1 Şubat Medyanın Halleri

İşte günün öne çıkan köşe yazıları...

PUTİN TEHLİKENİN FARKINDA MI?

SALİH TUNA - SABAH

İsveç'in NATO'ya girmesine onay vermemizin ardından ABD eski dönemlerde olduğu gibi müttefiklik "rüzgârları" estirmeye başladı. F-35 projesinden dolayı gasp ettiği 1.4 milyar dolarımızı F-16 satışına mahsup ediyor; "rüzgâr" dediğim bu! Şimdilik, F-16'ların modernizasyonunu sağlayacaklar, 3 yıl sonra da (artık kim öle kim kala) yenilerini verecekler. E tabii 23 milyar dolar daha bayılırsak. Piyasa kızıştırmak için de F-16'lardan daha üstün kabiliyetli F-35'leri Yunanistan'a veriyorlar. Bize de şart koşuyorlar: Şayet S-400'lerden vazgeçersek (hele ki jest yapıp Ukrayna'ya hibe edersek) "F-35 ailesine" geri dönecekmişiz. Bir de CAATSA yaptırımlarına son vereceklermiş. Takdir edersiniz ki dünya düzeninin patronu ABD'nin şartlarına boyun eğmenin sonu yoktur. Hâlihazırda silahlandırdıkları ve "kara ordumuz" tesmiye ettikleri PKK'nın Suriye kolunu üzmememizi, İsrail mezalimine karşı en fazla Belçika kadar ses çıkarmamızı, Rusya'ya karşı da kendileriyle birlikte çalışmamızı, yani düşmanlık yapmamızı istiyorlar. Son günlerde de Montrö Boğazlar Sözleşmesi üzerinden sıkıştırıyorlar. Rusya Devlet Başkanı Putin, 12 Şubat'ta gerçekleştireceği Ankara ziyaretinde adamakıllı elini taşın altına koymalıdır. Daha geç olmadan Türkiye'nin BRICS'e kabul edilmesi dâhil her şey masaya yatırılmalıdır. Bir de, Türkiye ile Rusya arasında her şeyden evvel "saldırmazlık anlaşması" yapılmalıdır. Öyle 25 Aralık 1925'te imzalanan Saldırmazlık Paktı'nı şartlar lehlerine döner dönmez 19 Mart 1945'te uzatmayacaklarını bildirdikleri gibi süreli değil, kesintisiz.

S-400 BELASI

TAHA AKYOL - KARAR

Bu başlıkla daha önce birkaç yazı yazmıştım. Yüz yıllık diploması tarihimizde, acaba Rusya’dan S-400’ler almak kadar büyük bir hata var mıdır, bilmiyorum. (…) Batılılardan füze savunma sistemi alamadığımız için mecbur mu kalmıştık? Öyle söylendi ama 6 seneyi aşkın bir zamandır hava saldırısı tehlikesine maruz kalmadığımıza ve halen de söz konusu olmadığına göre bu iddia doğru değildir. Siyasi sebepleri olmalıdır. (…) Her ne olursa oluşun NATO üyesi Türkiye’nin Rusya ile S-400 almak gibi stratejik bir ilişkiye girmesinin yol açacağı tepkiler öngörülmeliydi. CAATSA yaptırımlarının uygulanacağını ve Türkiye’nin F-35 projesinden dışlanacağını Washington zaten açıklamıştı. Askeri uzmanların öngörmemesi mümkün değildir. Genelkurmay Başkanı ve MSB Hulusi Akar’ın gerekli dirayeti gösterip göstermediğini tarih sorgulayacaktır.

EDİTÖRÜN YORUMU: Taha Bey’in dediği gibi hava savunma tehlikemiz yok mu? Peki öyle ise, Yunanistan’a yapılan ABD yığınağına neden gözünü kapatıyor? ABD-İsrail ikilisinin başını çektiği Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi hedef alan tatbikatları görmüyor mu? Elbette biliyor. Dediği gibi S-400 kararı siyasiydi. Daha doğrusu stratejikti. Türkiye asıl tehdidin ABD-İsrail’den geldiğini gördü. S-400 kararı, Türkiye’nin bu tehditlere karşı kendisini silahlandırmak mecburiyetinden doğmuştur. Sayın Akyol da tüm Batıcılığıyla “S-400’ler hurda olacak. Salgın için kullanacağımız paramız boşa gitti.” korosunda. Güvenliği olmayan bir ülkede ekonomi de olmaz. S-400’leri bırakın depoya kaldırmak, kullanacağımız bir sürece gidiyor Türkiye.

