2022’de tek kutuplu dünya bitti Asya Çağı’ndayız
ABD hegemonyası altında küresel haraç düzeni, dolar hakimiyeti esas olarak son buldu. Çok kutuplu dünya bir gerçek olarak yerleşiyor. Son yıllarda yaşadığımız ve küresel çapta etki yaratan gelişmelerin hepsi de Atlantik hegemonyasının sonunu hazırladı
2022’yi değerlendirmek aslında bu yıldan 2023’e ne devredilecek şeklinde ele alınırsa daha doğru olur. 2023’te olacaklar 2022 ve öncesinde hazırlanmış ve olgunlaşmıştır. Son hızla gelişen küresel saflaşmalara ve gelişmelere yetişmenin hiç de kolay olmadığı şartlarda neler olacağını anlamaya çalışmak, geçen yılı tahlil etmenin yollarından birisi olsa gerekir.
2022’nin çok yönlü değişme ve saflaşmaları içinde en öne çıkanları şöyle özetleyebiliriz:
ABD hakimiteyindeki Atlantik Paktı, emperyalist hegemonyacılık çöküyor. Yeni bir devrim dönemi de diyebileceğimiz Asya Çağı gerçekleşti ve bütün insanlığı kapsayacak bir şekilde ilerliyor.
ABD hegemonyası Asya’dan, Pasifik’ten, Basra Körfezi’nden süpürülüyor. Afrika’da hegemonyası için bir zemin kalmamıştır. Çin’in, Afrika’nın gelişmesine katkıda bulunan yatırım ve ekonomik ilişkileri ABD’nin beş mislini geçen bir yoğunluk kazandı. Son olarak ABD ve AB, Batı ve Orta Afrika’da, Sahel de askeri yığınak dahil bazı girişimlerde bulunuyor. Ancak Avrupa-ABD ayrışmasının yoğunlaşmasının da etkisiyle bu çabalarda ilerleme gösteremiyor.
Atlantik hegemonyası ile Avrupa arasındaki ayrışma derinleşiyor. Avrupa’da bağımsız devlet, ulusal birlik gibi yapılanma ve hareketlilik belirgin bir şekilde artıyor. Öyle ki bu gelişmeyi önlemek için Almanya’da olduğu gibi darbe girişimi uydurmalarıyla Avrupa ülkelerinin bağımsızlık eğilimleri önlenmeye çalışılıyor. Almanya’da iki düzine “Reich Vatandaşları” adlı kişi, kılıç, bıçak, av tüfeği gibi komik silahlanma iddialarıyla tutuklandılar. AfD ile ilişki halinde darbe ile suçlanıyorlar. Bu konuda BM Genel Sekreteri Antonio Guterres bile küresel çapta aşırı sağcı-ırkçı-faşist terörün tırmandığını iddia ederek Atlantik hegemonyasının suçlarını Asya’ya ve milli devlet savunucularına atfediyor.
Her tarafta gerileyen ABD hegemonyacılığı Doğu Akdeniz merkezli olarak Türkiye’yi kuşatarak kırkırtma çıkartmaya ve içerde de bunu destekleyecek kargaşalık peşindedir. Küresel kamplaşmada hegemonyacılığın ön cephedeki hedefi Türkiye’dir. Türkiye ise bir devrim sürecini yaşamaktadır.
2020’de belirginleşen ve 2022’de yoğunlaşan küresel sorunlardan sonra karanlık tünelin sonu görünmeye başladı. Zaten ağır sorunlar, karanlık ve zorlu dönemler aydınlık günlerin habercisidir. Bu olguyu en somut biçimiyle Türkiye pratiğinde görüyor ve yaşıyoruz. ABD hegemonyacılığının giderayak kuşatmaya ve Doğu Akdeniz üzerinden provokatif saldırılar planladığı Türkiye’de bir devrim süreci yaşanmaktadır. Vatan Partisi önderliğinde yükselen devrim süreci 2022’den 2023’e devredilen en önemli olgudur. Seçim döneminin de yer aldığı 2023 Kemalist devrimin tamamlanması yolunda ve Vatan Partisi’nin iktidara adım atacağı önemli bir dönüm noktası olacaktır.
