19 Ağustos Medyanın Halleri

İşte günün öne çıkan köşe yazıları...

ABD-ÇİN EKONOMİK MÜCADELESİNİN SINIRLARI

Kadir Üstün- Yeni Şafak

Amerika’nın Çin’le ekonomik mücadelede Ar-ge, yaratıcılık, girişimcilik ve Batı pazarındaki kritik rolü gibi birçok avantajı bulunuyor. Buna karşılık Amerikan firmalarının Çin tedarik zincirine bağımlılıkları ve bilançolarındaki Çin pazarının büyüklüğü Washington’un daha keskin tedbirler almasını engelleyen faktörler olarak öne çıkıyor. Disney gibi Amerikan klasiklerini üreten sembol bir firmanın bile Çin pazarına yönelik yapımlara (Mulan) girişmesi ve Google gibi firmaların Çin’deki sansür ve kısıtlamaları kabul etmesi bu pazarın ne kadar vazgeçilemez olduğunu gösteriyor aslında. Bununla birlikte bu dinamiklerin Çin lehine olduğu gibi bir anlam çıkmaması gerekir zira bu firmaların Washington’la Pekin arasında kalmasının Çin ekonomisine de önemli bir maliyeti olacaktır. Intel’in Çin makamlarından onay alamaması bu firmayı Çin pazarından çıkmasa da gelecekteki benzer senaryolar için alternatif arayışına itebilir. Bazı Amerikan firmalarının Hindistan, Vietnam, Tayvan ve Kore gibi ülkelerde üretim anlaşmaları imzalaması Çin’e bağlılığın azaltılması çabaları olarak görülebilir. ABD-Çin arasındaki karşılıklı bağımlılığının derinliğinin ve karmaşıklığının iki ülke arasındaki küresel ekonomik mücadelenin sınırlarını belirlediğini söyleyebiliriz.

FETÖ’YE ‘ŞİMŞEK’ ÇARPTI

Nedim Şener - Hürriyet

Bu gelişmelerin ardından örgüt elebaşı Gülen, Herkül.org üzerinden kısa bir açıklama yayınlayarak Osman Şimşek hakkında övgü dolu sözlerde bulundu. Gelenekçilerin de etkisiyle Gülen bu açıklamayla, Osman Şimşek’in tabanda yarattığı etkiyi kaldırmaya, “hâlâ lider benim” algısı yaratmaya çalıştı. FETÖ’cü gazeteci Ahmet Dönmez de 15 Temmuz’un arkasında MÖZ grubunun olduğunu anlatan videolar çekti. Mısır İmamı Orhan Keskin’i şahit gösterdi. Keskin ise Ahmet Dönmez’i yalanladı. Buna karşın özellikle 15 Temmuz günü FETÖ elebaşının yanında olan Osman Şimşek’in örgütün darbedeki rolünü itiraf etmesi ile liderlik savaşı ile bölünme aşamasına gelen FETÖ’nün tüm savunma sistemi çöktü. 15 Temmuz konusunda en üst düzey yöneticilerden itiraflar gelmesi ile birlikte uluslararası propaganda stratejisi ve tabanı, darbede rollerinin olmadığı konusunda propaganda ile bir arada tutmaya çalışan örgütün stratejisi de yıkıldı. Kısaca, yaşanan bu süreç ile birlikte örgütün 15 Temmuz darbe girişiminden aklanma stratejisi büyük oranda yıkılırken, örgüt içi liderlik mücadelesi iyice görünür hale geldi. Örgüt üst düzey yönetimine olan inanç büyük oranda yıkıldı. Örgüt elebaşı Gülen’in ölümünün ardından örgütün farklı parçalara bölünmesi kaçınılmaz görünüyor.

GELE GELE GELDİĞİMİZ NOKTA ÖZGÜR ÖZEL Mİ OLACAKTI?

