16 Eylül Dama Çözümleri
Türk Daması Federasyonu Eski Yönetim Kurulu Üyesi ve İstanbul Türk Daması Derneği Eski Başkanı Ahmet Murat Çelik'in hazırladığı Dama Köşesi her cumartesi Aydınlık Gazetesi'nde, yanıtlar Aydinlik.com.tr'de..
Fatih Belediyesi Revnakoğlu’nun İstanbul’u, Eski İstanbul Kabadayıları
Ref’i Cevat Ulunay, 6 Temmuz 1941 Yeni Sabah ve 30 Mart 1937 Son Posta gazetelerinden derlenmiştir.
Suat BOZTEPE 14.09.2023
“Eski İstanbul’un tarihî meşhur simalarından, babadan mahkeme kadısı,
kazasker, damacı, tavlacı, satranç ustası, en sonunda Bektaşî babası
olan sarıklı bir İstanbul efendisi İsmet Molla damada fevkalâde
maharet sahibiydi. Hemen hemen hiçbir dama oyununda mağlûp olmamış,
ecnebî memleketlerden gelen oyuncuları da mağlûp etmişti. Babası gibi
o da kazaskerdi. İlmiyenin en yüksek mertebesi olan Rumeli ve Anadolu
kazaskerliğinde bulunduğu için sudûrdan sayılıyordu, bu itibarla
İstanbul’un muhtelif kazalarında şer‘î mahkemelerinde başarılı bir
şekilde kadılık - hâkimlik yaptı. Meşhur Mahmutpaşa, Davutpaşa,
bilhassa Tahtakale ve Galata kadılıkları sırasında hayırlı, değerli
birçok mühim icrası görüldü. Son çağların İstanbul ilmiyesi ve mahkeme
kadıları içinde meslekî şahsiyeti ile, zarafet ve asaleti ile ve
hanedanlığı ile tanınmış, küçük büyük herkesten saygı görmüştü, tam
bir Osmanlı çelebisi ve İstanbul efendisi idi.
Darüşşafaka’ya inen Benlizâde türbe ve mektebi bitişiğindeki konağı,
memleketin üst tabakadan irfanlı, faziletli insanları ile dolup
taşardı. Hele Ramazanda konağın kapısı herkese, her isteyene açık
bulundurulduğundan çevrenin yoksul, garip ve kimsesizlerinden başka
yoldan geçen burada arzu ettiği akşam istediği şekilde iftar edebilir,
giderken de kendisine keseye benzeyen bir tülbent içinde beş kuruş diş
kirası verilirdi. İsmet Molla’nın elinin açıklığı, konağındaki
misafirleri yedirip içirmesi o derecelere varmıştı ki bu yüzden para
sıkıntısına uğradığı zamanlar başkasından borç alır, yine o kökten
gördüğü, alıştığı asalet ve hanedanlık mirasına toz kondurmak
istemezdi. En büyük zevki, şiarı fukara doyurmak, misafir ağırlamaktı.
Tanımadığı kimseleri bile aynı nezaketle karşılar ve ağırlardı. Hülâsa
bütün ömrünü zevkine doyamadığı bu asil insanlığın sonsuz vecdi içinde
geçirdi ve tüketti. İlerisini hiç düşünmeden elinde ne varsa hepsini
bu yolda harcamış olduğundan son yılları biraz sıkıntı içinde geçti.
Bilhassa damada, tavlada son derece maharet sahibi idi, hatta eşsizdi.
Zamanın isim yapmış damacıları bütün hünerlerini gösterdikleri hâlde
onunla baş edemiyorlardı. Bu itibarla mollayı yenebilmiş bir başka
oyuncu duyulmuş, görülmüş değildi. Sultan Abdülaziz’in damacıbaşısı
İbrahim Beyler, Türkiye’nin tavla şampiyonu ilân edilen Muhlis Beyler,
yine bu sahada şöhret sahibi mühim şahsiyetlerden Halepli Ömer Beyler,
koca şehrin içinde âdeta emsalsiz bilindikleri hâlde İsmet Molla’dan,
çekinir, kaçınırlardı. Damada, tavlada onun karşısına geçip de taş
sürmeye kimse cesaret edemezdi, zira meşhur Tava Çaçik ve Karintas
Ustalar gibi zamanın dama kurdu rakipsiz şampiyonları bile bir hafta
süren devamlı iddialı çetin bir oyunun sonunda beş altı taşı birden
toplayıp hepsini kıskıvrak yakalamış ve bir daha kendisiyle dama
başında karşılaşmaya tevbe ettirmişti. Şehzadebaşı, Beyazıt
kahvelerinde etrafına toplanıp oyunu merakla takip eden seyircileri de
şahit gösterdiklerini günün gazetelerinde herkes okuyordu.