TÜRKİYE’DE DEVRİM ATLANTİK VE TAKİPÇİLERİNDE ÇÖKÜŞ
Korona salgını en başta ABD’nin ve onu izlemeye devam eden Batılı ülkelerin bireyciliği esas alan sisteminin sonunun geldiğini gösterdi. Küresel sorunların kamucu sistemle ve bütün insanlığın ortak çabalarıyla çözülebileceği kanıtlandı. Atlantik’in peşinden gidenler çöküntüye giderken, kamuculuğa yönelenler salgından daha hafif yaralarla çıktılar.
Salgınla neredeyse paralel gelişen küresel ekonomik kriz, son on yılların en yüksek enflasyon değerleri ve sonunda ekonomik durgunluk esas olarak Atlantik ve takipçilerini vurdu. Buna karşılık en başta Çin Halk Cumhuriyeti ve Hindistan olmak üzere Asya ülkeleri duraksamadan yükselmeye devam ettiler. 2030’a kadar Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkeler eskinin önde gelen ülkelerini geride bırakarak gelişmeye devam edecekler. Analizler ve raporlar bunu gösteriyor.
Küresel düzeyde etkili olan ve Atlantik hegemonyası ve onun etkisi altındaki Batı sisteminin çökmesinin hızlandıran diğer bir gelişme Rusya Federasyonu’nun NATO’nun doğuya doğru genişlemesine dur demesi oldu. Atlantik’in Ukrayna’daki Nazi yapılanmasını destekleyerek Rusya’yı kuşatmak ve Çin’i yalnızlaştırarak etkisizleştirme planı da suya düştü. Devrimden sonra Tayvan Adası’na kaçarak Çin’i yıkmak için çalışan Komingtang Partisi bile Çin’le birleşmeyi savunan bir çizgiye geldi ve son seçimlerde çoğunluğu aldı. Pelosi’nin, Alman Yeşillerin Tayvan’ı kışkırmaları fayda etmedi.
Son Ukraynalıya kadar devam çağrısı yapan savaş kışkırtıcısı Batı nihayet hız kesmeye başladı. Silah desteği azaldı ve Zelenski kuklasına ağır ol uyarıları başladı. Hegemonyacılığın Ukrayna atağı geri tepti.
ABD HEGEMONYASI BÜTÜN ETKİ ALANLARINDAN ATILIYOR
2022’de belirginleşen gelişmelerin içini dolduran birçok olaydan birkaçını saymak durumun daha çok açığa kavuşmasını sağlayacaktır:
ABD, 20 yıldır işgal altında tuttuğu Afganistan’dan, eli ayağına dolaşarak hızla kaçtı. Uşakları kargo uçaklarının tekerleklerinde asılı kaldılar.
“Alman Hükümet Danışmanı vakıflar, Arap Yarımadası'nda (Körfez) Batı'nın dramatik bir etki kaybına uğradığını tespit ediyorlar. Alman Bilim ve Politika Vakfı (SWP) Orta Doğu uzmanı Markus Kaim, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping'in geçenlerdeki ziyaretine ilişkin olarak şunları söyledi: “ABD'nin başkaları tarafından doldurulan boşlukları geride bırakarak bölgelerden çekildiğini tekrar tekrar gördük.” Çin'in Suudi Arabistan ile ilişkilerini yeni bir düzeye çıkarmaya çalışan Xi, Körfez İşbirliği Konseyi ve diğer çeşitli Arap ülkeleriyle de zirveler düzenledi. Gelecekte daha sık Çin Yuanı ile petrol ticareti yapılacak; ayrıca ABD'nin var gücüyle mücadele ettiği Çinli şirket Huawei, Arap Yarımadası'ndaki etkisini güçlendirmeye devam edecek. Xi, Çin ile Arap dünyası arasındaki ilişkilerde "yeni bir çağ"dan bahsetti; Arap Yarımadası'ndaki eski ABD hakimiyeti kırılmış görünüyor. Bu aynı zamanda Almanya'nın yakın zamanda Katar'daki Dünya Kupası tartışması nedeniyle çatlayan Orta Doğu'daki konumunu da zayıflatıyor.” (1)
ABD’NİN AVRUPA’YI PEŞİNE TAKARAK İLERLEME PLANI SUYA DÜŞTÜ
ABD’nin küresel hakimiyet planının en önemli adımı Avrupa’yı peşine takarak Asya’daki kalpgaha yerleşmekti. Ancak böylece “dünya diktatörlüğünü” kurabilirdi. Bu planın son çarelerinden birisi olarak Ukrayna’yı NATO aracılığıyla ileri sürerek Rusya’yı kuşatmaktı. Devamında “Rusya’ya bağımlılıktan kurtulmak” adı altında gaz ve diğer enerji akışını önleyecek yaptırımlar kararlaştırdı. Artık sayısı unutulmaya başlayan yaptırım programlarının hepsi de Avrupa’yı vurdu. Özellikle devlet geleneği güçlü ve dışpolitika kurumları düzenli çalışan Almanya, “Rusya’ya karşı yaptırımlarla kendi bacağımıza kurşun sıktık” sonucunu açıkladılar. Kış öncesi bütün Avrupalıları soğuktan titreme aldı. Enerji sıkıntısı nedeniyle birçok büyük ve orta ölçekli firma kapanmak zorunda kaldı.
