15 Mart Medyanın Halleri

İşte günün öne çıkan köşe yazıları...

İMAMOĞLU BU PARALARIN KAYNAĞI NE

ABDULKADİR SELVİ - HÜRRİYET

CHP kaynaklarında iyi haber almasıyla bilinen iletişimci Ferhat Murat, sosyal medya hesabından bazı sorular sordu. 1- Fatih Keleş her cuma İBB Florya konutunda, İBB yönetimini, daire başkanlarını ve müdürleri toplayıp talimatlar veriyor mu? 2- Fatih Keleş, mülkiyeti ormana ait olan, rezervi veya ruhsatı biten maden ocaklarını “kayıtdışı paralar alarak” birilerine peşkeş çekmiş midir? Şu ana kadar bu sorulara cevap verilmedi.

İMAMOĞLU’NUN GENEL MÜDÜRÜ

Para sayma görüntülerinde Ekrem İmamoğlu’nun inşaatlarının genel müdürü Tuncay Yılmaz da yer alıyor. Tuncay Yılmaz’ın, Ekrem İmamoğlu’nun aile şirketlerinin başına geçirecek kadar çok güvendiği birisi olduğu söyleniyor. Şimdi bu durumda ortada deste deste para ve Ekrem İmamoğlu’nun etrafında örülen ilişkiler ağı? Bu kuşku doğurmaz mı? Bu iş nedir diye sorulmaz mı?

İMAMOĞLU-FATİH KELEŞ İLİŞKİSİ

Ekrem İmamoğlu ise her zaman olduğu gibi yağ gibi suyun üzerine çıkıyor. Hesap vermesi gerekirken hesap sormaya kalkışıyor. Bunlar daha buzdağının görünen yüzü diyorlar. Bakalım Ekrem İmamoğlu’nun “can dostum” dediği Fatih Keleş’in hesaplarından ne çıkacak?

DIŞ POLİTİKADA YENİ PARADİGMA

BERCAN TUTAR - SABAH

Daha temelde ise özel şirketleri ve kurumları küresel jeo-politik sahnede çatışmaların bir tarafında yer almaya zorlayan tektonik bir değişim yaşanıyor. Bir bakıma ekonomik ve teknolojik rekabetin her açıdan dış politik krizlerin merkezinde yer alması, geçmişten sadece niceliksel değil niteliksel ve paradigmatik bir kopuşu da temsil ediyor. Soğuk Savaş'ta ABD ile SSCB ekonomik açıdan çok az etkileşimde bulundu. Aralarındaki ticaret 1979 verilerine göre yıllık 4.5 milyar dolardı. Şimdi ise ABD ve Çin arasındaki ticaretin bir haftalık miktarı bile bu rakamı geçiyor. 11 Eylül 2001 saldırılarından sonraki 'terörle savaş'ta da ABD, dış politikasını ekonomiden ziyade güvenlik ve askeri gücüne dayanarak yürüttü. Ancak şimdi güvenlik ve askeri güç kadar ekonomik ve teknolojik rekabet de jeopolitik savaşların ana cephesi konumunda. 2010 yılındaki kıta sahanlığı krizinde Çin, Japonya'ya pillerin ve elektronik cihazların kritik bileşenleri olarak kullanılan nadir toprak minerallerinin satışını yasakladı. ABD, Çin'e karşı ekonomik savaşta CHIPS yasası ve daha birçok yaptırım kararıyla üstünlük elde etmek istiyor. Ukrayna savaşından sonra da ABD, Rusya'ya karşı topyekûn yaptırım politikasını devreye soktu.

‘NET ÇİZGİLER KAYBOLUYOR’

Haliyle bazı firmalar hükümetin bu stratejisini uygulamakta zorlandı veya gönülsüz davrandı. Ülkeler yazlımdan akıllı zekâ teknolojilerine, mikroçiplere, yarıiletkenlere, gıda ve ilaç endüstrisine kadar her şeyi kontrol etmeye çalıştıkça ulusal güvenlik açısından neyin stratejik ve önemli olduğuna dair anlayış da temelden değişiyor. Sosyal medya platformu X ile uydu üzerinden internet erişimi sağlayan Starlink'in Ukrayna ve Gazze'de oynadığı kritik rollerden sonra böbürlenen Elon Musk haklı olarak arkadaşlarına "Savaşta nasılım?" diye sorular yöneltebiliyor. Haliyle devletleri özel şirketlerden ve uluslararası jeo-politikayı da ticaretten ayıran net çizgiler kayboluyor. Siyaset ve savaş siyasetçilerin tekelinden çıkıyor. Bu yeni jeopolitik hakikate uyum sağlamak, politika yapıcılar için de devletler için de bir paradigma değişikliğini zorunlu kılıyor.

KADIN YÖNETİRSE

MELİH AŞIK - MİLLİYET

Kızlarımızı üniversitede okutmak konusunda bir sıkıntımız yok ama yönetime gelmelerini de istemiyoruz... YÖK’ün verdiği rakamlar bunu gösteriyor... Yüksek öğretime kayıtlı öğrenci sayısında geçen yıl kızların oranı ilk kez erkekleri geçerek yüzde 50,8’e ulaşmıştı. 2024’te bu oran kızlar lehine daha da artarak yüzde 51,7’ye yükseldi. Akademisyenlere gelince... Türkiye’deki üniversitelerde toplam 181.498 öğretim elemanı bulunuyor. Bunlardan 97.291’i erkek, 84.207’si kadın. Buna göre kadın akademisyenlerin oranı yüzde 46,4’e yükselmiş oldu. Bu oran Avrupa ve OECD ülkelerindeki yüzde 43 olan kadın akademisyen ortalamasının üstünde... Türkiye’deki üniversitelerde kadın akademisyenler arasında 12.296 profesör, 9.947 doçent, 20.728 doktor öğretim üyesi görev yapıyor. Profesörlerin yüzde 34,3’ü, doçentlerin yüzde 41,8’i, doktor öğretim üyelerinin yüzde 47,4’ü yine kadınlardan oluşuyor. Kadınlar üniversite eğitiminde bu kadar geniş şekilde yer alırken yönetimde hemen hiç görünmüyorlar. Örneğin, rektör atanan 128 devlet üniversitesinin sadece 5’inde (yüzde 3,90) kadın rektör görev yapmakta. Vakıf üniversitelerinde tablo devlete göre biraz daha iyi durumda. 74 Vakıf üniversitesinin 14’ünde (yüzde 18,92) kadın rektör bulunmakta. Kadınlar yöneticilikte erkeklerden daha mı başarısız? Sanmıyoruz... Bu sonucun başka nedenleri olmalı...

Sonraki Haber