2030'un dünyasında Türkiye'nin yeri

Dünya ekonomisinin ağırlık merkezinin değiştiğini vurgulayan Doğu Perinçek, ‘Türkiye de ancak bir üretim devrimi ile üretici güçlerin önü açılır. Neoliberalizm duvara toslamıştır.’ dedi

Ünlü Londra merkezli Standard Chartered Bankası, Ocak 2019’da yayımladığı rapor ile 2030 yılında gerçekleşmesini öngördüğü, satın alma gücü paritelerine göre dünya ekonomisinin en büyük 10 Gayri Safi Yurt İçi Hasılasına sahip ülke ekonomisi tahminlerini açıkladı. Yapılan tahmine göre 2030 yılında 64,2 trilyon dolarla dünya ekonomisinde 1. sırada Çin yer alırken, 46,3 trilyon ile Hindistan 2. oldu. Amerika Birleşik Devletleri ise 31 trilyon dolar ile 3. sıraya geriledi. 4. sırada 10.1 trilyon dolarla Endonezya, 5. sırada ise 9.1 trilyon dolarla Türkiye’nin yer aldı.

Son yıllarda sadece Standard Chartered değil IMF, Dünya Bankası, Dünya Ekonomik Forumu gibi uluslararası kuruluşlar da dünya ekonomisinin ağırlık merkezinin değişeceğini öngören raporlar açıklıyor. Teori dergisi, Eylül sayısında dünya ekonomisi ve Türkiye’de yaşanması öngörülen gelişim ve değişim süreçlerini inceledi.

14 Eylül Perşembe günü ise Ulusal Kanal’da, Aydınlık yazarı Şule Perinçek’in sunumu ve Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek, Vatan Partisi Ekonomi Siyasetlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hakan Topkurulu, Prof. Dr. Ercan Enç ve ekonomist Serhat Latifoğlu’nun katılımıyla, Teori dergisinin Eylül sayısı ve 2030 yılında değişmesi öngörülen dünya ve Türkiye ekonomisi tartışıldı.

DEVLETÇİLİK İLE YÜKSELEN BAŞARI

Yayımlanan tablonun dünya ekonomisindeki denge değişikliğinin itirafı olduğunu belirten Doğu Perinçek, “Çin, Hindistan, Endonezya, Türkiye, Mısır gibi Asya ülkeleri merdivenden çıkarken ABD, Almanya, Japonya gibi Batı sisteminin ülkeleri merdivenden iniyor. Dünya ekonomisinin tahtına Asya ülkeleri oturuyor. Dünya ekonomisinin ağırlık merkezi Asya’ya kayıyor.” dedi.

Çin’in tartışmasız bir şekilde dünya ekonomisinin en büyük ekonomisi olduğunu dile getiren Perinçek, Çin’in başarısının arkasındaki nedenleri şöyle sıraladı: “Çin’in üretim potansiyelinin arkasındaki en önemli neden Çin Devrimi. Çin ekonomisinin lokomotifi devlet kurumları ama devlet kurumları ekonomik gelişmeye önderlik ederken aynı zamanda bireysel girişimlerin de ekonomik kabiliyetini harekete geçiriyor. Türkiye’deki adıyla planlı karma ekonomiyle bu büyük başarı sağlanıyor.”

AŞIRI FİNANSALLAŞMA BATI EKONOMİLERİNİ GERİLETTİ

Yapılan yansıtma ile 2030 yılında dünya ekonomilerinin ilk 10 sırasında sadece 3 Batılı devletin kaldığını vurgulayan Serhat Latifoğlu, şu sözleri kullandı:

“Batı sisteminde yer alan sadece 3 devlet kalıyor. ABD, Almanya ve Japonya. Onun dışındaki tüm devletler gelişen ülkeler. Batılı ülkelerin gerilemeye başlamasının arkasındaki en büyük nedenin 1980’den sonra yaşadıkları aşırı finansallaşma olduğunu görüyoruz. ABD dünya ekonomisinde kurduğu hegemonya sayesinde kalabiliyor. Almanya ve Japonya ise hala kendi bölgelerinde çok önemli üreticiler. Gelişen ülkelerin yükselmesinde ise dinamik, genç nüfusun varlığı etkili.”

Dünya ekonomisi içinde iki kütlenin çarpıştığını öne süren Hakan Topkurulu, “Bir Atlantik kütlesi bir Asya kütlesi. Gelişen Latin Amerika ve Afrika ülkeleri de Asya kütlesine dahil. Atlantik ülkeleri büyüme rakamlarını temel olarak hizmetler sektöründen karşılıyorlar. Sanayi üretimini veya mallarını ise Asya ülkelerinden satın alıyorlar.” diye konuştu.

BATI ÜRETİM İHTİYACINI ASYA’DAN KARŞILADI

ABD’nin 2000’li yıllardan itibaren konut kredilerine ağırlık verdiğini 2008 yılında çok büyük bir krizin patlak verdiğini hatırlatan Topkurulu, “ABD, 2008-2009 yıllarında 4 trilyon dolar piyasaya sürdü. Ancak ekonomisini kontrol edilebilir hale getirdi. Daha sonraki yıllarda bu bastığı parayı geri çekmeye çalıştı ama 2019’da dünya bir kriz daha yaşadı ve tekrar para bastı. ABD’nin bastığı para, gayri safi milli hasılasının yüzde 20’si civarındadır. Dünya hegemonyasını korumak ve sistemin krizini önlemek için müthiş harcamalar yaptı. Ortaya çıkan üretim ihtiyacı da Asya ülkelerinden karşılandı ve bugünkü tablo ortaya çıktı.” ifadelerini kullandı.

Türk Devriminin çok önemli bir insan ve üretim gücü birikimi yarattığını vurgulayan Doğu Perinçek ise “Türkiye, 1980’den itibaren Turgut Özal, Tansu Çiller, Recep Tayyip Erdoğan’ın uyguladığı ekonomi programlarına rağmen devrimin yarattığı üretim gücüyle büyümeye devam etti.” şeklinde konuştu. Ancak uygulanan ekonomi programlarının Türkiye’nin üretim gücünü sınırladığını söyleyen Perinçek, sözlerini şöyle bitirdi:

“Türkiye ancak bir üretim devrimi ile üretici güçlerinin önünü açabilir. Mülkiyet ilişkilerine müdahale etmeden bu darboğazdan çıkamayız. Türkiye, neoliberalizmle duvara toslamıştır. Devrim üreticiye ucuz gübre verecek, sanayiciye düşük faizli kredi verecek. Türkiye’de üretilip yurt dışına çıkarılan 500 milyar doları Türkiye’ye getirecek ve kamu kaynağı haline getirecek.”

ÜCRETLERİN BÜYÜK ÇOĞUNLUĞU KAYIT DIŞI

Tüm ekonomilerde olduğu gibi Türkiye’de de kayıt dışı bir ekonominin varlığından bahseden Prof. Dr. Ercan Enç, “Türkiye'de ücretlerin büyük bir çoğunluğunun asgari ücret aldığı ifade edilmektedir. Kayıtlı ücretler açısından bu doğrudur. Gerçek ücretler böyle değildir. Türkiye'de esasında ücretlerin yüzde 60-70’i asgari ücret almıyor. Başka bir ifadeye göre sadece yüzde 30’unun asgari ücret aldığı belirtilmektedir. Ücretler açısından ifade ettiğimiz ekonomik büyüklük gerçek hesaptan fazla.” diye konuştu.

Sonraki Haber