27 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sömürgeleşme sürecinin padişahı

Kendi parasını basamayan, vergilerini toplayamayan, dış ve iç borç içinde yüzen, emperyalist devletlerin açık pazarı olmuş, ekonomisi güçsüz, eğitimi bilimsellikten uzak, yetersiz, son derece zayıf bir devletten söz ediyoruz. Siyasal egemenliğini çoktan yitirmiş, çöküş içinde sömürgeleşen bir devletten...

Sömürgeleşme sürecinin padişahı
A+ A-

II. ABDÜLHAMİD’İN 33 YILLIK DİKTATÖRLÜĞÜ - 2

Fethi Karaduman

Tarih, yansız, dolayısıyla nesnel, bilimsel ölçütler göz önünde bulundurularak incelenir ve araştırılır. Örneğin Osmanlı Devleti’nin tarihini incelediğiniz zaman “şanlı” ya da “kanlı” tarih olarak önyargılarla yaklaşmadan değerlendirme yapmak bilimselliğin ön koşuludur.

Tarih bilinci, geçmişe ilişkin bilimsel, nesnel değerlendirmelerle kazanılır. Geçmişi doğru değerlendirenler, günümüzde yaşanılanları en iyi biçimde sorgular, çözümler ve doğru saptamalarda bulunur. Bununla birlikte tarih bilinci geleceği sağlıklı biçimde görmemize ve değerlendirmemize de yardımcı olur.

OHAL kapsamında çıkartılan bir kararname ile GATA’nın adının “Abdülhamid” olarak değiştirilerek Sağlık Bakanlığı’na devredilmesi, tarih bilincinden yoksunluk değilse, emperyalizmin desteklediği “yeni Osmanlıcılık” özentisi midir? Ya da Osmanlı’nın yıkılış ve çöküş dönemine dönmek mi istenilmektedir?

BASKI VE SÜRGÜNLER DÖNEMİ

Padişah II. Abdülhamid, Osmanlı Devleti’nin çöküşünü, monarşik diktatörlüğü sürdürerek önleyemedi, önleyemezdi de... Baskıcı yönetimiyle kullarını bir süre uyuttuysa da, ülkenin büyük ölçekte toprak yitirmesini, sömürgeleşmesini ve devletin yıkılış sürecini engelleyemedi.

Kendi parasını basamayan, vergilerini toplayamayan, dış ve iç borç içinde yüzen, emperyalist devletlerin açık pazarı olmuş, ekonomisi güçsüz, eğitimi bilimsellikten uzak, yetersiz, son derece zayıf bir devletten söz ediyoruz. Aslında siyasal egemenliğini çoktan yitirmiş, çöküş içinde olan bir sömürgeden...

Padişah II. Abdülhamid’in 33 yıllık baskıcı iktidarı döneminde, uyruklarına hiçbir hak ve özgürlük tanımadan, bilim ve akılı dışlayan tutumuyla, ülkeyi sınırsız monarşiyle, diktatörlükle yönetti.

Abdülhamid dönemi zulümle, baskıyla, sürgünlerle, acıyla ve büyük toprak kayıplarıyla anılır. Baskıcı yönetim, büyük bir polis örgütü kurarak, kendisine karşıt olacakları izlettirmeye dek uzandı. O günlerin aydınlarına, padişah karşıtlarına kan kusturdu.

İLK FIRSATTA MECLİSİ KAPATTI

1. Meşrutiyet dönemiyle sınırlı Anayasal düzene ilk kez padişah II. Abdülhamid’in tahta çıkmasının ardından aynı yıl 1876’da geçildi. I. Meşrutiyet dönemi, Tanzimat döneminde (1839) ve Islahat Fermanı’nda (1856) temelleri atılan Batılılaşma çabalarının devamıdır.

Abdülhamid’in kabul ettiği ilk Anayasayı, Mithat Paşa, Namık Kemal ve Ziya Paşahazırladı. Bu Anayasa’ya (Kanun-i Esasi) göre iki meclis olacaktı. Bu meclislerden “Meclis-i Mebussan”üyelerini halk, “Meclis-i Ayan” üyelerini de padişah seçecekti. Tüm yetki ve ağırlık yine de padişahındı. Meclisi açma kapama ve tatile sokma yetkisi ile hükümeti göreve getirme, alma yetkisi de Padişaha tanınmıştı.

İlk Osmanlı Meclisi 19 Mart (bazı kaynaklara göre 20 Mart) 1877 günü padişahın konuşmasıyla açıldı. Bu konuşmada II. Abdülhamid “genel oy”a ve görüşlere dayalı demokratik yaşamı övdü. Meclisi Umumi’nin ikinci toplantısı 13 Aralık 1877 -14 Şubat 1878 günleri arasında yapıldı.

Abdülhamid’in istediği aslında göstermelik bir meclisti. Eleştirici ve denetleyici bir meclis yalnızca Padişah’ın değil, Galata bankerlerinin, dış sermayenin, kulluk anlayışına göre yetiştirilmiş yöneticilerin de tepkisini çekiyordu.