Melih Altınok - Sabah

Türkiye'nin serbest ve genel seçimlere geçtiği günden bu yana koalisyonlar da dâhil toplasan ancak 3-5 yıl iktidarda kalan CHP'nin sorununu hâlâ anlayamamak nasıl bir akıl tutulmasıdır? 13 yılı son genel başkan Kılıçdaroğlu'nun hezimetleriyle geçen koskoca 73 yıldan bahsediyoruz... Seçim öncesi en büyük beklentim ana muhalefetin sandık şokuyla tasfiye olmasıydı. Bizzat Kemal Bey'in ifadesiyle söylersek, parti içi iktidar odaklarının maaşa bağladığı ve CHP'li seçmeni hipnotize eden medya aparatlarıyla birlikte tabii ki. Çünkü mevcut hâli ve aktörleriyle muhalefet bloğu, adeta iktidarların ideolojik aygıtı olarak vazife görüyor. Ne yazık ki, 28 Mayıs'ın ardından aklı başında seçmende kısmen bir uyanış gözlemlesek de umduğum olmadı. Zira 2.5 ayın sonunda geldiğimiz noktaya, öne çıkan "kurtarıcı" adayına bakıyorum... İki kelime: Özgür Özel. Bu mudur?

FECİ HALDE YAŞLANIYORUZ!

Serdar Arseven - Milat

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, 65 yaş ve üzeri nüfusumuzdaki artışa dikkat çekiyor. 2002’de yüzde 10’a yaklaşmış yaşlı oranı, 2024’de ise yüzde 15’in üzerine çıkacağı tahmin ediliyormuş. Bir önceki Bakan Derya Yanık da, muhtelif zamanlarda benzeri şeyler söylemişti: “2002 yılı itibarı ile 65 yaş ve üzeri nüfusun oranı yüzde 9.9’a erişti. Bu oranın 2030’da yüzde 12.9’a, 2040’da ise yüzde 16.3’e ulaşacağını tahmin ediyoruz. Bizi en çok ilgilendiren nüfusumuzun dramatik bir şekilde azalıyor olması. Türkiye’nin doğurganlık oranı 1.7 düzeyine düştü ki, 1.9 geri döndürülemezlik eşiği. Nüfusun en fazla yaşlandığı Kıta Avrupası’ndan bile 4-5 kat hızlı yaşlanıyoruz. Dolayısıyla, önümüzdeki süreçte huzurevlerine, yaşlı bakım ve rehabilitasyon merkezlerine daha çok ihtiyacımız olacak.” Tamam, bu belli. Nüfusumuz “dramatik” (hatta trajik) bir şekilde azalıyor ve yaşlanıyor. Çare? Bu işin çaresi, yaşlı bakım ve rehabilitasyon merkezlerinin sayısını arttırmak mı? Ekonomideki gelişmeler bunu dayatıyor… Ve daha da önemlisi, yaşlılar artık katlanılamaz yük olarak görülüyor. “Yemem yedirir, içmem içirir, anneme babama çiçekler gibi bakarım!” şuuru, ne ailelerde veriliyor, ne de okullarda… Dedelerinin, ninelerinin itilip kakıldığını gören çocuklarınızdan, büyüdüklerinde ne yapmalarını beklersiniz? Anneler, babalar, evlâtlarına “Siz de bizim gibi yapın, bizi yaşlandığımızda, tek başına kaldığımızda bir kenara atın!” mesajını vermiş oluyorlar aslında!.. Kendi kuyularını kazıyorlar!.. 150 yıllık kâbus Soner Yalçın- Odatv Ekonomide istikrar için “kemer sıkma” sözünü ilk kim söyledi: Turgut Özal! Özal’dan sonra gelen iktidarlar da her krizde benzer söz sarf etti… Mart 2024 yerel seçimden sonra ağır kemer sıkma politikasının bizi beklediğini öngörmek için ekonomist olmaya gerek yok! Keza: Benzer krizler Batı’da olmuyor değil. İşte halen gündemde olanlar: -Şu büyük banka battı… -Bu küresel finans şirketi kepenkleri kapattı… -Şu ülke ağır ekonomik kriz içinde... -Bu ülke iflas etmek üzere... Netflix’te “Inside Job” adlı belgesel var. Cannes Film Festivali’nde “en iyi belgesel” ödülü kazanan beş bölümlük yapıt; finans sektörünün ABD’de sistematik yolsuzluğa nasıl yol açtığını 2008 krizi üzerinden anlatıyor. İzlerken düşündüm: İktisat krizleri bizlere neden ilk kez yaşanıyor gibi gösteriliyor? Mesela: 2008 finans krizi sebebinin emlak/ mortgage olduğunu biliyorsunuz. Ama büyük çoğunluk Avrupa'yı da etkileyen 1825 ABD finans krizinin de emlaktan çıktığını bilmiyor! Yani temel meselenin, kapitalizmin yapısal sorunu olduğu gözlerden kaçırılıyor. Kendini “yeniler” gibi gözükse de bu ekonomi-politik sistem sürdükçe, bu krizler ne ilk ne de son olacak…

