1908 Devrimi'ne bakarken-2: Devrime diyalektik bakış
Devrimin süreç olarak ve sürekliliği olan bir olay olarak kavranmasını kolaylaştırmak, diyalektik bir bakış açısıdır ve böylelikle Sultan Abdülhamid döneminde devam eden toplumsal dönüşümün anlaşılmasını kolaylaştıracak, 1908’de yaşanan rejim değişikliğini anlamamızı mümkün kılacaktır. İşte kendine özgü bir devrim olarak görülen 1908 Devrimine bu gözle baktığımızda, bu tarihten öncesine giden dönüşümleri de dikkate almaktayız.
Şerif Mardin’le başlayan ve neredeyse son dönem Osmanlı tarihinin tümünü bürokratik elit içindeki farklı grupların mücadelesi üzerinden okuyan anlayış ise bu dönemde gerçekleşen siyasal mücadelenin farklı şekillerini anlamamızdaki engel olma özelliğini sürdürmektedir.
Ancak böyle yaparak tarihsel devrimlerde, toplumsal sınıfların özgül sosyolojik boyutunu, devrimin öncüsünün karakteriyle kısıtlayarak, göz ardı etmiş olurlar ve büyük oranda Osmanlı üretim tarzını da feodalizm öncesi olarak değerlendirmekten kaynaklanan ve Osmanlı ile Cumhuriyeti olumsuzlukları anlamında bir tutmaya ve belki olumsuz bakmaya yarayan görüşlerdir.
Gelişen teorileri ve koşulları dikkate almadan günümüz ekonomik veya siyasi olaylarını dikkate alabilmek ve sağlıklı değerlendirebilmek mümkün değildir. Bu ise bir ekonomizm veya çok söylendiği gibi revizyonizm hiç değildir; tam aksine diyalektik bir yöntemdir. Bugün Neil Faulkner bile 1908 Devriminin, Fransız ve Prusya devrim biçimlerinin yani yukardan ve aşağıdan devrimin bir karışımı özellikleri barındırdığını ileri sürerken, bizim aydınımızın kendi tarihine yabancılaşması kabul edilebilir bir durum değildir.
MİLLİ AYAKLANMA
Halkçı özelliklerine rağmen devrime tepeden inmeci damgasının vurulmasının yanlışlığına dikkat çeker Doğu Perinçek:
"1908 Devrimine "tepeden inmeci" damgası vurulur. Bu görüşün gerçekle örtüştüğü söylenemez. Nitekim Prof. Dr. Sina Akşin, Feroz Ahmad, Prof. Dr. Yalçın Küçük, Prof. Dr. Zafer Kars, Prof. Dr. Bülent Tanör, Tevfik Çavdar, Ramsaur gibi 1908 Devrimi üzerinde çalışan bilim adamları ve araştırmacılar, 1908 Devriminin Türkiye özgünlüğünde ve zamanın koşullarında gerçekleşen bir halk devrimi olduğunu gösteren tarihsel olgulara işaret etmişlerdir. 1908 Devrimi geniş bir kitle tabanına dayanıyordu ve “millî ayaklanma” idi."
Perinçek, Halkın önemli bir desteğini alan bir harekete, onun tarihsel özgüllüğü ve gerçekleştiği koşulları göz önüne alınmadan, en basit anlamıyla tepeden inmeci denilmesinin yanlışlığına vurgu yapar.
Bu konuyu araştıranlar için sorulması gereken sorular: “1908 bir askeri darbe mi, yoksa bir halk devrimi miydi?” İkinci soru “1908 devrimi neden böyle bir ayrıksı bir biçim almıştı?”
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin sloganı “Hürriyet, Adalet ve Müsavat” idi. İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) tarihsel olarak bu toprakların ilk devrimci hareketidir. Osmanlı’nın toplumsal ve iktisadi hayatta tam bir çöküş içerisinde bulunduğu dönemde gerçekleşen 1908 Devrimi, halkın büyük bir bölümünün destek verdiği ve aynı zamanda İttihat ve Terakki Cemiyetinin propagandasıyla, asker ve subayların katılmış olduğu bir halk hareketiydi dersek, yanlış bir tanımlama olmaz.
Toplumun farkı kesimlerinden gelen talepleri karşılayamayan ve uluslararası sistemin de artan baskısına maruz kalan siyasal sistemdeki tıkanıklık, 1908 Devrimiyle çözüldü. 1909 anayasa değişiklikleriyle de Osmanlı İmparatorluğu gerçek anlamda bir meşruti monarşi yönetimi haline geldi. Böylece 1839’dan 1909’a kadar olan zaman diliminde önemli bir toplumsal dönüşüm gerçekleşmiş oldu; 1908’de önemli bir sistem değişikliği gerçekleşti.
