2021 Yunus Emre ve Türkçe yılı: Şiirleri halka kılavuz oldu

O sadece gözünü öteki dünyaya dikmiş, iki gözü iki çeşme bir derviş değildir. Doğayla, yaşamla son derece canlı bağları vardır. Önerilerini de bu gerçekçilik içinde üretir, insanlara gerçekleri kavratmaya çalışır

Yunus söyler bu sözü / Yaş doludur iki gözü

Bilmeyen ne bilsin bizi / Bilenlere selam olsun

Yunus Emre, yalnız edebiyatla ilgilenenlerin, okuması yazması olanların değil; okuması yazması olmayan Anadolu insanının da belleğinde tam yedi yüzyıldır yaşayan bir ozan. Bugün de şiirlerinin çok büyük bir kısmı, sözlüğe hiç gerek kalmadan anlaşılıyor. Anadolu’nun birçok yerinde mezarının olması da ona duyulan büyük sevginin bir kanıtı. Bu sevgi, ona ilişkin gerçek bilgilerin menkıbelerle örtülmesine yol açıyor; dolayısıyla önümüzde, Yunus gerçeğini bulmak ve çağının koşulları içinde bu gerçeği anlamak gibi bir görev duruyor.

Yunus Emre’nin şiirleri Divan’ında ve Risaletün Nushiyye adlı mesnevisinde toplanmıştır. Onu tanımak açısından bu iki kaynağa ve kendisi üzerinde çalışmış olan Abdülbaki Gölpınarlı’nın “Yunus Emre ve Tasavvuf” adlı yapıtına başvuracağız. Gölpınarlı, Yunus’un mesnevisinden aktardığı şu dizelerle eserin yazılış tarihini belirlemektedir:

“Söze tarih yidi yüz yidiydi

Yunus canı bu yolda fidiydi”

Buradaki 707 yılı miladi 1308 yılına denk gelmektedir. Yine Gölpınarlı, Yunus’un ölümü için 720 (1320) müddet-i ömr: 82 (1240-1320) bilgisini vermektedir. Ozanımızla ilgili olan ikinci tesbitimiz ise onun bir halk ozanı olmadığıdır. Zira kendisi tasavvuf bilgisinin yanı sıra aruzu kullanarak mesnevi yazabilecek kadar edebiyat kültürüne ve döneminin önemli dilleri olan Arapça ve Farsça’ya aşinadır, Mevlana’nın Farsça kaleme aldığı yapıtlarını anlamaktadır. Nitekim Mevlana’nın Mesnevi’sinin okunduğu bir mecliste, yapıtı 25,700 beyit uzun bulduğunu ifade ederek: “Ete kemiğe büründüm/Yunus diye göründüm” demesi menkıbeleşmiştir adeta. Bu da halk ozanı olmayan Yunus’u halkın ozanı yapmıştır. Yunus’u halkın ozanı yapan sadece dilinin arı duru Türkçe oluşu değildir. Dönemin gerçekleri karşısında takındığı tavır ve savunduğu düşünceler de onu adeta halkın ozanı yapmıştır. Söylediklerini ne kadar dikkatli söylediğini, sözün değerini ise, “Söz ola kese savaşı/söz ola kestire başı/Söz ola ağulu aşı/balıla yağ ede bir söz” dizeleri ile dile getirir.

Tasavvuf felsefesini benimsemiş olan Yunus’un düşünsel dünyasını en çok bu inanış doldurur kuşkusuz:

“Şol cennetin ırmakları

Akar Allah deyu deyu

Çıkmış İslam bülbülleri

Öter Allah deyu deyu”

HALLACI MANSUR VE TAPDUK EMRE

“Vahdetün şarabından

Bir cür’a nuş edeyin

Enel Hak çağıruban

Dar’a gireyin Mevla”

dizeleri ile ünlü mutasavvuf Hallacı Mansur’u ne kadar benimsediğini açıkça belirtir. Tapduk Emre ile bağını da dile getirir sık sık:

“Tapduk’un tapusunda

Kul olduk kapusunda

Yunus miskin çiğ idi

Piştik elhamdülillah”

Tanrı aşkının kendisine yaşattıklarını ise,

“Ben yürürüm yane yane

Aşk boyadı beni kane

Ne akılem ne divane

Gel gör beni aşk neyledi”

diyerek anlatır. Tanrı’yı her türlü karşılık beklentisinden uzak sevmektedir, istediği tek şey ise Tanrı’ya kavuşmaktır.

“Cennet cennet dedikleri

Birkaç köşkle birkaç huri

İsteyene ver anları

Bana seni gerek seni”

diyerek dile getirir. Ancak Tanrı’ya kavuşamamanın acıları kimi zaman da yalvarma ya da sitemlere dönüşür.

