Akış istikameti
Siyasetten zerre kadar anlamasam da bunca yıldan sonra fikir jimnastiği yaparken anladığımı sandığım bazı şeyler olabiliyor.
Kriz zamanlarında halk kitleleri siyasi ortamı, ansızın umut bağladıkları en yakın partiye doğru eğiyorlar. Elbette bu durum, kitlelerin o anki taleplerine en yakın buldukları partinin ve onun bütün gizli ve açık ortaklarının görüşlerini anladıkları, söz konusu partinin tarihsel evrimini derinlemesine kavradıkları, uluslararası bağlantılarını bildikleri ve ona göre hareket ettikleri anlamına gelmiyor.
Siyasi ortamda meydana gelen bu eğilme (sathı mail) krizin şiddetine bağlı olarak zamanla ivme kazanırsa, bütün diğer muhalif parti ve grupları bükerek onların kitlelerini peşi sıra sürüklüyor. Yine krizin şiddet derecesine, Devlet’i yönetenlerin olası hatalarına ve bu hataların kitlelerde yarattığı öfkenin şiddetine bağlı olarak, büyük protesto gösterileri ve çatışmalar olabiliyor.
Bu süreci herhangi bir olay tetikleyebilir. Mesela bir parkta iki üç ağaç kesilir ya da Tunus’ta zabıtanın tezgâhını devirdiği Muhammed Buazizi kendini ateşe verir ya da halk seçimlerde hile yapıldığını anlar ya da ülkeye hükmeden güçler seçilmiş birini göreve başlatmaz ya da göreve başlatır fakat çeşitli tuzaklarla onu kuşatır.
Böyle bir kitlesel akış durumda üç şey yapabilirsiniz: siyasi ortamın eğildiği akış istikametinde hareket ederek mücadelede kararlı kitlelerin içinde yer alabilirsiniz; ya da yaptığınız analizin bir gereği olarak, kitle hareketini ezmeye kararlı hükümet güçlerinin eteklerinde toplanabilirsiniz; ya da pusuya yatarak sizi öne çıkarabilecek koşulların oluşmasını bekleyebilirsiniz.
Birinci durumda (katılım), kitleler mücadele içinde sizi yanlarında görecekleri için size güven duyarlar ve hareketin sonraki evrelerinde peşine takıldıkları partiye yönelik eleştirilerinizi dinlerler, hatta önderliği size bırakırlar. Uzak tarihten bir örnek vermek gerekirse, Bolşevikler Şubat Devrimi’ne fiilen katılmasalardı, sonraki evrelerde Kerenskiy’e yönelik eleştirilerini tek bir işçi bile ciddiye almazdı.
İkinci durumda (işbirliği), kitleler niyetiniz her ne olursa olsun süreç içinde sizi “hain” olarak görürler. Olayların şiddetlenmesi ve dramatik bir boyut kazanması hâlinde sizden nefret ederler ve eğer başarılı olabilirlerse, eski rejimin adamlarıyla birlikte sizi de yargılarlar, hatta ayaklarının altına alıp çiğnerler.
Üçüncü durumda (pusu), bir çeşit kumar oynamış olursunuz. Tarihsel olaylar sizin pusuya yattığınız konumun, kendinizi hazırladığınız olası koordinatların çok uzağından geçip gidebilir. Bu durumda, olaylar ya da önem verdiğiniz yetkili kişiler tarafından çağırılmayı beklediğiniz pusuda tek başınıza kalırsınız; ve kitle hareketinin içinden olumlu ya da olumsuz öyle fikirler, programlar, atılımlar, şahsiyetler çıkar ki kimse sizin fikirlerinize itibar etmez. Diyalektik kavrayıştan yoksun kaba (mekanik) determinizm özünde kadercidir; olayların gidişatını sizin saptadığınız determinantlara göre modelleyecek ilahi bir güç yoktur.
Çok önemli bir nokta da şudur: kendi ezberlerini kitlelerin ya da potansiyel müttefik grupların aynen tekrarlamalarını, hatta aynı terminolojiyi kullanmalarını, olaylar karşısında aynı tepkiyi göstermelerini bekleyen ve isteyen gruplar asla kitleselleşemezler. Kendi sloganlarınızı kitlelere kabul ettirmeyi başaramazsınız, ancak kitlelerin taleplerini sloganlaştırabilirsiniz. Birinci durumda kitleler sizi görmezler, ikinci durumda size kulak verirler.
20. yüzyılın sonunda öyle bir kapitalizm, siyasi rejim ve sosyal güvensizlik modeli dayatıldı ki dünyanın her yerinde insanlara büyük kitle hareketleriyle tepkilerini göstermekten ve taleplerini dile getirmekten başka çıkar yol kalmadı. Geleceği bu büyük kitle hareketleri şekillendirecektir. İçinde bulunduğumuz yüzyılı öncekilerden ayıran özellik budur. Günümüzde sınıfsal yapılar değiştiği ve biz kabul etmesek de bütün ideolojiler ağır hasar gördüğü için, bu hareketlerden her şey çıkabilir: geçen yüzyıla ait faşizmin ya da sosyalizmin hiç akla gelmeyen biçimleri, işbirlikçi turuncu rejimler, tuhaf şeriat hareketleri vs. Önemli olan, klişelere saplanmadan ve tekrara düşmeden, her somut durumun somut analizini en hareketli ortamlarda, akış hâlindeyken bile yapabilme becerisini geliştirmektir.