Burada sayabileceğimiz çok geniş örneklerde de görüldüğü gibi bütün yaptırımlar döndü Avrupa’yı vurdu. En başta da en güçlü Avrupa ülkesi olan Almanya’yı vurdu. Sol Parti’de Sosyalist Muhalefetin başını çeken Sahra Wagenknecht, “Aklını kaybetmiş Almanya, dünyada en akılsız devlet durumuna düşen Almanya” tanımlamalarını yaptı.
ABD'nin yüz milyarları aşan yatırım programları AB ile ABD arasındaki ticaret anlaşmazlığını büyütüyor. Bildirildiği üzere, AB'de yalnızca elektrikli otomobiller ve pillerinin üretimi değil, aynı zamanda Berlin ve AB'nin gelecek planlarında merkezi bir rol oynayan tüm endüstriler olan rüzgâr enerjisi ve hidrojen endüstrileri de ABD programları tarafından tehdit ediliyor. Bunun nedeni, Enflasyon Azaltma Yasası da dahil olmak üzere ABD önlemlerinin yüz milyarlarca dolarlık sübvansiyon vaat etmesidir, ancak bunlar yalnızca ABD'de üretilen ürünlere verilmektedir. Böylece Washington, sübvansiyonlardaki artıştan yararlanmak için Avrupa'dan ve aynı zamanda Japonya ve Güney Kore'den şirketleri ABD'ye yerleşmeye zorluyor. Fransa kararlı karşı önlemler talep ederken, Alman hükümeti konuyu hafife alıyor ve AB'yi ABD ile müzakerelerle sınırlıyor. Ekonomistler, "gelecekteki çok sayıda endüstrinin" nihai olarak tehlikede olduğu yargısına varıyor. Eski Siemens patronu Joe Kaeser, "Avrupa'dan ABD'ye bir yer ve sermaye kaçışı" konusunda ciddi olarak uyarıda bulunuyor.(2)
AVRUPA’DA HEGEMONYAL SİSTEM DIŞI ARAYIŞLAR HIZLANDI
Yıllardır ABD hegemonyasının acı sonuçlarını yaşayan Avrupa’da devlet bağımsızlığı eğilimleri hızlandı. Daha önce “Bağımsız Avrupa siyasetleri, Avrupa Ordusu ve NATO’ya Alternatif Karargâh” girişimleri ABD’nin son girişimleriyle geriletilmişti. Ukrayna sorunu ve Rusya’ya yaptırımlara katılmanın verdiği sınırsız zararın da etkisiyle NATO ve hegemonyacılık karşıtı siyasi akımlar güçlenmeye başladı. İtalya’da Giorgio Meloni’nin Başbakan olması, Fransa’da Marine Le Pen’in parlamentoda en güçlü grubu oluşturmasının ardından yeni gelişmeler yaşandı.
