18 Eylül Medyanın Halleri

İşte öne çıkan köşe yazıları...

AYASOFYA’YI KORUYALIM

İlber Ortaylı - Hürriyet

Ayasofya herkesin elini kolu sallayarak geçeceği bir yol değildir. Zira altındaki dehlizler, atık ve nem sularını taşıyacak suyolları, havalandırma sistemi bu kadar ziyaretçiyi taşıyacak güçte değil. Giriş ve görüşleri zaruri olan tarihçi, arkeolog gibi bilim insanları, büyük dinler dünyasının temsilcileri, devlet adamları ve memurların oluşturduğu yıllık 20-30 bin kişilik bir kitle bile buranın ziyareti için kalabalık olabilir.
Sadece hatırlatmak için tekrarladığım cümleler:
Ayasofya beşeriyetin hâlâ ayakta olan, kullanılan ve orijinal yapısıyla korunan en eski mabedi. Şekil ve hacim değişimleri itibariyle Ayasofya’dan daha eski olan kiliseler var ama bunların sanat tarihinde öncü bir rolü olmadığı gibi teknik bakımdan da hiçbir şekilde Ayasofya’daki mühendislikle mukayese edilemezler. Ayasofya yapıldıktan bir müddet sonra bir zelzeleyle kubbede kısmî çökme meydana geldi ve onarıldı. Asıl büyük onarım ise Mimar Sinan’a aittir. Sinan bu restorasyonundan o kadar müftehirdi ki Tophane’deki Kılıç Ali Paşa Camii’ni Ayasofya’yı model alarak yaptı. Bu eserler İstanbul’a ve Türklere tarihin bıraktığı emanetlerdir. Bu emanetlerle hiç kimse size gerçekten beynelmilel ve insanlık tarihine hizmet açısından yaklaşmaz ve destek olmaz. İşi selametle yapacak sadece biz olabiliriz. Belki aynı şekilde çok methedilmeyiz ancak en acı tenkitler bize yapılır. Bu şuur içinde birtakım taşkın gösteriş ve kuru gürültü değil, Fatih Sultan Mehmed’in politikasına, Mimar Sinan’a yakışır bir ciddiyete ve derin ilme sahip olmak gerekir. Ayasofya’da gündelik hayatın içinde tuvaletler ve musluklar kurulamaz. Büyük sebiller gibi su dağıtan yerler kurulamaz. Klasik Osmanlı sebili ile bugünkü tuvaletlerin tükettiği ve sızdırdığı su aynı değildir. İnsanlık 1500 senedir Ayasofya’ya kısa bir süre için uğruyor. Def-i hacet için Ayasofya’nın tuvaletlerini kullanmanın akıl kârı yanı yoktur. Her giren sebil ve tuvaletleri kullansa bu binanın altındaki kanalizasyon sistemi bunu nasıl taşıyacak?
Düşünülmesi lazım.

ABD’Lİ AKADEMİSYENDEN BATI’YA PUTİN DARBESİ

Bercan Tutar - Sabah

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Kuzey Kore lideri Kim Yong-Un ile görüşmesini 'iki irrasyonel diktatörün kıyamet zirvesi' manipülasyonuyla pazarlayan Batı medyası ve siyasileri hiç ummadıkları yerden ağır bir akademik darbe aldı. Batı'da soğuk duş etkisi yapan çıkışın sahibi uluslararası ilişkiler alanındaki yaşayan en büyük teorisyenlerden John J. Mearsheimer. 15 yıl önce Stephen M. Walt ile birlikte 'İsrail Lobisi ve Amerikan Dış Politikası' kitabını yayımlayan Mearsheimer, "Amerikan dış politikası ABD'ye değil İsrail'e hizmet ediyor" çıkışında bulunarak korku duvarlarını yıkmıştı. Ünlü akademisyen son kitabında ise Batı'nın Putin'e ve Ukrayna savaşına dair tedavüle soktuğu küresel manipülasyonları teker teker ifşa ediyor. Mearsheimer, Sebastian Rosato ile yazdığı ve 5 Eylül'de Yale Üniversitesi'nce basılan "How States Think: The Rationality of Foreign Policy/Devletler Nasıl Düşünür: Dış Politikanın Rasyonalitesi" kitabında, Ukrayna krizinde Kremlin'in son derece rasyonel hareket ettiğini belirterek "Putin'i ciddiye almak Batı'nın yararınadır" tavsiyesinde bulunuyor. HHH Chicago Üniversitesi'nde ders veren Mearsheimer, bu tutumuyla hep Fukuyama, Rostow, Huntington, Brzezinski, Kagan, Nye, Ferguson ve Kissinger gibi Amerikan derin devletinin kirli politikalarını temize çekenlere karşı adeta teorik panzehir işlevi gördü. Batı'nın pervasız, beceriksiz ve yozlaşmış egemen sınıflarının ve kontrolden çıkmış askeri sanayi kompleksinin izlediği dış politikaları eleştiren Mearsheimer, son kitabında küreselcilerin Ukrayna savaşı ve Putin ile ilgili psikolojik harp mahsulü karalamalarını çürütmüş. Batı'nın 'güce aç bir megalomanyak', 'dengesiz otokrat', 'işgalci' ve 'hayalperest' şeklinde lanse ettiği Putin'in Ukrayna kararının hem zamanlama hem de  Rusya'nın çıkarları ve bekası açısından gayet makul bir hamle olduğunun altını çiziyor. Çünkü ABD, Ukrayna'da güç dengesini değiştirmeye çalışarak Rusya'nın kırmızı çizgilerini çiğnedi. Buna işaret eden Mearsheimer, "Batı, Ukrayna'yı Rusya sınırında bir siper haline getirdi. Bu Rusya için varoluşsal bir tehdittir. Putin bu güç dengesindeki değişimi önlemek için harekete geçti. Bu bakımdan Ukrayna hamlesi Putin için bir meşru müdafaa savaşıdır. Savaşın hedefi Ukrayna'nın tamamını fethetmek değildi" diyor.