1908 devriminde İttihat ve Terakki Cemiyetinin çok önemli bir rolü vardır ve devrim halkın da önemli bir desteğini almıştır. Abdülhamid döneminde vergi yükü altında ezilen, sömürülen Anadolu halkı 1906'da ayaklandı. 1906'daki vergi ayaklanmaları 1908'deki Meşrutiyet Devrimini tetikleyecek niteliktedir. İttihat ve Terakki Cemiyeti Dr. İbrahim Temo'nun öncülüğünde 2 Haziran 1889'da dört Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane öğrencisi (Abdullah Cevdet, İshak Sükuti, Mehmed Reşid) tarafından, yine Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane'de "İttihad-ı Osmanî" adıyla kurulmuştur. 1895'te Ahmed Rıza'nın isim değişikliği talebinin ardından cemiyetin adı, "İttihat ve Terakki Cemiyeti" olarak değiştirildi. İTC, 1906 yılında Bahaettin Şakir (Baha Bey)'ler tarafından yeniden kurulmuş ve birçok yerde Cemiyetin şubeleri açmış, faaliyetlere tekrar başlamıştı. Bu ayaklanma sürecini, Cemiyet'in dışında bir eylem gibi göstermek de yanlış bir yaklaşımdır.
HALK HAREKETİ
"İttihat ve Terakki Cemiyeti Erzurum şubesi, Kasım ayında bir bildiri dağıttı. Bu bildiriyle mevcut ‘’baskıcı ve mutlakiyetçi hükümet şeklini’’ devirmek için her dine mensup Osmanlı vatandaşını birleşmeye davet etti. Bildirinin önemli özelliği halkın ırk ve din ayrımı gözetmeden kurulu düzene karşı birlik içinde hareket etmesinin yeni kanıtını oluşturmasıdır." (Aykut Kansu, 1908 Devrimi, İletişim Yayınları, 8. Basım, İstanbul, 2017, s.82.)
Burada Aykut Kansu, devrimin halkçı karakterine vurgu yapar:
"1908 Devrimi, Anadolu ve Rumeli'de halk hareketleriyle başlamıştır ve yine o halkın parçası olan binbaşı, yüzbaşı rütbesindeki genç subayların dağa çıkmalarıyla devam etmiş ve zafere ulaşmıştır. Bu konuda tıp doktoru olan Prof. Dr. Zafer Kars’ın 1908 Devrimi öncesi Anadolu’daki halk hareketleri üzerine incelemesi, bizim bilim hayatımızda pek bilinmeyenleri ortaya koyması açısından çok önemli bir çalışmadır." (1908 Devriminin Halk Dinamiği, Kaynak Yayınları, 2. basım, İstanbul, Haziran 1997.)
1908 Devriminin bir halk hareketi olduğunu vurgularken, araştırmacı Prof. Dr. Zafer Kars'a da atıfta bulunur Doğu Perinçek.
Sonuç olarak, 1908’deki sistem değişikliği ve 1923’de Cumhuriyetin ilanının “nasıl bir devrim” olduğu meselesinin, bunları gerçekleştiren kadroların sınıfsal niteliğinden ayrıştırılması gerektiğini ileri sürmeye gayret ettim ve böyle tartışmaların yaygınlaşması gerektiğine vurgu yapıyorum. Zira bir devrimin lider kadroları, o devrimin niteliğini tam manasıyla göstermek zorunda değildir. Örneğin, burjuva devrimini liderlerinden bağımsız olarak değerlendirmek ve üretim ilişkilerinin yerleşmesinin önündeki engelleri kaldıran, sermaye birikimini zorlaştıran kurumları ve grupları tasfiye eden bir devrim olarak düşünmek daha verimli olacaktır. Böyle yapılınca toplumsal sınıfların ve halkın devrimdeki rolünü daha fazla dikkate almak şansına sahip olacağız.
Bunlardan da yola çıkarak diyebiliriz ki; 1908 Devrimi milliyetçi amaçları olan, halkın önemli desteğini alan, 1876'nın devamı niteliğinde bir hareketti ve 1923 Cumhuriyet devriminin de başlangıcı olmuştur. Dolayısıyla burada 1908 Devrimini sadece ordunun ilerici askerleri ve aydın sivil halkı tarafından gerçekleştiğini iddia etmek hatalıdır. Öncülük onlardadır, ancak Anadolu’da gerçekleşen eylemlerle mevcut rejimin otoritesini sarsan yoksul halk kitleleri de bu devrimin en önemli aktörlerindendir.