İMAMOĞLU’NA KARAYALÇIN TARİFESİ

Zafer Şahin - Milliyet

CHP elitlerinin parti içi iktidar yarışında birbirlerini ekarte etmek için kullandıkları yöntemler ve üç adım sonrasını hesap ederek yaptıkları hamleler ‘Siyaset Bilimi’ derslerinde okutulmayı hak eden siyasi zekâ örnekleriyle dolu. Kılıçdaroğlu an itibariyle iddialı İmamoğlu’nu “Belediye Başkanı adayı” parantezine hapsetmeyi başarmış görünüyor. Ama durmayacak. Bundan sonraki süreçte Deniz Baykal’ın Murat Karayalçın ve kendisine uyguladığı taktiği İmamoğlu’na uygulayacak. Rakibini belediye başkanı adayı yaparak siyaseten budayacak! (Bknz: Karayalçın’ın 1999 ve 2009’da Baykal tarafından Melih Gökçek’in karşısına çıkartılması/ Kılıçdaroğlu’nun en parlak döneminde İstanbul adayı gösterilerek siyaseten hırpalanması.) İmamoğlu seçimi alırsa bu Kılıçdaroğlu’nun da başarısı sayılacak. Kendisine bayrak açan haylaz evladına İstanbul’u hediye eden bilge lider olacak. Kaybederse “Elindeki belediyeyi AKP’ye hediye etti” diyerek İmamoğlu defterini kapatacak. Kemal Bey bu yol haritasını takip ederken İmamoğlu da boş durmuyor… “Değişim olmazsa kaybederiz” mesajını sürekli işliyor. Hatta fısıltı gazetesi aracılığıyla “Kılıçdaroğlu gitmezse bütün belediyeleri kaybederiz” diyerek CHP’nin baraj altında kaldığı 1999 seçimlerini işaret ediyor. Kazanırsa “Kılıçdaroğlu’na rağmen kazandım,” kaybederse “Kılıçdaroğlu gitmediği için kaybettim” diyecek. Yani CHP’deki bu kavga yerel seçimden sonra daha da şiddetlenecek devam edecek. Kılıçdaroğlu “CHP’yi yönetmek ülkeyi yönetmekten zor” derken galiba haklıydı!

GARDIROP ATATÜRKÇÜLERİ DE İFLAS ETTİ

Yıldıray Çiçek - Türkgün

Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak, bölmek isteyen terör örgütü PKK ile kol kola giriyorlar ama “Atatürkçüyüz” diyebiliyorlar. Terör örgütü YPG’yi öve öve bitiremiyorlar ama “Atatürkçüyüz” diyebiliyorlar. Kıbrıs’ta Rum’a kanları kaynıyor ama “Atatürkçüyüz” diyebiliyorlar. Azerbaycan’ın karşısında “Ermenici” oluyorlar ama “Atatürkçüyüz” diyebiliyorlar. Anayasa’nın ilk dört maddesini değiştirmek için PKK’nın siyasi uzantısıyla Anayasa Değişikliği Komisyonu kuruyorlar ama “Atatürkçüyüz” diyebiliyorlar. Terör örgütü PKK ormanları yakıyor, zerre sesleri çıkmıyor ama “Atatürkçüyüz” diyebiliyorlar. Yüzlerce kişinin azmettirici katili, PKK’lı terörist Demirtaş’a özgürlük isteyip bir de üstüne “Atatürkçüyüz” diyebiliyorlar. "Gardırop Atatürkçülerin" vahim hâline o kadar çok örneğimiz var ki, halkın milli ve manevi değerleri söz konusu olunca halka karşı canavar kesiliyorlar ama bu bahsettiğim özet konularda da her daim düşmana omuz veriyorlar. İşine geldiği vakit gardıroptan giy bir Atatürkçülük elbisesi, sürekli bu sıfatın ekmeğini ye… Türkiye’de özellikle Sol’un içindeki sözde Atatürkçülük hâli budur. Bunlar sadece İslam’a değil, aynı zamanda Türklüğe karşı da düşmanlık içindedir. "Gardırop Atatürkçüleri" tarifine uygun tipler Disney Plus’ın Ermeni lobisine boyun eğerek Atatürk filmini yayından kaldırması karşısında yine gerçek yüzlerini göstermiştir.

Sonraki Haber