20 Aralık Medyanın Halleri

Hazırlayan: Ercan Dolapçı

‘KILIÇDAROĞLU’NA SARAÇHANE KUMPASI’

MEHMET BARLAS / SABAH

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun aldığı 2 yıl 7 aylık cezanın hemen ardından yapılan TV tartışmalarında İmamoğlu'nun Cumhurbaşkanlığı adaylığına kesin gözü ile bakılıyordu.

O gün kaleme aldığım "Akşenerİmamoğlu tiyatrosu" başlıklı yazımda bu işin çok kolay olmadığını söylemiştim.

MHP Genel Başkanı Bahçeli dün Mersin mitinginde bu tiyatroyu "Kılıçdaroğlu'na Saraçhane kumpası" olarak yorumladı ve ekledi: "Sahte mağdurlara milet değer vermez." Bahçeli konuşmasında sokaktaki İmamoğlu algısını çok iyi özetledi.

Bir hafta geçmeden İmamoğlu'nun adaylığına kesin gözüyle bakanlar yeniden ibrenin Kemal Kılıçdaroğlu'ndan yana döndüğünün altını çizmeye başladı.

Peki İmamoğlu neden önüne gelen fırsatları neden değerlendiremiyor? Neden en büyük destekçileri bile "İmamoğlu'ndan bir şey olmaz" noktasına geldi?

Bunun tek bir cevabı var. Siyasette samimiyet ve güven çok önemli. Seçmen İmamoğlu'nu samimi bulmuyor. Bazen tek bir fotoğraf samimiyetsizliği ele verebilir. Yargı kararından sonra İmamoğlu ile Akşener'in neşe içerisinde yanak yanağa verdikleri fotoğraf gibi...

Cuma günü İmamoğlu'nun adaylığının açıklanacağını düşünen CHP seçmeni bir kez daha hayal kırıklığına uğradı. Cumhurbaşkanı Erdoğan "Taht oyunlarını bırakın, adayınızı açıklayın" demesine rağmen 6'lı masadan ses yok. Muhalif seçmenin enerjisi tükenmek üzere.

Böyle bir ortamda seçime gidiyoruz. İmamoğlu'nun son kozu da boşa çıktı. Şimdi 6'lı masanın aday belirlemesi daha da zorlaştı. Ancak başka birini işaret etmezse masanın adayı en güçlü adayı hala Kemal Kılıçdaroğlu...

AKŞENER-İMAMOĞLU DARBESİNİN ŞİFRELERİ

KURTULUŞ TAYİZ / AKŞAM

Meral Akşener ve Ekrem İmamoğlu ortak bir hamle yaparak, adaylık yarışında Kılıçdaroğlu'nun bir adım önüne geçmeyi başardılar.

Şimdi Kılıçdaroğlu'nun içeriden vurulup vurulmayacağı merak ediliyor. Kılıçdaroğlu da hep şu soruyu tekrarlamadı mı: Partim benimle mi, değil mi?

Parti içinde, yönetim kademesinde otorite ve etkinliği güçlüyse İmamoğlu ve Akşener darbesini savuşturabilir. Değilse, geri çekilmek zorunda kalır ve İmamoğlu 6'lı masanın adayı olarak seçilir.

Ne var ki İmamoğlu-Akşener darbesinin başarı umudu da çok zayıf. Öncelikle CHP'de büyük bir hoşnutsuzluğa yol açtılar. CHP tabanı da Akşener-İmamoğlu darbesini hoş karşılayacak değil.

HDP de Akşener'in yönettiği adaylık sürecinde kendisine o masada yer bulamayacağını biliyor. İmamoğlu'nun adaylığını destekleseler dahi, Akşener faktörü nedeniyle tabanda karşılığı olmaz.

Yani kısacası ortada kucaklaşıp sevinecek, havalara uçulacak bir durum yok. Akşener-İmamoğlu kliği, altılı masadaki birlik görüntüsüne büyük bir darbe vurdu. Bu yüzden seçimlere "çoklu aday" ile girme ihtimali belirdi. Ya İmamoğlu aday olmayacak ya da çoklu adayla seçime girecekler. Bunun sonucunu da tahmin etmek o kadar zor olmasa gerek!

KILIÇDAROĞLU ‘ŞİMDİKİ AKLIM OLSA’ DİYOR MUDUR?

TUNCA BENGİN / MİLLİYET

6’lı masa toplantılarında bugüne dek konuşmalar genellikle alfabetik sırayla yapılıyordu. Ocak ayındaki toplantıda ise tam tersi olacak. Yani Kılıçdaroğlu bu kez ilk değil en son konuşan olacak. Bu durumda da masadaki diğer 4 Genel Başkan eğer İmamoğlu’nun adaylığı konusunda Akşener’e destek verirlerse bu kez Kılıçdaroğlu’nun buna evet deme olasılığı yüksek. Adaylık hakkı, ısrarı da çok açık olmasına rağmen Kılıçdaroğlu 5’e karşı bir kalınca zorunlu fedakârlık yapabilir ya da ‘Vatan Millet Sakarya’ muhabbetiyle evet demek durumunda kalabilir. Ama ikiye üç ya da üçe üç gibi gibi dengeli bir durum ortaya çıkarsa ve tek adayda anlaşamazlarsa çoklu aday formülü gündeme gelebilir. Bu da Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı İmamoğlu dışında başka bir isim ya da isimler olabilir. Kılıçdaroğlu’na rağmen İmamoğlu aday olamaz yani...

