ABD Güvenlik Stratejisi’nin dört başlığı
ABD Başkanı Tump’ın açıkladığı “Millî Güvenlik Stratejisi”nin özünü dünkü Rotada incelemiştik. ABD için tek çözüm, baş aşağı gidişi dizginlemektir. ABD’nin Çin ve Rusya’nın ikisini birden rakip olarak değerlendirmesi çok önemli. Bu saptama, kuvvet dengelerinin ABD açısından olumsuz yönde geliştiği görüşünün önemli gerekçelerinden biri oluyor. Bugüne kadar ABD, bu iki büyük devletten birini kazanmaya yönelik stratejiler kuruyordu. ABD yönetimi, artık bu beklentinin geçersiz olduğunu görüyor. Diğer başarısızlıkları da tabloya eklediğimiz zaman, ABD, varolan kuvvet dengeleri içinde artık saldırı stratejisi değil, savunma stratejisi izlemek zorundadır. Saldırıları da, savunma kavramı içinde olacaktır.
DÖRT ESAS
Bugün ABD için, emperyalist çıkarlarını yeni dünya dengeleri zemininde korumak dışında bir çözüm bulunmuyor. Yeni belge, bu ufuk içinde ABD stratejisini dört başlıkta özetliyor:
1. Baş sorumluluk, Amerikan halkını ve topraklarını korumak. Ekonomik sınırları korumak. Yararsız göçe son. Siber saldırılara yanıt. Cihatçı terörü ABD’ye ulaşmadan durdurmak.
2. ABD’de refahı artırmak. Sanayi ve işçi için uygun koşullar. Eşitsiz uluslararası ticarî ilişkilere son. Enerji hakimiyeti. Büyük vergi reformu.
3. Barışı güçle korumak: Güçlü ordu ve güçlü NATO. NATO’da büyük reform. NATO’nun parasal yükünü müttefiklerle paylaşmak. Para vermeyene güvenlik yok.
4. ABD nüfuzunu genişletmek.
ABD’NİN BATI ASYA’DAKİ YENİLGİSİ
Yukardaki dört esası, yaşanan süreç içinde değerlendirmek gerekir. Her strateji gerçekle bağlantısı ölçüsünde uygulanabilir. Örneğin ABD’nin Batı Asya’da kaybettiğini ABD yetkilileri dahil herkes kabul ediyor.
ABD’nin “Müslüman Kardeşleri” Tunus’ta, Mısır’da, Suriye’de, hemen her yerde yenildi. ABD, İran’a diş geçiremedi. ABD’nin “Kara gücüm” dediği PKK, Türkiye’de hendeklere gömüldü. FETÖ Darbesi yerle bir oldu. ABD’nin Türk Ordusu ve Polisi içindeki yığınağı, şu anda hapishanelerde. Türk Silahlı Kuvvetleri, ABD-İsrail Koridorunu yardı. ABD ve İsrail’in Barzani marifetiyle sahnelediği bağımsız devlet girişimi fiyaskoyla sonuçlandı. ABD piyonları Kerkük ve Musul’u tek kurşun atmadan terk etmek durumunda kaldılar. ABD’nin kurduğu ve sahaya sürdüğü IŞİD, büyük ölçüde temizlendi. Hele Beşar Esad’ın PYD’yi vatan haini ilan etmesinden sonra, ABD için Suriye’de iyimser çözümler umut etme olanağı kalmamıştır.
Bu koşullarda, Trump’ın Güvenlik Belgesinde Suriye rejimini değiştirmek, Esad’ı devirmek, Kürdistan’ı kurmak veya Kürt Koridoru türünden eski iddialara rastlanmıyor. Belgedeki “mültecilerin dönüşüne uygun ortam sağlamak” diye ifade edilen çözüm, ABD’nin bükemediği bileği öpme hazırlığı içinde olduğunu gösteriyor.
SAVUNMA STRATEJİSİ İÇİNDE TAKTİK SALDIRILAR VE SAVAŞLAR
Trump’ın Güvenlik Stratejisinin Dört Esası, ABD nüfuzunu genişletmeyi öngören dördüncü madde dışında korumaya/savunmaya yöneliktir. Güçlü Ordu ve Güçlü NATO hedefi, Yeni Belgenin kuvvet değerlendirmesini dikkate aldığımız zaman, savunma stratejisi içinde bir güçlenmeyi ifade ediyor. “ABD nüfuzunu genişletme” iddiasına gelince, hayatta karşılığı bulunmuyor. ABD, İngiltere’nin desteğini bile kaybetmektedir.
Hemen belirtelim: Savunma veya koruma deyince, savaşı ve şiddeti dışlayan strateji kavramlarından söz etmiyoruz. ABD’nin inişini durdurmaya yönelik şiddet kullanma girişimleri her zaman beklenmelidir. Ancak o şiddet, savunma stratejisi kapsamındaki şiddet olacaktır.
ÜSLERİN VE SİLAHLANDIRMANIN ANLAMI
- Peki ABD’nin Suriye’nin kuzeyindeki üsleri ve PYD’ye taşıdığı 4600 TIR silah ne işe yarayacak?
- Yine Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasının yeni güvenlik stratejisi içindeki anlamı nedir?
- Suudî Arabistan ve Körfez ülkeleri niçin silahlandırılıyor?
Bu sorulara, ABD’nin Batı Asya’da “Kürdistan” hedefine ulaşmak için kapsamlı bir savaşı göze aldığı yönünde bir yanıt üretmek, gerçekçi gözükmüyor. Bırakalım diğer Batı Asya ülkelerini, tek başına Türkiye ile Suriye’nin ortak mücadelesi bile, ABD’nin Kürdistan planını toprağa gömmeye yetmektedir. ABD piyonları için, Irak’ın kuzeyinde olduğu gibi, Suriye’nin kuzeyinde de silahları yere atıp kaçmak dışında bir çözüm bulunmuyor.
Körfez’de, Yemen’de ve Lübnan’da ABD’nin yeni mevziler kazanma şansı bulunmuyor. Ne var ki, yenilen orduların elinde bulunduğu toprakları yakarak terk etmesi de, tarihte sık rastlanan olaylardandır. ABD, artık eski müttefiklerini denetim altında tutamayacağını görmektedir; özellikle Türkiye’nin Avrasya’ya yaralı olarak gitmesini planlayabilir. ABD, denetimini kaybettiği güçlerin, güçsüz olmasını istiyor.
YENİLGİNİN KOŞULLARI
İkincisi: ABD Batı Asya’da yenilmiştir, ancak önümüzdeki yıllarda bu yenilginin koşulları belirlenecektir. Her savaş, en sonunda masada çözüme bağlanır. Batı Asya’daki barışın koşullarını belirleyecek masaya, ABD silahlı olarak ve çeşitli tehditleri içeren kozlarla oturmak istiyor. Özellikle İsrail’in geleceği, ABD yenilgisinin belli bir sınırda tutulmasına bağlıdır. Kudüs’ün İsrail başkenti olarak tanınması, bir yandan kışkırtma, öte yandan ABD’nin masada değerlendireceği bir pazarlık unsurudur. Bu da, savunma stratejisi içinde anlamlıdır.