CHP’DE ORGAN YETMEZLİĞİ

Serkan Fıçıcı - Akşam

Demiştik. Sezgin Tanrıkulu kovulmadığı sürece CHP'dir. Belli oldu. Kovulmayacak. Bundan böyle CHP, Sezgin Tanrıkulu'dur. Türk Silahlı Kuvvetleri'ne iftira savurdu, 15 köylünün helikopterden atıldığını söyledi, köylerin yakıldığını, bombalandığını anlattı. Sonuç? -Sıfır. CHP sözcüsü Faik Öztrak'ın "Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nun, milletimizin gözbebeği Türk Silahlı Kuvvetleri'ni töhmet altında bırakan ifadeleri kabul edilemez. Bu konu yetkili organlarımızda görüşülecektir" açıklaması havada kaldı.
Teşhis? -Organ yetmezliği...
CHP'nin "yetkili organlarının" gücü terör örgütü karşıtı söylem ve eylemlere yetmiyor. Kanıt? -Kılıçdaroğlu sosyal medya hesabından "Erdoğan, Milletvekilimiz Sezgin Tanrıkulu için 'Gereken dersi devlet olarak da yargı olarak da verme mükellefiyetimiz var' demişsin. 'Devlet olarak' derken, kastın nedir" mesajını paylaşıp terör örgütü propagandasına ortak oldu. Kılıçdaroğlu kimdir? CHP'nin "yetkisiz organı" mıdır? Öztrak'ın sözünü ettiği "yetkili organlar" nerededir?
Peki Kılıçdaroğlu gidince durum değişecek mi? -Hayır. Çünkü alternatifi de aynı zihniyette. Baksanıza, Özgür Özel de ses çıkartamıyor. Hatta aynı iftiraları dillendiriyor.
"Kendi evladımız Sezgin Tanrıkulu'nu başkalarının önüne atmayalım" diyor. Seçimin ardından sahneye konulan "CHP'de değişim" adlı tiyatrodan ne anladık? -CHP'de birileri gider, gitmez. Yerlerine başkaları gelir, gelmez. Ama her ne olursa olsun bu CHP'den terör örgütü ve uzantılarına karşı net tavır beklenmez!

ATALARIN ATTIĞI OK NEREYE DÜŞER

Yusuf Dinç - Yeni Şafak

Surinam ve Guyana Güney Amerika’daki iki İslam İşbirliği üyesi ülkedir. Guyana’ya gidemedim ama bundan birkaç yıl önce Surinam’da bulundum. Ekonomi Bakanlığı ve Merkez Bankası yöneticilerine faizsiz finans başlığında eğitim vermiştim. İlk defa kumarhane işinde olmayan bir Türk’le karşılaşmıştı ve şaşırmıştı çoğu. Meğer ülkede kumarhaneler varmış ve ekseriyetle Türkler işletiyormuş. Böylece bu amazon ülkesinde iyi dostlar edindim. Bu seyahatin bende gerçekten ayrı bir yeri var. Çünkü her zaman işime yarayacağını düşündüğüm çok şeyler öğrendim. Birisi de Güney Amerika’da bir ülkenin nasıl Müslüman olduğu sorusuna resmi anlatıda farklılıklar olsa da halkın verdiği cevaptan ulaştığım çıkarımdı. Rivayet o ki; yüzyıllar önce Endonezyalı denizciler tekneleriyle açılmış ve bir daha hiç dönmemişler. Sonra dünya birbirini tanıdıkça bir bakmışlar ki kaybolan bu denizciler orada çoktan yeni bir dünya kurmuş. Endonezya’dan denize açılıp kaybolduğunuzda Amerika kıtasının bu en stratejik köşelerinden birisine çıkmak da ne bileyim…
Sonra Türklerin halk anlatısını düşündüm. Orta Asya kuraklaşmış atalar menzili belirsiz düşmüşler yola, sonra yayı çekip bir ok atmışlar ve okun düştüğü yerde yurt tutmuşlar.

Sonraki Haber