SURİYE İLE NORMALLEŞME GÜVENCE MESELESİNE TAKILDI

SEDAT ERGİN - HÜRRİYET

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrantyev’in, Suriye’nin Türkiye’den topraklarındaki askeri gücünü çekeceği hususunda istediği resmi güvence verilmediği için iki ülke arasındaki normalleşme görüşmelerinin geçen sonbahardan bu yana kesildiği yolundaki açıklaması, gündemimize bu kez “güvence” meselesini sokmuş bulunuyor. Lavrantyev, önceki gün TASS ajansına verdiği demeçte, “Suriye tarafının toprakları üzerinde bulunan Türk askeri birliklerinin uzun dönemde çekileceği konusunda güvenceler almayı gerekli gördüğünü” belirtmiş. İlginç olan bir nokta, Lavrantyev’in “Bu birliklerin yakın gelecekte çekileceğini kimse söylemiyor.” diyerek, aslında kısa döneme dönük bir çekilme beklentisinin bulunmadığını da hissettirmesidir. Hatta, Türk tarafının da muhtelif kademelerde “Suriye’de kalmayacakları”, “belli uygun koşullar karşılandığında er ya da geç çekilecekleri” hususunda gayriresmi beyanlarda bulunduğunu da söylüyor. Rus diplomata göre, mesele “Türk tarafının bunu resmi hale getirmek istemiyor olması.” Bu ifadeleri, Esad hükümetinin sözlü beyanlar değil, yazılı ve bağlayıcı bir güvence istediği, Türkiye’nin de buna yanaşmadığı şeklinde yorumlayabiliriz.

AMERİKAN ASKERLERİNİN ÖLDÜRÜLMESİ NE DEMEK?

NEDRET ERSANEL - YENİ ŞAFAK

Suriye-Ürdün-Irak sınırının köşebendinde yer alan Tanf’daki ABD üssünün vurulması ile İran’ın, Irak-Suriye-Pakistan’a gönderdiği füzeler, daha ileri giderek, Türkiye’ye yönelik terör saldırılarının bağlantısı var mı? (…) Bölgede yeni safhaya geçilmiş bulunuluyor. Bu Washington’u da zorlayacak. Çünkü Washington bir yandan Irak ve Suriye’de karar vermek durumunda ama asıl “savaş ve barış” arasında bir seçim yapması, seçiminin sonuçlarına da katlanması gerekiyor.

İDİL BİRET ‘KARA LİSTE’YE NEDEN GİRDİ

İHSAN YILMAZ - HÜRRİYET

Spotify verilerine göre, ünlü piyanistimiz İdil Biret’in 2022 Kasımı’nda aylık dinleyici sayısı 1.2 milyon civarındaydı. 2024’ün ocak ayında 1 milyon 679 bine yükseldi. Yani son 14 ayda dinleyicilerine yaklaşık 480 bin kişi katıldı. (…) Yaklaşık 60 yıllık konser kariyerini geride bırakan İdil Biret, son resitalini 3 Aralık 2021’de Ankara’da, CSO Ada’nın açılış akşamında vermişti. 82 yaşındaki Biret, sıradışı genişlikteki repertuvarıyla, 100’ü aşkın yayımlanmış albümüyle ve bu kayıtların ulaştığı toplam 2 milyon tirajla müzik tarihimizde kolay ulaşılmayacak bir konumda. Kimi yazarlar ondan ‘anıtsal piyanist’ nitelemesiyle söz ediyor. Buna karşın son 30 yılda dünya sahnelerindeki görünürlüğü Spotify’daki rakamlarla örtüşmüyor. Peki neden bugünün Spotify başarısıyla geçmişin sahne görünürlüğü arasında bunca fark var? Dünya İdil Biret’i yeni keşfetmiş olabilir mi? Sorunun tek cevabı var: Kara liste...

MONA LİSA’YA ÇORBA İKRAM ETMEK

SAMED KARAGÖZ - YENİ ŞAFAK

Louvre gibi bir müzeye çorba sokmak imkânsızdır. Bütün bunları bir araya getirince karşıma şu sonuç çıkıyor Mona Lisa’ya çorba fırlatmak iklim aktivistlerinin ekmeğine yağ sürmektedir. Amaçlarına ulaşmışlardır. Mona Lisa sayesinde seslerini daha gür bir şekilde duyurabilmişlerdir. Louvre Müzesi’nin işine gelmiştir çünkü Mona Lisa’nın bir şekilde sürekli olarak gündemde olması gerekir. Popüler kültür öğesi olarak Mona Lisa’nın unutulmasına asla imkân verilmemelidir. Bakınız benim yazdığım bu yazı bile Mona Lisa’nın popülerliğine ister istemez katkı sağlıyor. Peki, başta sorduğum soruyu tekrar sorayım: Benzer bir eylemi İsrail’in Filistin’de yaptığı soykırımı protesto etmek için yapmak mümkün mü? Benzerinden vazgeçtim, Mona Lisa’ya bu kadar yaklaşıp kameralar önünde 3-4 cümlelik bir açıklama yapmanıza bile izin vermezler. Bunun tek yolu müze yönetiminin buna izin vermiş olması. Filistin için izin var mı? Hiç sanmıyorum.

Sonraki Haber