2 Eylül Medyanın Halleri

İşte günün öne çıkan köşe yazıları...

TÜRKİYE İLE ABD ARASINDA DOĞU AKDENİZ’DE İLGİNÇ PASLAŞMALAR

Sedat Ergin - Hürriyet

Herhalükârda ABD tarafının attığı bu adımlarla, seçimler de geride kaldıktan sonra, Türkiye ile ilişkileri bir ölçüde yumuşatma çabası içine girdiğini söylemek mümkün. Bu arada, ABD’nin son yıllarda Türkiye ile Yunanistan karşısında denge politikasını Yunanistan lehine bozduğu yolundaki yaygın eleştirilerin yarattığı olumsuz havayı dağıtmak istediği de anlaşılıyor.
Öte yandan, ABD Kongresi’nden bir heyetin de geçen hafta Ankara’ya gelmiş olması, beliren bu yeni havayı destekleyen bir gelişmedir.
Bu açılımların aslında ABD ile ilişkilerini iyileştirmek isteyen Ankara’dan da aynı şekilde karşılık gördüğü belirtilebilir. Askeri alandaki değindiğimiz son gelişmeler, özellikle geçen temmuz ayında Litvanya’daki son NATO Zirvesi’nde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İsveç’in NATO üyeliğine yeşil ışık yakmasının ardından, Ankara’nın NATO ile ilişkileri güçlü tutma hamlesini tamamlayan adımlar olarak da görülebilir.
Bütün bu kıpırdamaya bakarak Türkiye ile ABD arasında sorunların kısa zamanda aşılabileceği yolunda bir iyimserliğe kapılmak da yanıltıcı olur. Çünkü S-400 sorunu, ABD’nin Suriye’de PKK uzantısı YPG’ye desteği gibi kronik meseleler hâlâ masada duruyor ve iki ülke arasındaki ilişkileri basınç altında tutmaya devam ediyor.
Ancak bazen büyük problemlerin aşılmasının önü de bazı sembolik adımlarla, jestlerle açılıyor. Türkiye ile ABD arasındaki son gelişmeler bu yönde bir işlev görebilir mi? Bu sorunun yanıtı için beklemek gerekiyor.
En azından gözlenen hareketliliğin eylül ayı içinde G-20 Zirvesi ya da BM Genel Kurulu sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden arasında yapılabilecek bir görüşme öncesi havayı yumuşatması şaşırtıcı olmaz.

ATATÜRK ANLAŞILIRSA ATATÜRKÇÜ OLMADIKLARI ANLAŞILACAK, BÜTÜN MESELE BU

Melih Altınok- Sabah

Tahmin edeceğiniz üzere Atatürk anlaşılırsa Atatürkçü olmadıkları anlaşılacak olan yobazlar, günlerdir Kuyaş'a demediklerini bırakmadılar.
Ama yalnızca Atatürk'e "deccal" diyen takıntılıların simetrisindeki Kemalistler değil...
Dün baktım bizim gazetenin internet sitesinde de Halk TV, 30 Ağustos gibi bir günde Kuyaş'ı çıkarıp konuşturduğu için eleştiriliyordu.
Yapmayın etmeyin.
Kuyaş işini layığıyla yapan birkaç tarihçiden biri. Özellikle Türkiye'nin yakın tarihini evrensel normlarla, klişelere saplanmadan ele alan nadir akademisyenlerden. Boğaziçi'nde inkılap tarihi anlatması da üniversite ve öğrencileri için şans.
Merak edenler için, diğer tarihi şahsiyetlere olduğu gibi, Atatürk'e karşı da hiç önyargısı olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Hatta çalışmalarından sempatisi olduğu da hissediliyor.
Peki ne istiyorsunuz?
Bütün akademisyenlerin, yazarların, araştırmacıların ilkokul tarih dersi seviyesinde klişeleri iyi bir hafız gibi tekrar etmesini mi?
Değerlerimize asıl saygısızlık, bu kolaycılık, popülizm, vasatlık değil midir?
Çok değer verdiğinizi söylediğiniz tarihinizde neler olup bittiğini hiç mi merak etmiyorsunuz?
Cumhuriyetimiz yüz yaşında. Dünkü çocuk değil. Kurulduğu güne göre çok daha köklü ve kurumsal. Biz de büyüyelim artık.
Tahmin edeceğiniz üzere Atatürk anlaşılırsa Atatürkçü olmadıkları anlaşılacak olan yobazlar, günlerdir Kuyaş'a demediklerini bırakmadılar.
Ama yalnızca Atatürk'e "deccal" diyen takıntılıların simetrisindeki Kemalistler değil...
Dün baktım bizim gazetenin internet sitesinde de Halk TV, 30 Ağustos gibi bir günde Kuyaş'ı çıkarıp konuşturduğu için eleştiriliyordu.
Yapmayın etmeyin.
Kuyaş işini layığıyla yapan birkaç tarihçiden biri. Özellikle Türkiye'nin yakın tarihini evrensel normlarla, klişelere saplanmadan ele alan nadir akademisyenlerden. Boğaziçi'nde inkılap tarihi anlatması da üniversite ve öğrencileri için şans.
Merak edenler için, diğer tarihi şahsiyetlere olduğu gibi, Atatürk'e karşı da hiç önyargısı olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Hatta çalışmalarından sempatisi olduğu da hissediliyor.
Peki ne istiyorsunuz?
Bütün akademisyenlerin, yazarların, araştırmacıların ilkokul tarih dersi seviyesinde klişeleri iyi bir hafız gibi tekrar etmesini mi?
Değerlerimize asıl saygısızlık, bu kolaycılık, popülizm, vasatlık değil midir?
Çok değer verdiğinizi söylediğiniz tarihinizde neler olup bittiğini hiç mi merak etmiyorsunuz?
Cumhuriyetimiz yüz yaşında. Dünkü çocuk değil. Kurulduğu güne göre çok daha köklü ve kurumsal. Biz de büyüyelim artık.

