14 Temmuz Medyanın Halleri

HAZIRLAYAN: ERCAN DOLAPÇI

NATO DEĞİŞİR Mİ?

HAŞMET BABOĞLU / SABAH

NATO'nun 15 Temmuz darbe girişimindeki yeri ve hemen ardından gösterdiği reaksiyon için tek bir kelime yeterlidir.

O kelimeyi büyük harfle yazıyorum: REZALET.

Henüz FETÖ ve NATO bağlantısı yeterince kamuoyuna açılmadı.

Ama o gece İncirlik Üssü'nün kullanılmasından, NATO üslerinin kaçak FETÖ'cülere sığınak olmasına kadar bildiğimiz birçok şey bu rezaleti kavramaya yeter de artar.

Yukarıdaki satırlar eski bir yazımdan...

Fakat madem bugünlerde sık sık NATO'dan konuşuyoruz ve 15 Temmuz'u hatırlıyoruz...

Mesela şunu da hatırlayalım...

Varşova'daki NATO Zirvesi'nden bir hafta sonra gerçekleşti darbe girişimi ve hepimiz biliyoruz ki, hem ABD hem de NATO ilk saatlerde kılını kıpırdatmadan, hiç açıklama yapmadan olayların gideceği yönü görmeyi tercih etmişti.

15 Temmuz günü Moskova'da zamanın ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ve Lavrov toplantıdaydılar.

Kerry'nin toplantıyı aniden kesip elçiliğine gittiği, orada Pentagon ve Beyaz Saray'la görüşmeler yaptıktan birkaç saat sonra geri dönüp Lavrov'a "Mekanizma harekete geçti" dediği Rus makamlarınca iddia edilmişti.

İlginçtir...

28 Temmuz 2016'da...

ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Joseph Votel ile birlikte katıldıkları uluslararası bir panelde ABD Ulusal İstihbarat Direktörü James R.

Clapper, "İyi ilişkiler içinde olduğumuz muhataplarımız ya tasfiye edildi ya da tutuklandı. Şüphesiz önümüzdeki dönem Ankara'yla ilişkilerimiz gerileyecek" demişti.

15 Temmuz'da ve hemen sonrasındaki "NATO rezaleti" ile bir liste yapsak, çok uzar.

Ancak detaylara girmeden söylenecek şey, bu darbe girişiminin NATO'cu yanını asla unutmamak gerektiğidir. Olaydan bir buçuk ay önce yapılan "Çok yüksek seviyeli görev kuvveti" anlaşmasıyla NATO'ya bir anlamda Türkiye'ye doğrudan müdahale yetkisi verilmişti, bunu da not edin derim.

İnsan ister istemez, içinden soruyor...

NATO 7 yıl önceki bu "kafa"dan arınıp gerçekten yeni bir evreye girmiş olabilir mi?

Emin misiniz?

AVRUPA BİRLİĞİ’NE GİRMEK Mİ İSTİYORUZ?

ERSİN ÇELİK / YENİ ŞAFAK

Erdoğan, Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi yıllardır kapısında bekletmesinin hesabını, NATO’ya üye olmak için kapısından bekleyen Avrupa Birliği üyesi İsveç üzerinden görüyor. Bild’de yayınlanan makalede denildiği gibi; NATO’yu Türkiye’nin kapısında bekletiyor.

Ancak bu siyasi hamleyi Türkiye’deki muhalefet okuyamadığı gibi İsveç’in üyelik onayının TBMM’de yani kendilerinin elinde olduğunun farkında değilmişçesine sığ siyaset yapıyorlar.

Türkiye, politik hamleleri ve tavrıyla ‘Hristiyan Birliği’ne dönüşen, ekonomik yükü ağırlaşan ve gerileyen, ahlaken çökmüş, son yıllarda ise LGBT’ye tamamen teslim olmuş Avrupa Birliği’ne girmek ister mi peki? Ya da Avrupa Birliği’ne girsin mi? Şahsi kanaatim asla! Hatta içinde bulunduğumuz dönem; Avrupa Birliği’ne ‘kabul edilmeyen’ Türk toplumunun Batı’ya nazaran korunduğunu, asimile olmadığını ve değerlerini yitirmediğini gözler önünü seriyor. Kıyası ise AB’nin LGBT haklarını ihlal ettikleri gerekçesiyle Macaristan ve Polonya devletleri hakkında başlattığı yasal işlemleri dikkate alarak yapabilirsiniz.

MİLLET OLMAK

OĞUZHAN BİLGİN / AKŞAM

Benzer durum bu Batıcı kültürel hegemonyanın siyasal uzantıları için de geçerli. Birçok muhalif partinin 15 Temmuz'ları anmamaları veya yasak savmak kabilinden geçiştirmeleri; yıldönümlerinde anmaları gölgede bırakmak için özellikle saçma sapan tartışmalar açarak gündemi değiştirmeye çalışmaları kuşkusuz en çok da darbeci FETÖ'cülerin işine geliyor.

Burada esas olması gereken şey 15 Temmuz'ları resmî ve toplumsal hafızada hak ettiği yere taşıyıp yüzyıllar boyunca hem darbe girişimine karşı mücadele ederken şehit olanların acısını yâd etmek hem de darbeci hainlere karşı kazanılan ve Türkiye'yi tam bağımsız, demokratik bir ülke hâline getiren toplumsal zaferi ölümsüzleştirmektir.

En başta da söylediğimiz gibi milletleri millet yapan ortak acılar ve zaferlerdir. 15 Temmuz ise bunun her ikisinin de bir arada olduğu bir sembolik değere fazlasıyla sahip. Hak ettiği gibi yaşatmak da bizim üzerimize düşen millî bir vazifedir.

MUHALEFETİN BİR İSVEÇ POLİTİKASI VAR MIYDI

AHMET HAKAN / HÜRRİYET

Erdoğan İsveç’in NATO’ya girişine onay verince...

Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere tüm muhalefet ayağa kalkmış durumda:

- E hani İsveç NATO’ya giremeyecekti?

- E hani İsveç teröre destek veriyordu?

- E hani AB şartını ileri sürmüştün?

Falan.

Bu zamana kadar İsveç’in NATO’ya üyeliği konusunda izlenen politikayla ilgili tek bir kelam bile etmemiş muhalefet, Erdoğan’ın İsveç kararı ortaya çıkınca maşallah bülbül kesildi.

Ama bir sorun var:

Türkiye’nin yönetimine talip bu muhalefet, süreç boyunca İsveç konusunda derin bir sessizliğe bürünmüştü.

Ne “Bırakın ayak sürümeyi, verin onayı bu iş bitsin” dediler.

Ne “Ayak sürüme doğru politika, tam destek veriyoruz” dediler.

Ne de özgün bir yaklaşım bulup onu dile getirebildiler.

Sonraki Haber