Florian Philippot’un Başkanı olduğu Vatanseverler Partisi Ulusal Birlik’in (Les Patriotes) NATO karşıtı eylemleri Avrupa’da 2022 yılının en dikkate değer eylemleri arasında yer aldı. Fransa’da NATO ve Atlantik karşıtı örgütlenme ve eylemlerin yoğunlaşması Büyük Fransız Devrimi’nin hatıralarını canlandırmaktadır. Bu eylemlerin 2023’te büyüyerek devam edeceği bariz olarak görülmektedir.
Almanya’da “Krallık Yurttaşları” adını kullanan önemsiz bir grubun darbe yapacağı gibi gülünç bir iddia ile bağımsız Almanya’yı savunan ve Rusya ile ilişkileri düzeltmek iteyen AfD hedef alındı. Bu darbeci denen grupla ilişkileri olduğu ileri sürüldü. Bu iddialar ve tutuklamalara rağmen, yoklamalara göre AfD’nin oyları ve kamuoyu desteği artmaya devam etti. Bu darbe oyununu doğrudan Biden yönetimi düzenledi ve Alman Devleti içinden bağımsızlık yanlılarını temizlemeyi hedef aldılar.
AVRUPA RUSYASIZ OLAMAZ
Almanya’nın devlet geleneklerinde, Avrupa’nın güvenliği Rusya ile birlikte olabilir, Rusya Avrupa’nın bir parçasıdır görüşü hâkimdi. Eski Başbakan Angela Merkel bu görüşün kararlı savunucusu idi. Yeni koalisyonda özellikle Yeşiller ve liberaller tamtamına ABD’nin Almanya’daki görevlileri olarak davranıyorlar. Başbakan’ı dinlemeyecek kadar pervasızlar. Başbakan Olaf Scholz ise hep yalpalıyor. Ancak ekonomik, siyasi ve güvenlik alanlarındaki olgu ve zorlamalar doğru yolu gösteriyor. Rusya ile anlaşma yollarını arıyor, İş adamlarıyla Çin’e gidiyor, Ukrayna’ya silah desteğine yeter diyor vb. 2022 sonu itibariyle Almanya ve Avrupa’nın yalpalamaları ve kendi aleyhlerine olan yaptırımları uygulamada geri adım attıkları gözleniyor.
ABD hegemonyacılığının Avrupa’yı arkasına alarak Asya’ya ve özellikle Rusya ve Çin’e karşı kuşatma planlarının iflas etmesi sonucunda Avrupa’nın bağımsız hareket etme eğilimimnin arttığına değindik. Bu durum kaçınılmaz olarak ABD’nin Avrupa’yı da karşısına alma sonucunu doğuracaktı. Nitekim öyle oluyor. Avrupa ile ticaret savaşlarını kızıştırıyor, Ukrayna’ya silah desteği yapması, Rusya’ya ve Çin’e yaptırımlara uyması konusunda baskı uyguluyor. Bütün bunlar imparatorluğun yıkılışının işaretlerini vermektedir.
Avrupa’nın Atlantik’ten ayrışması jeopolitik, ekonomik, güvenlik açısından bir zorunluluktur. Bütün gelişmeler bu sonuca varmaktadır. Atlantik 2022 yılında çok belirgin bir şekilde Avrupa’nın üzerine abanmış ve devletlerin içişlerini karıştırmıştır.
GÜNÜMÜZÜN İTİCİ GÜCÜ DEVLETLERİN BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİDİR
Diğer yandan başta Alman halkı olmak üzere bütün Avrupa’da ABD karşıtlığı hızla artıyor. Biden yönetiminin baskısıyla gerileyen Amerikan karşıtlığı bütün bu gelişmelerden sonra hızla gerilemeye başladı.
Amerikan karşıtlığı doğal olarak NATO aleyhtarlığı ile birlikte gelişmektedir. NATO’nun Avrupa ülkelerini denetleyen bir gladyo örgütlenmesi olduğu artık herkesçe bilinmektedir. 2022 yılı 2023’e yükselen NATO ve ABD hegemonyacılık karşıtlığını devretmektedir. Avrupada onbinler hatta yüzbinleri bulan kitle gösterileri sadece hayat pahalılığı, gaz sıkıntısı nedeniyle sınırlı değildir. Aynı zamanda ABD ve NATO karşıtlığını da içine alan bir boyut kazanmıştır. Özellikle Fransa’da Ulusal Birlik Partisinin gösterileri oldukça anlam kazanmıştır.
