20 Ocak Medyanın Halleri
İşte günün öne çıkan köşe yazıları...
TERÖRLE MÜCADELENİN KOMŞULAR BOYUTU
Hande Fırat - Hürriyet
-Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Irak ziyareti Irak’ın tüm aktörleriyle görüşme temelinde yapıldı. Temel amaç ise merkezi hükümetin topraklarının tamamına hakimiyet sağlaması gerekliliğini anlatmaktı. Bir anlamda “Kalkınma yolunu bir fırsat olarak görüyorsunuz, ancak PKK Irak için büyük tehdit” mesajı verildi. - Irak merkezi hükümetinde bu mücadele için bir irade var. Ancak bunu yapacak kapasitede sorun var. - Irak ordusuna Haşd-i Şab-i’nin ses çıkarmaması hatta PKK ile mücadelede destek vermesi son derece önemli. - Bu nedenle Irak ile yakalanan ivmenin kaybedilmemesi ve daha da ileriye taşınması Türkiye açısından çok önemli. - KYB’nin PKK ile ilişkisi ise ayrı bir boyut. Türkiye bu konuda her seçeneği masaya yatırmış durumda.
3 KÜRESEL TEHDİDE TOPYEKÛN HAZIRLIK
Kerem Alkin - Sabah
Dünya ekonomisinin önde gelen 40 ekonomisi 5 yıldır küresel belirsizliği tırmandıran risklere karşı mücadele veriyor. Önce, küresel iklim değişikliğinin giderek artan tehdit boyutuyla yüzleşmeye başladık. Ardından, 100 yıl sonra ilk kez bir küresel virüs salgını şokunu, 'Kovid-19'u yaşadık. Küresel iklim değişikliğinin etkileri tırmanışını sürdürürken, 'Kovid-19' ise etkisini göreceli olarak kaybederken, bu defa Rusya- Ukrayna Savaşı ile karşı karşıya kalındı ki, küresel ve bölgesel jeopolitik gerginlik 'virüsü' ne yazık ki farklı coğrafyalara da sirayet etmeye başladı. 20. Yüzyıl'ın temel risk ve tehdit alanları iki dünya savaşının sebep olduğu büyük yıkım, sonrasında Soğuk Savaş döneminde hızla tırmanan aşırı nükleer silahlanmaya dayalı jeopolitik tehditler ve fosil yakıtlara dayalı çevre felaketleriydi. 21. Yüzyıl'ın ilk çeyreğinde ise, ilk 25 yıl, küresel risk ve tehditlerin bir nevi 'evrim' geçirdiğini, artık daha 'dijitalleşmiş', daha 'bilimsel' ve 'teknolojik' tehditlerle karşı karşıya olduğumuzu göz ardı etmemek gerekiyor.
TÜRKİYE’NİN BÜYÜK PLANI
Eray Güçlüer - Akşam
Son bir ayda Irak'ın kuzeyinde PKK'lı teröristlerce askerlerimize karşı yapılan üç saldırıda 21 şehit vermemiz, terörle mücadelede yeni stratejilerin uygulanmasını da hızlandırdı. Aslında Irak'ın kuzeyindeki dağlık alanlarda son bir ayda teröristlerce askerlerimize yönelik ondan fazla saldırı girişiminde bulunuldu ve bunların üçü hariç diğerleri daha başlamadan askerlerimiz tarafından başarılı bir şekilde püskürtüldü, hatta saldırı girişinde bulunan teröristlerin büyük bir bölümü de etkisiz hale getirildi. Ancak bu olaylar sonucunda Irak'ın kuzeyindeki dağlık bölgelerde alan hakimiyetinin tam olarak ve daha güvenli bir şekilde sağlanması gerektiği de ortaya çıkmış oldu. Özellikle Türkiye'nin 2019'dan beri yürüttüğü pençe operasyonlarıyla yok olma noktasına doğru hızla sürüklenen PKK terör örgütünün kötü hava şartlarında teknik imkanlarla desteklenerek noktasal saldırılar yapabilme kabiliyetine kavuşturulabilmesi bölgedeki askerlerimiz için risk oluşturmaktadır. Bu nedenle öncelikle alanın operasyonlarla tamamen temizlenmesi müteakiben Metina- Hakurk hattının daha da güneyine inilerek Gara- Zap hattına kadar olan dağlık bölgede daimî kalekollar inşa edilmesi yakın gelecekte son derece muhtemel görünüyor. Tarihinde haydutluk ve eşkıyalığın kültür olduğu bir coğrafyayı Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kontrol altına alması aynı zamanda siyasal sonuçlar da üretebilecek son derece stratejik bir olaydır. Irak'ın kuzeyindeki dağlık alanın kontrol edilmesi demek Irak'ın ve Suriye'nin de kontrol edilebilmesi anlamlarına gelmektedir. Kuzey sektöründe dağlık alanın kontrol altına alınması ve buradan terör varlığının sökülüp atılması tamamlandıktan sonra ikinci safhaya geçilebilir. İkinci safhada öncelikle Süleymaniye- Kerkük- Sincar hattında yuvalanmaya çalışan terör örgütünün tamamen yok edilebilmesi için bölgedeki yerel unsurlarla işbirliği yapılması ihtiyacı vardır. Türkmenler, Barzani ve Talabani güçleri ile birkaç Arap aşireti bölgedeki yerel unsurları oluşturmaktadır. Çoğu zaman aralarında şiddete varan rekabet ve çatışmaların da olduğu bu yerel unsurlardan bir bölgesel yönetim ortaya çıkamıyor. Aslında kâğıt üzerinde var olan bölgesel yönetim egemen olamadığı için bölgedeki PKK varlığının gelişmesini durduramıyor. Hatta şu anki Talabani yönetiminin İran ve ABD desteğiyle PKK'yı ciddi şekilde destekledikleri bilinmekte.
