11 Eylül Medyanın Halleri

HAZIRLAYAN: ERCAN DOLAPÇI

YA BAĞIMSIZLIK YA ÖLÜM

ŞEBNEM BURSALI / SABAH

30 Ağustos'u ve Büyük Taarruz ile başlayıp 9 Eylül'le taçlanan süreci askeri zafer yönüyle olduğu kadar siyasi sonuçlarıyla da ele almak zorunludur. Çünkü bu büyük zafer, Türk milletinin varlığını, yaşama iradesini bütün dünyaya kabullendirdiği bir siyasi zemini de ortaya çıkardı. Bizi, Cumhuriyet'e, Lozan'a götüren sürecin iklimi, o günlerde oluşmuştu. Sadece o günleri değil, bugünleri de anlamamakta direnenlerin dönüp bir kez daha bakmaları gerekir bu sürece.

Türkiye Cumhuriyeti'nin tam bağımsızlık mücadelesi, "Bağımsızlık benim karakterimdir" diyen büyük lider Atatürk'ten "Kefenimle karşılarındayım" diyen ve sözde değil özde bu yola baş koymuş bir lider olarak Tayyip Erdoğan'a yine milletle birlikte devam ediyor.

İNGİLİZ REUTERS ÇOK RAHATSIZ OLMUŞ

YAŞAR HACISALİHOĞLU / AKŞAM

İngiliz Reuters haber ajansı çok dertlenmiş. Türkiye'den birileriyle röportajlar yapmış ve buna dayanarak, medya ile birlikte neredeyse tüm kurumların Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın isteklerine boyun eğdiği sonucuna varmış. (…)

Türkiye'nin hayrına yapılmış, başarılmış icraatları karalayarak, önemsizleştirerek artık sonuç almanın zor olacağının anlaşılmasından rahatsızlar.

Gençleri gözlerine kestirerek, tarihle, değerleriyle bağını kopartıp, özgüvenlerini zedeleyerek, Türkiye'nin geleceğini ipotek altına alamamaktan rahatsızlar.

Gençlerin en ufak bir zorluk karşısında ülkelerini kolayca terk ettikleri ezberini her fırsatta yayarak, bir salgına dönüşsün istediler ama yeterince sonuç alamamaktan çok rahatsızlar.

Teknofest gençliğinin; heyecanından, yaptıklarından, yapmak istediklerinden, tam bağımsız Türkiye davasına sımsıkı bağlı olmalarından çok rahatsızlar.

İstiyorlardı ki; hakikat başaramasın. İstiyorlar ki; yalanlarla, çarpıtmalarla zihinler teslim alınsın, yürekler çoraklaşsın.

Başaramadılar... Başaramayacaklar... Bu yüzden de rahatsız olmaya devam edecekler.

İZMİR’DEN SONRA

MELİH AŞIK / MİLLİYET

İzmir’in kurtuluşunun 100. yılı kutlanıyor. 100 yıl önce... Kurtuluşu izleyen haftalarda bir gurup gazeteci Ege’de Yunan ordusunun yakıp yıktığı köy ve kasabaları gezerler. Her taraf yangın yeridir. Taş taş üstünde kalmamıştır. 3.5 yıl süren işgal sırasında akıl almaz cinayetler, tecavüzler, işkenceler, eziyetler uygulanmıştır.

Falih Rıfkı Atay Uşak’ta halktan dinlediklerini kaleme anlatıyor:

- Hepimiz evlerimize kapandıktı... Yunanlılar birkaç dinsiz bulmuşlar. Bu herifler birkaç defa: “Dışarı çıkın, bizimkiler geldi” diye bağırdılar. Hepimiz sokaklara döküldük. Yunanlılar: “Vay! Demek Türkler geldiği vakit böyle sevineceksiniz ha!” diye çoluk çocuk ellerine ne geçirdilerse süngülediler, kimilerini de bacaklarından tutup bu yangın yerinde ateşe attılar.

Bütün bu mezalime rağmen Türkiye, Cumhuriyet’ten sonra Atina’ya dostluk elini uzatmış, Balkan Paktı kurulmuş, Başbakan Venizelos da karşılık olarak 1934 yılında Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday teklif etmiştir.

Bugün o dostluk havasının yerinde yeller esiyor. İki ülke özellikle NATO’ya girdikten sonra amansız bir silah yarışına girişti. Bu yarışı hem ABD hem iki ülkenin politikacıları, iç siyasette puan toplamak adına körükledi. Bugünlere gelindi.

ABD VE AB’NİN ARKASINDAKİ GÜÇLER

NEDRET ERSENAL / YENİŞAFAK

‘Ukrayna Savaşı’nda Batı’nın takındığı tavrı doğru bulmadığımı çok açık söyleyebilirim. Zira, tahrik üzerine kurulu bir politika güden Batı var. Savaş kısa zamanda biteceğe benzemiyor. Rusya’yı hafife alanlara söylüyorum; yanlış yapıyorsunuz! Rusya hafife alınacak ülke değil.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözleri, Ukrayna krizinin savaşa evrildiği Şubat ayı sonundan bu yana Türkiye’nin “aslında” kimi haklı gördüğüne ilişkin en güçlü ifadelerdir… (…)

Almanya’nın Çin’e ekonomik bağımlılığı önemli risktir. Belli ülkelere bağımlı olmanın ne kadar tehlikeli olduğunu öğrendik. Çin’e yönelik artan izolasyon ve ABD ile yükselen gerilimi Almanya için önemli bir risk oluşturuyor. Rusya ile karşılaştırmamak lazım. Çin’le bu bağımlılığı azaltmak köklü değişiklik gerektirecektir.”

Anlıyorsunuz değil mi? Türkçesi; “ekonominin daha da kötüleşmesini istemiyorsanız, Çin’le-tabii Rusya’yla da-ilişkilerinizi düzeltin” diyorlar. “Sistem” bu işte…

Sonraki Haber