2022 yılının açıklığa kavuşturduğu önemli bir gerçekte şudur: Günümüzde insanlık tarihini ilerleten birinci mücadele alanı, ABD hegemonyacılığına karşı devletlerin bağımsızlıklarını koruma mücadelesidir. Dünya üzerindeki gelişmelere ve olgulara bakıyoruz, ne görüyoruz: ABD’nin en büyük silah alıcısı Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri bir anda hegemonyacılığa sırtını dönüyor ve Çin’le ortak cepheye katılıyor. Avrupa’nın, Körfez ülkelerinin hegemonyacılığa karşı mücadeleleri “devletler bağımsızlık istiyor” şiarının ta kendisidir. Önümüzdeki süreçte bölgemizdeki ve daha geniş alandaki mücadelelerde önder roller oynayacak olan Türkiye ve içinde yaşadığımız devrim sürecine önderlik eden Vatan Partisi’nin elindeki en önemli gerçeklerden birisi budur.
AVRUPA MERKEZCİLİĞİN SONU
Bağımsız hareket etme ve Atlantik’ten uzaklaşma eğilimleri akla Amerikan hegemonyacılığının yerini Avrupa veya Avrupa’da bir ülke alabilir mi sorusunu getirebilir. Avrupa merkezcilik birkaç yüzyıl önce sömürgecilikten elde edilen birikimlerle kapitalizme geçen ve sermaye birikimiyle emperyalist aşamaya ulaşarak kendisini dünyanın merkezi ilan etti, bütün gelişmenin merkezi olarak gördü ve dünyanın geri kalan kısmını kendisinin geliştirebileceği iddialarını ileri sürdü.
Almanya’nın tanınmış başbakanlarından ve AB’nin teorisini oluşturanlardan Helmut Schmidt Geleceğin Devletleri kitabında çok net olarak Avrupa’nın küresel bir hakimiyet kuramayacağını belirtmiştir. Gelinen aşamada bunu anlamak için Helmut Schmidt’e de başburmaya gerek kalmadı. 2030 kadar Türkiye dünyadaki gelişme açısından 5. ülke seviyesine yükselirken Almanya 10. sırada kalıyor. Dünyanın gelişme merkezi Asya’ya kaymışken ve Avrupa krizlerle boğuşurken dünya gücü olma iddiası zaten gülünç olurdu.
Avrupa merkezciliğin sonunun geldiği bilmek özellikle Batı’da yaşayan 7 milyona yakın vatandaşımızın kendine güvenmesi ve ülkemiz aleyhine karşı kampanyalara, terörist örgütleri himasine karşı daha kararlı davranmak açısından önemlidir.
ABD, Basra Körfezi’nden de atıldıktan sonra Suriye, Türkiye ve Rusya’nın ortaklığı ile Suriye’nin kuzeyinde teröre karşı ortak mücadeleye olumlu bakılması süreci, Türkiye’nin sorumluluğunu bir kaç kat daha artırmıştır. Batı Asya’da hedef tahtasında esas olarak Türkiye vardır. Bu nedenle Türkiye bölgesel ittifaklara en çok ihtiyaç duyan ve buna önderlik etmek zorunda olan bir konumdadır. Bu zorunluluk Türkiye’ye bölgesinde hegemonyacılığa karşı mücadelede önderlik etmesi görevini yüklediği gibi Avrupa’nın Atlantik’ten ayrılması mücadelesine de katkı sunmak zorundadır. Avrupa’nın hegemonyacılıktan uzaklaşması ve bağımsızlaşmasında da Türkiye öncü rol oynayacaktır. Avrupa ile Asya arasında köprü olan Türkiye önemli bir birleştici ve arabulucudur. Özetle Türkiye hem Avrupa’nın Atlantik’ten bağımsızlaşması, hem de Asya ile daha hızlı yakınlaşması ve Avrasya’nın bir an önce şekillenmesi için ağırlığını koyacak birikim ve olanaklara sahiptir. Bunun için bütüncül ve tutarlı politikalara ihtiyacı vardır. Böyle tutarlı politikaları da Vatan Partisi oluşturmakta ve devlet hızla bu yönde ilerlemektedir.