ikonlar girmeye başladı. Değişim durdurulamıyor elbette. Bu hem besleyici hem de rutin bir durum.

AA: Ben kadınları çok severim. Çocukluğum Toroslar’da geçti. Orada birçok erkek, kadınlarını döverdi. İçim kan ağlardı. Türkiye’deki kadının konumunu gördükçe, o duyguyu halâ yaşıyorum. Kadınların durumunu kendime sorun ettim ve cevabını resimlerimde arıyorum. Erkek figürü çizemiyorum. Dünyada güzel şeyler olacaksa eminim ki bunu kadınlar başaracaklar.

| Başka sosyal konular yer aldı mı eserlerinizde?

AA: Silivri’ye ben gidemedim ama resmim gidip nöbet tuttu. Çünkü işin içine sanatın girmesini istemiştim. Gezi Direnişi üstüne resimlerim oldu. Kerbela Olayı, Kurtuluş Savaşı ve Sivas Katliamı da resimlerime konu oldu.

| Size sanat camiasında “Miro Ali” derler. Bu sizi kızdırıyor mu?

AA: Bu beni çok güldürüyor. Sanatçılar, ben orijinalim diyorlar. Doğada hiçbir şey orijinal değil, orijinallik diye bir şey yok. Miro’nun bir kırmızı yuvarlağı var biliyorsunuz. Bir kırmızı yuvarlak yaptığınızda diyorlar ki, “Aa Miro!”... Ben de diyorum ki, kırmızı yuvarlak ne Miro’nun, ne de Picasso’nun tekelindedir. Özgünlük diye bir şeyin olmadığını bilen sanat tarihçileri, “Çalacaksan, sanatçı gibi arakla” derler. Ben cesur bir insanım. Çünkü Miro gibi, Picasso gibi devlerle yarışıyorum.

| Ayşen, eserlerinde duvarlar hâkim. Duvarlarda seni bu kadar etkileyen ne?

AK: Burhan Doğançay bunu şöyle anlatıyor: “Duvarlar gerçekten ülkenin, medeniyetin, şehrin, hayatın sembolleri. Onlar size politik, siyasi, kültürel olanı, gerçeği, güzeli, çirkini, her şeyi katmanlarıyla sunabiliyor.” Bir yandan sokak sanatına meraklıyım. Bodrum ve İstanbul’da bu konuda girişimlerim de oldu. Galeriler, müzeler toplumsal anlamda herkesin gezip görebileceği ortamlar değiller. Herkesin renk görmeye, desen görmeye, resimdeki umuda ihtiyacı var.

| Tuvalinde bazı kelimeleri tekrarlıyorsun. Bunlar senin ürettiğin kelimeler mi?

AK: Takıntılı olduğum ve tuvale taşıdığım kelimeler var. Bazı durumları açıklayamadığımda, kendi uydurduğum kelimeler bunlar. Mesela savaş ve tatmini konu alan Wargazm bunlardan biri.

| Resimlerinde kadınlar cinsel oldukları kadar, anarşistler de...

AK: Kadını obje olarak gören bir coğrafyadayız. Bu meta algısının altını çizmek istedim. İsyan var işin içinde ve vücut dillerini iyi kullanıyorlar. Femen kızlarından çok ilham alıyorum. Kendi kadınlarımda da o ince, o estetik, naif sertliği yakalamaktan hoşlanıyorum.

Son Dakika Haberleri