Yenilgiye doğru giden 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı nedeniyle Abdülhamid, Rus ordularının Yeşilköy’e yaklaştığı günlerde sadrazamın ve Meclis’in ağır eleştirilerine uğradı. Darbe olasılığından korkan Abdülhamid, 14 Şubat 1878 günü Meclisi tatile soktu. Gerekçesi ise, “Var olan olağanüstü durum”idi.

Padişah, Kanuni Esasi’nin 7. maddesinin kendisine sunduğu, Meclis’in tatiline karar verme yetkisini kullanmıştı. Böylece bir fermanla yürürlüğe giren Anayasa, yine Padişah’ın bir emri ile askıya alınıyordu. “Meclisin tatili”1908 yılına dek uzadı.

Abdülhamid’in baskıcı yönetimi ise 33 yıl sürdü.

ÖLÜMÜ BEKLENEN HASTA ADAM

Emperyalist devletler, 19. yüzyılın başlarında, 1815 yılında Viyana Kongresi’nde, “Doğu Sorunu”nu ortaya atarak, Osmanlı Devleti’ni kendi aralarında nasıl paylaşacaklarını konuşmuşlardır.

Osmanlı ekonomisi, 1838 Serbest Ticaret Antlaşması’ndan sonraki süreçte yabancı sermayenin girişi ve dışalım serbestleştirilmesiyle, Avrupa sermayesinin denetimine açılmıştır. Kırım Savaşı sırasında, 1854 yılında başlayan dış borçlanmalarıyla da Osmanlı ülkesi yarı sömürge durumuna gelmiştir.

Osmanlı Devleti’nde 1854 yılında başlayan dış borçlanmalar, ülkeyi dışsatım ve dışalım yapamaz duruma getirmişti. Avrupa’nın 18. yüzyıldaki sanayileşme devrimini gerçekleştiremeyen ve borç batağında, emperyalist devletlerin “açık pazarı” durumuna gelen Osmanlı Devleti, mirasını paylaşmak üzere bekleyen Avrupa devletlerinin ölüm döşeğindeki “hasta adam” olmuştu. (Çar I. Nikola, 1853 yılında, İngiliz Büyükelçisi’ne Osmanlı Devleti için “hasta adam” nitelemesinde bulunmuştur)

AVRUPA SERMAYESİNE VE BANKERLERE TESLİM

Osmanlı Devleti 1876’da borçlarını ödeyemez duruma gelinceye dek, 1854 yılından başlayarak yüksek faiz oranlarıyla ve ağır koşullarda dışarıdan borçlanmıştır. Bu durum devletin mali kaynaklarının Avrupa sermayesi tarafından denetim altına alınmasına giden yolu açmıştır. Avrupa devletlerinin ekonomiyi denetlemesi, 1839 Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanları ile hukuksal ve kurumsal düzenlemelerde sürmüştür.

Bu süreçte bir devletin bağımsızlığının ve egemenliğinin simgesi olan kâğıt para basma yetkisinin 1863’de yabancı sermaye ile kurulan Osmanlı Bankası’na devredilmesi de sömürgeleşme sürecini hızlandırmıştır.

II. Abdülhamid döneminde, dış borçlanmaların yanında, devlete kısa süreli ve aşırı oranda faizle içeride borç veren Galata bankerleri de devleti kuşatmıştı. Memurların ücretlerini ödeyemeyen devlet, Galata bankerlerinden borç para alıyordu. Devlet aşırı derecede borçlu, ülke insanları yoksul, yoksun bir yaşam sürerken, dönemin ünlü bankerleri Leonides Zarifi ve Georges Zarifi’nin gösterişli, parıltılı yaşamı dillerde dolaşıyordu.

“Hasta Adam” olarak nitelenen Osmanlı’nın zayıfladığını, Avrupa’dan silah alma gücünün bile kalmadığını gören Rusya, sıcak denizlere inme hayalini de gerçekleştirmek için 1877-78 savaşını (93 Harbi), Kafkaslar ve Balkanlar cephelerinden başlatıp İstanbul’un kapısına kadar geldi.

En sonunda, 1878’de toplanan Berlin Kongresi’nde borçların ödenebilmesini sağlamak üzere önce “Rüsumu Sitte”İdaresi (1877) kuruldu ve bazı gelirler alacaklı yerli bankerler ile Osmanlı Bankası’na bırakıldı.

Bunun sistemin iyi işlemesi üzerine, bu kez İdare, Avrupalı alacaklıların oluşturduğu bir “Mali yönetim konsorsiyumuna (şirketler birliği)”, yani Düyunu Umumiye (Genel Devlet Borçları) İdaresi’nedönüştürüldü (1881). Osmanlı, politik gücü olan alacaklı devletlerin temsil edildiği bu konsorsiyum karşısında tam bir mali tutsaklığa düşürüldü.

Böylece II. Abdülhamid döneminde ekonomik egemenliğin emperyalist devletlere geçmesiyle siyasal egemenlik yönünden de bağımsızlık yitirildi ve devletin sömürgeleşme süreci başladı.

Dizinin ikinci bölümü için tıklatın

Son Dakika Haberleri