Kısacası dememiz o ki; her şey yargı süreci ile masadaki Genel Başkanların tavrı ve kararına bağlı. Bunun ve özellikle Akşener’in duruşunun CHP açısından yarattığı sıkıntı da açık, net. Çünkü CHP Türkiye’nin 2. büyük partisi ana muhalefet partisi ve önemli bir güç merkezi, Kılıçdaroğlu da o partinin Genel Başkanı... Evet 6’lı masa tek bir oyun bile sonucu etkileyeceği mantığıyla başkanlık sisteminde kurulan bir ittifak ya da güçler birliği ama öte yandan da her partinin oy oranları ve masadaki eşit oy hakları akla geldiğinde de yönetimsel anlamında sıkıntılar yarattığı da ortada. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu, “ben bu 6’lı masayı kurarken bu işi tam kurallarına oturtamadım şimdiki aklım olsaydı şöyle mi kurardım böylemi kurardım ya da hiç kurmaz mıydım” diyor mudur acaba...

6’LI MASA’DA AKŞENER-KILIÇDAROĞLU REKABETİ

ABDÜLKADİR SELVİ / HÜRRİYET

6’lı masada Kılıçdaroğlu ile Akşener arasında liderlik yarışı başladı. Kılıçdaroğlu’nun Almanya’da olmasını fırsat bilen Akşener, inisiyatifi ele aldı.

Kılıçdaroğlu, Davutoğlu’nun kendisini aradığını ama Akşener’in aramadığını söyleyerek rahatsızlığını ortaya koydu.

Akşener’in başdanışmanı Aytun Çıray da bunu itiraf etti. “Kılıçdaroğlu’nun olmaması lehimize oldu” dedi.

Cumhurbaşkanlığı adaylığı Saraçhane’de belirlenemez, CHP’nin adayı CHP Genel Merkezi’nde belirlenir sesleri yükseldi.

Kılıçdaroğlu, “İBB’de yaşananlar Cumhurbaşkanı aday sürecini etkilemez” dedi.

Ekrem İmamoğlu’nun 16 milyon İstanbul halkına hizmet etmeye devam edeceğini söyledi.

Meral Akşener ise Ekrem İmamoğlu’nun arkasında 85 milyonun olduğunu söyleyerek cumhurbaşkanı adaylığı mesajını verdi. Akşener daha önce de İmamoğlu için “İkinci Fatih” benzetmesi yapmıştı. Muhalefet İmamoğlu kararını fırsata çevirebilir, mağduriyet üzerinden yeni bir süreç başlatabilirdi. Ama o fırsatı ıskaladılar. Tam aksine İmamoğlu kararı hem CHP’yi hem 6’lı Masa’yı sarsmaya başladı.

Kılıçdaroğlu ile Akşener arasında 6’lı Masa’nın liderlik mücadelesi başladı.

CARİ FAZLA VERDİĞİMİZ YILLAR YOK MUYDU?

BURCU KÖSEM / DÜNYA

Sürdürülebilir büyüme… Dönüşüm tam da bu kavramın anlam bulabilmesi için önemli. Çünkü sürdürülebilir büyüme, katma değeri yüksek üretimle; katma değeri yüksek üretim ise, teknoloji dönüşümü ile mümkün gözüküyor. Türkiye sanayisinin gelişimi de tam bu minvalde olmalıdır ki; ithalata bağımlılık bitirilip, cari fazla verebilelim. Tabii tüm bunlar hep söylediğimiz teknolojik dönüşüm, katma değeri yüksek üretim ve ihracat ile mümkün.

Türk iktisat tarihinin yakın dönemine şöyle bir göz atacak olursak; 1990 yılından itibaren cari fazla verilen yıllar 1994, 1998 ve 2001 yılları… Bu tarihlerin ortak özelliği kriz yılları olmaları. Dönemin reçetesi; liberalleşen kambiyo rejimi, yüksek faiz ve düşük kur politikasıydı. Ayrıca büyük iki sorun yüksek enflasyon ve kamu borcu olarak da masadaydı.

Ardından cari fazla verilen karakteristik bir yıl da 2019’du... Yanlış okumadınız o yıla kadar da yıllık bazda cari fazla verilememiş ta ki 2018’de bir kur krizi yaşanıp, son çeyrekte bir küçülme yaşanana kadar…

Türkiye’de kronik bir cari açık ve dış ticaret açığı sorunu olduğu bir gerçek. Ancak Türkiye ekonomi modeli faiz politikası üzerinden eleştiriliyor (ki zaman zaman bu eleştirileri ben de yaptım) ve cari açığa çözüm olarak Türkiye’de yıllardır zaten uygulanmakta olan Ortodoks İktisat politikası öneriliyor. Ekonomistler ikiye ayrıldı, bir kısmı uygulanmakta olan bu politikanın döviz üzerindeki olumsuz etkisi, dövizin enflasyon üzerinde oluşturduğu olumsuz baskı nedeniyle yeni ekonomik modelin işleri daha da zora soktuğundan bahsederken, karşıt görüşü savunanlar ise, IMF’nin dayatmaları sonucu dünyanın ortak bir model olarak uyguladığı Ortodoks yaklaşımdan uzaklaşmanın Türkiye’nin lehine olduğunu anlattı köşelerinde…

Sonraki Haber