Tutsak edildiği Şeytan Adasından kaçarak vatanına dönen Komiser Cemil'in filmlere konu olabilecek yaşam öyküsü
İstanbul’un işgal günlerinde Fransızlar tarafından tutuklanarak siyasi sürgünlerin bulunduğu Güney Amerika’da ki Fransız Guyanası’na gönderilen polis memuru Mehmet Cemil Efendi’nin pek az bilinen filmlere konu olabilecek yaşam öyküsü...
Günümüzde Fransa’nın en büyük denizaşırı toprağı olan ve Güney Amerika’nın kuzeydoğu kıyısında bulunan 83.500 kilometrekarelik Fransız Guyanası, 1852’den itibaren bir ceza kolonisi olarak kullanıldı. Fransız mahkemelerinin azılı suçlu olarak değerlendirip kürek cezasına çarptırdığı mahkûmlar 100 yıl boyunca cezalarını buradaki korkunç hapishanelerde ve çalışma kamplarında çektiler.
Hafızalara Henri Charrière imzalı Kelebek romanı ve romandan uyarlanan Franklin J. Schaffner’ın yönettiği 1973 yapımı sinema filmiyle kazınan Fransız Guyanası’nın doğu ve güneyindeki Brezilya sınırları ile batısındaki Hollanda Guyanası (bugünkü Surinam) sınırı devasa yağmur ormanlarıyla kaplıydı. Kuzeyde ise Atlas Okyanusu vardı. Firar eden mahkûmların başka bir ülkeye kaçabilmesi çok zordu. Kaçanların bir bölümü ormanda ya da okyanusta ölüyor, bir bölümü de geri dönüp teslim olmak zorunda kalıyordu. Başarılı firar girişimleri istisna sayılacak kadar azdı.
Liman şehri Saint Laurent’de ve başkent Cayenne’de iki büyük hapishane vardı. Çalışma kamplarında zorla çalıştırılan mahkûmların asıl korkusu ise karaya 10 mil uzaklıktaki Şeytan Adası’na gönderilmekti. Fransız Guyanası’na getirildikten sonra da suç işleyen mahkûmların gönderildiği Şeytan Adası’nda birkaç ay kalıp sağ kurtulanlar şanslı sayılıyordu. Mahkûmları bekleyen bir başka tehlike de sarı humma, sıtma, cüzzam gibi hastalıklardı. 1923 yılında Fransız gazeteci Albert Londres, Fransız Guyanası’na götürülen 1000 mahkûmdan 400’ünün birinci yılını doldurmadan öldüğünü yazmıştı.
Fransız Guyanası’ndaki sistemin belki en acımasız tarafı sekiz yıl ve üzerinde ceza alanların hapis sürelerini tamamladıktan sonra bir o kadar süreyi Fransız Guyanası’nda geçirmek zorunda olmasıydı. Yani söz gelimi 10 yıl hapiste yatıp çıkan bir mahkûm sonraki 10 yıl boyunca Fransız Guyanası’ndan ayrılamıyordu.
Fransız Guyanası’nın mahkûmları arasında Türkler de vardı. Bunların çoğu, İstanbul’un işgali döneminde Fransa’ya ve vatandaşlarına karşı işlenen suçlarda Türk mahkemelerinin yetkisi olmadığı için İstanbul’da kurulu Fransız mahkemelerinde yargılanıp kürek cezasına çarptırılmışlardı. Dünyanın öbür ucunda çile dolduran Türk mahkûmlardan bir bölümü, 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile karşılıklı çıkarılan genel afla serbest kaldılar.