İNSAN SEVGİSİ

“Ya elim al kaldır beni

Ya vaslına erdir beni

Çok ağlattın güldür beni

Gel gör beni aşk neyledi”

“Ben toprak oldum yoluna

Sen aşıru gözetirsin

Şu karşıma göğüs geren

Taş bağırlı dağlar mısın”

Çok seyrek de olsa düş kırıklıkları görülür dizelerinde:

“İster idim Allah’ı

Buldum ise ne oldu

Ağlar idim dün ü gün

Güldüm ise ne oldu”

“Beni bende demen/Bende değilim” diyerek anlattığı aşkı, tasavvuf felsefesi gereği onu hızla “insan” sevgisine ulaştırır. Kendisinin olduğu tartışmalı, ama tasavvuf dünyasında çok bilinen,

“Elif okuduk ötürü

Pazar eyledik götürü

Yaradılmışı severiz

Yaradandan ötürü”

dizeleri adeta bir gerekçedir. Yunus ise bunu,

“İnsan sıfatı kendi Hak

İnsandürür Hak, doğru bak

Bu insanın suretine

Cümle âlem hayran imiş”

dizeleri ile ifade eder. Bu insan sevgisi, her türlü ayırımcılığı reddeden bir hümanizmdir.

DÜZENE KARŞI ÇIKIŞ

“Sen sana ne sanırsan

hem ayrığa anı san

Dört kitabın manisi

budur eğer varısa”

dedikten sonra insana, önce kendisini tanımasını önerir:

“İlim ilim bilmektir

İlim kendin bilmektir

Sen kendini bilmezsin

Ya nice okumaktır”

Yunus’un insan sevgisi, bir yaşam felsefesine dönüşür ve her şeyin üstüne çıkar.

“Bir kez gönül yıktın ise

Bu kıldığın namaz değil

Yetmiş iki millet dahi

Elin yüzün yumaz değil”

“Yunus Emre der ey hoca

Gerek ise bin var hacca

Hepisinden iyice

Bir gönüle girmektir”

Ancak Yunus’un bunca sevip değer verdiği insanlar, yaşadığı dönemde rahat ve mutlu değildirler. Toplumu eşitsizliğin, feodal mülkiyetin yarattığı acılar sarmıştır. O, bu düzene ilişkin gözlemlerini en açık biçimde ifade eder:

“Geçti beyler mürüvveti

Binmişler birer atı

Yediği yoksul eti

İçtiği kan oluptur”

Bu düzende yoksulun yalnız yaşamı değil, ölümü de farklıdır:

“Bir garip ölmüş diyeler

Üç günden sonra duyalar

Soğuk suyla yuyalar”

Toplumdaki tek eşitlik ise ölümle gelir Yunus’a göre. Yunus da insanları ölümle uyarır sürekli: “Sana ibret gerek ise gel göresin bu sinleri/Ger taş isen eriyesin bakıp göricek bunları” dedikten sonra,

“Bunlar bir vakt beyler idi

Kapıcılar korlar idi

Gel gör imdi bilmeyesin

Bey kangısı ya kulları”

dizeleri ile ölümün mutlak eşitleyiciliğini gözler önüne serer. Ve bir kez daha uyarır bey/kul toplumunun egemenlerini:

“Uslu değil delidir yüce saraylar yapan/Akıbet viran olur cümlenin imareti”

Yunus için güzel olan, herkesin kendi emeği ile yaşamasıdır:

“Süleyman zembil ördü

Kendi emeğin yerdi

Anlar dahi buldular

Anınla berhudarlığı”

Yunus, kendisi üzerindeki dinsel baskıya da karşı çıkar, Tanrı ile kulun arasına kimsenin giremeyeceğine vurgu yapar:

“Bana namaz kılmaz diyen

Ben kılarım namazımı

Kılarısam kılmazısam ol

Hak bilir niyazımı”

“Hak’tan artuk kimse bilmez

Kafir Müselman kimdürür

Ben kılarım namazımı

Hak geçirdiyse nazımı”

Yunus, yukarıdaki savunusunun ardından karşı eleştiriye girişir, bu eleştiri hocalara da yönelir:

“Müselmanlar zamane yatlu oldu

Helal yenmez, haram kıymatlu oldu

Peygamber yerine geçen hocalar

Bu halkın başına zahmatlu oldu”

Yunus’un dizeleri halka adeta bir yaşam kılavuzudur, önerileri ise yine yaşam üzerinedir en çok. O sadece gözünü öteki dünyaya dikmiş, iki gözü iki çeşme bir derviş değildir. Doğayla, yaşamla son derece canlı bağları vardır. Önerilerini de bu gerçekçilik içinde üretir, insanlara gerçekleri kavratmaya çalışır. Söze kendinden başlar:

“Ben ayımı yerde gördüm

Ne isterem gökyüzünde

Benim yüzüm yerde gerek

Bana rahmet yerden yağar”

“Duruş kazan ye yedir

Bir gönül ele getir

Yüz Kabe’den yeğrektir

Bir gönül ziyareti”

Görüldüğü gibi Yunus, insanlara çalışmayı, kazandıkları ile yaşamayı ve paylaşmayı önermektedir. Emek harcamadan yaşamın iyileştirilemeyeceğine dikkat çekmektedir.

“Çeşmelerden bardağın doldurmadan kor isen/Bin yıl dahi orda dursa kendi dolası değil”

Sonraki Haber