UZAY YOLCUSU KALMASIN
Mehmet Şeker - Yeni Şafak
60’lı yılların başında gelişmiş ülkelerin uzay macerası başladı. Zaman içinde yarışa dönüştü. Biz çocukluk ve gençlik dönemlerimizde bir sözün dilimize yerleştiğini, atasözü niteliği kazandığını gördük. “Eller aya, biz yaya!” Bunun yanına başka sözler de eklendi. “Adamlar yapmış abi!” En başta bir kişinin söylediği bu sözler, öyle yaygınlaştı ki milletin diline sakız oldu. Gün geldi, sakızdan fazla müşteri buldu. Çığ gibi üstümüze üstümüze geldi, sağdan soldan. “Eller aya, biz yaya!” diyen kişi, hem eleştiren olmanın hazzını yaşıyor, hem de kıvanıyordu nedense. “Adamlar yapmış abi” bazen “Gâvur yapmış” hâlinde pazara sürüldü. Piyasa müsaitti, çarşı pazar elverişliydi. Epeyce rağbet gördü. Hem bu klişeler, hem bunları kullananlar. Kısa minibüs yolculuğundan, uzun tren yolculuklarına kadar; kahve muhabbetinden, parktaki bankta karşılaşmalara kadar her yerde kulaklarımızda yer buldu. Çok şükür, dilinde yer bulanlardan olmadık. Bu sözleri cebinden kartvizit çıkarıp takdim eder gibi kullananlar, işi daha ileri götürdüler ve “Bizden adam olmaz” demeye kadar vardırdılar.
ABD’NİN KARADENİZ PLANI: KOD 420
Özay Şendir - Milliyet
- ABD’nin 2024 yılı savunma bütçesine hepimiz YPG terörüne ne destek veriliyor diye baktık ama bir başka nokta dikkatlerden kaçtı. Washington tarihinde ilk kez savunma bütçesinde Karadeniz Stratejisi diye bir tanımlama kullandı. Strateji dedikleri şeyin içini bölgede güvenliği arttırma, enerji güvenliği ve ekonomik kalkınma gibi laflarla süslemiş ABD’de, bunu acaba nasıl yapacağı kısmı havada kalan en önemli soru durumunda. - ABD ile birinci görüş ayrılığımız burada başlıyor, Karadeniz bir içdeniz olduğu için Türkiye, Karadeniz’i ilgilendiren konuları kıyıdaş ülkelerin bir sorunu olarak görüyor, buna karşın Washington Karadeniz’in uluslararası sular olduğunu ve seyir güvenliğinin kendilerini alakadar ettiğini söylüyor. Bu nokta da Montrö Antlaşması devreye giriyor. Washington her ne kadar Montrö Antlaşması’na saygılı davranacağını söylese de Suriye ve Irak’ta yaptıklarına bakarak bu “müttefikten” şüphe etmek için çok sayıda sebebimiz var. - Bunun izleri de zaten hemen ortaya çıktı. ABD’nin NATO üyesi yaptığı Romanya ve Bulgaristan hemen aparat konumuna geçtiler. İstanbul’da imzalanan ortak mutabakat metnine diğer NATO müttefiklerinden destek alınması maddesi kondu ama Türkiye akıllı bir hamleyle bu desteği oy birliği şartına bağladı. Yani, Bükreş ve Sofya, ABD’yi davet etmek isteseler bile Ankara’nın vetosu yeterli olacak.
ORTA DOĞU KANA BULANMAK İSTENİYOR
Ufuk Akay -Türkgün
Geride bıraktığımız Eylül ayında Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de gerçekleşen ve “Tek Dünya” sloganıyla toplanan G20 Liderler Zirvesi’nin en dikkat çekici sonuçlarından birisi Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC) projesinin duyurulması olmuştur. Proje ile Hindistan’dan başlayıp Basra Körfezi ile Arap Yarımadası’na oradan da İsrail bağlantılı olarak Doğu Akdeniz üzerinden Avrupa’ya ulaşacak yeni bir ticari hattın oluşturulması hedeflenmektedir. Hali hazırda kapsamlı ve uygulanabilir ekonomik koridor çalışmalarının çok taraflı anlaşmalarla olumlu yönde önemli gelişmeleri gündeme getirdiği bir süreç içerisinde özellikle de ABD’nin öncülüğünde reaksiyonel bir yaklaşımla ortaya atılan IMEC projesinin hayata geçirilebilmesi için diğer projelerin güvenliğinin tehlikeye girmesi ve uygulanabilirliğinin sorgulanması gerekmektedir. Çin-Hindistan, Hindistan-Pakistan ve Pakistan-İran arasındaki geçmişe dayalı çekişmeyle beraber bugün Kızıldeniz ile çevresi ve İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü soykırım bu çerçevede ele alınmalıdır. Diğer yandan ticari koridor çalışmalarında gerek sahip olduğu stratejik konumu gerekse de insanlığın huzurunu temel alan politikaları ile en güvenilir ortak, en güvenli rota olmasıyla küresel barış ve istikrarın 21. Yüzyıldaki kilit noktasının Türkiye olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.