Altyapısız Ulusal takım olmaz!
Rumen teknik direktör Mircea Lucescu’ya karşı oluşumuz, onun futbol bilgisi ya da deneyimiyle değil, yaşı ve sağlık durumuyla ilintiliydi. Çünkü Türkiye ülke olarak futbolda dibe vurmuş durumdadır ve başta büyük kulüpler olmak üzere ülkemizde hiçbir kulüp üretime dönük hamleler yapmıyorlar. Hal böyle iken yeni bir Ulusal takım kurmak, kazanacak, yarışacak konuma getirmek yıllar alacaktır. Böylesi yorucu bir iş için Lucescu uygun değildir.
Avrupa futbolunda ilerlemiş ülkelere baktığınızda en büyük takımlarının alt yapı hamlesiyle yetiştirdiği futbolcuların Ulusal takımlarını da sırtladığını görmekteyiz. Bunun Türkiye’deki örneği de Galatasaray’dır. Bülent Korkmaz, Tugay Kerimoğlu, Suat Kaya, Okan Buruk, Emre Belözoğlu gibi alt yapı ürünlerine çok erken yaşta başka takımlarda keşfedilen futbolcuların katılımının yanında Hagi, Popescu ve Tafferel gibi iyi yabancı seçimleri Galatasaray’ı Avrupa Şampiyonu yaparken Türkiye’yi de dünya üçüncülüğüne değin yükselttiler.
İspanya Avrupa’nın ortalama futbol ülkelerinden biriydi. En çok transferi Real Madrid yaptığı için şampiyonlukların çoğunu onlar kazanıyordu. Ancak İspanya Ulusal takımının herhangi bir uluslararası başarısı yoktu. Ne zaman ki Barcelona’nın başına Johan Cruyff geçti işte o günden sonra İspanya’nın futboldaki yazgısı değişti. Cruyff’un kurduğu futbol akademisinden yetişen futbolcuların sekizi Barcelona’da forma giydiler Messi ile birlikte çok küçük yaşta kulübe kazandırılan birkaç yabancı oyuncuyla Barcelona Avrupa’nın zirvesine kuruldu. İspanya Ulusal takımı da, Barcelona kökenli oyuncularla hem dünya hem de Avrupa şampiyonu oldular. Çok transfer yapmakla ünlü olan Real Madrid bile Del Bosque zamanında, alt yapıdan yetişen dokuz oyuncusuyla hem lig hem de Avrupa şampiyonlukları kazandılar.
***
Fransa futboluna baktığımızda yükseliş yine alt yapıyla baş göstermiştir. 1970’li yıllara doğru Avrupa’nın sıradan futbol ülkelerinden biri olan Fransa, 1980’lerde Ernst Jackie öncülüğünde kurulan futbol okulları sayesinde 1998 Dünya Kupasını ve 2002 Avrupa Şampiyonasını peş peşe kazanan ilk takım oldu. Dünya Kupası’nı iki kez finalde kaybeden ve 1988 Avrupa Şampiyonu olan Hollanda’nın bir alt yapı ülkesi olduğunu bilmeyen yoktur. Dünyaya altyapıyı Ajax öğretmiştir. Bayern Münih 1965’de ikinci ligden çıktıktan sonra bir altyapı takımı olarak 1970’li yılların ortalarında Ajax ile birlikte Avrupa futbolunun zirvesine oturmuş, Bayern’den yetişen oyuncularla 1974 Dünya Kupası kazanılmıştır.
İngiltere, 1966 Dünya Kupası’nı kazandıktan sonra bugüne değin herhangi bir uluslararası başarısı yoktur. Çünkü ülke yabancı futbolcu cennetidir. Son yıllarda Ajax altyapısı Cruyff’un yolundan ayrılınca iyi futbolcular yetişmez oldu ve Hollanda futbolu gerilemeye başladı. Bunun üzerine Cruyff ölmeden önce Hollanda Futbol Federasyonu’na yazdığı bir mektupta, Hollanda takımlarının ilk 11’inde altı Hollandalı oyuncunun oynatılması önerisinde bulunmuş ve şunları söylemişti: “Hollanda kulüplerinin bir araya gelerek ilk 11’de en az altı Hollanda pasaportlu oyuncu oynatma konusunda anşaltığını düşünün. İspanya’da, İngiltere’de ne yaptıklarından bize ne: biz bu fikirdeyiz.”
Yıllarca altyapı, altyapı diye diye dilimizde tüy bitti. Bakın, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu ve futbol adamı Johan Cruyff da aynı düşüncededir. Çünkü kendisi de bir alt yapı ürünüdür. Beş yaşında girdiği Ajax kulübünden 22 yıl sonra Barcelona’ya transfer olmuş ve futbolcu, teknik adam olarak Ajax’a tam 35 yıl hizmet etmiştir.Türkiye’nin temel sorunlarından biri de budur. Herkesten Cruyff olmasını beklemiyoruz. Söylemek istediğim şudur: Kulüpler kendilerine gelecekte de hizmet edebilecek, kulübün saygınlığını yükseltecek futbolcu ve futbol adamları yetiştirmiyorlar. Neden? Çünkü altyapı yok. Altyapılar salt futbolcu yetiştirmez, önce insan, sonra sporcu daha sonra da futbolcu yetiştirir. Bu olmadıkça Türkiye futbolda hiçbir yere varamaz. Bırakın Romanya ve Arnavutluğu yakında Kosova’nın bile gerisine düşeriz..