IŞIĞI SÖNMEYENLER

Adnan Binyazar - Cumhuriyet

Emin Özdemir’le, o asistan, ben öğrenci olarak ilk 1956 yılının sonbaharında bir araya geldik. Bir bakıma ben de onun öğrencisi oldum.
1968 yılından başlamak üzere ailece de yazınsal alanda da birbirimizden ayrılmadık.
Aramızda öyle bir kaynaşma doğmuştu ki yaşamının son günlerinde eğitim fakültesinde Prof. Dr. Sedat Sever’in düzenlediği oturumda yaptığı konuşmasında kullandığı “Adnan’la ben bir kâğıdın iki yüzü gibiyiz, bir yüzünde o, öbür yüzünde ben varım” tümcesi, benim onur belgemdir.
En başta ailesi, yakınları, dostları, okurları, öğrencileri, yazma heveslileri her yıl 1 Eylül’de onun sönmeyen ışığıyla aydınlanıyor...

ÇİN’İN EKONOMİK ZORLUKLARI KARŞISINDA ABD’NİN STRATEJİSİ

Kadir Üstün - Yeni Şafak

Çin’le ekonomik mücadeleye devam edilmesinin ulusal güvenlik meselesi olduğu ve ABD’nin küresel liderliğinin devamını engelleyebilecek potansiyeline sahip tek ülkenin Çin olduğu gibi tezler Amerikan siyasetinde geniş kabul görüyor. Anketler Amerikan halkının Çin’e karşı negatif bakışın güçlendiğini gösterirken ticaret savaşlarından Amerikan ekonomisinin nispeten az etkilendiği de biliniyor. Serbest ticaretin önündeki engellerin kaldırılmasını en çok savunan klasik Cumhuriyetçi Parti’yi dönüştüren Trump’ın etkisi Cumhuriyetçi aday adaylarının anti-Çin söylemlerinde de kendini gösteriyor.
Bu dinamiklere bakıldığında ABD’yle Çin arasındaki ekonomik mücadelenin iki tarafa da olumsuz etkileri olsa da Çin’in daha zararlı çıktığı söylenebilir. Biden’ın Amerikan ekonomisinin Çin’e bağımlılığını azaltmakla kalmayıp müttefiklerini de bu yönde ikna etme başarısı göstermesi Pekin için ciddi bir handikap. Karşılıklı bağımlılık dolayısıyla tam bir kopuşun da gerçekçi olmadığının farkında olan Washington’un Çin ekonomisinin içinden geçtiği zorlukları Batılı şirketlerin gördüğü zararı hafifletmek için fırsata çevirmeye çalıştığını söyleyebiliriz. Bu bağlamda ilişkileri yumuşatma ve diyalog süreçlerinin ABD’nin Çin’le ekonomik mücadeleden vazgeçmesi anlamına gelmediğini belirtmek gerekiyor.

Sonraki Haber