Hizbullah’ı zayıf göstermek neye, kime yarar?

21 Haziran Medyanın Halleri... Köşe yazarlarının gündemi ne? Gazetelerde neler var? Köşe yazılarında öne çıkanlar neler?

Hizbullah’tan İsrail’e karşı sert bir açıklama geldi.

Hizbullah lideri Hasan Nasrallah İsrail'i de, topyekûn bir savaşa girmeleri halinde bu savaşın kendileri için "herhangi bir kuralı ve sınırı olmayacağı" yolunda uyardı.

Nasrallah’ın bir uyarısı da Güney Kıbrıs’aydı.

Nasrallah, Lübnan’a yönelik olası bir saldırıda Kıbrıs’ın havaalanlarının ve üslerinin kullanılacağı yönünde istihbarat ve duyumlar aldıklarını kaydetti.

Bir not düşelim. 7 Ekim’den bu yana İncirlik’ten Güney Kıbrıs’taki Agratur’a, oradan da Tel Aviv’e silah taşındığını Türk basınında ilk kez Aydınlık yazmıştı. Agratur üssü, İsrail için önemli. Nasrallah’ın bu açıklamasının kıymetini buradan anlayabiliriz.

Hizbullah ne zaman kararlı bir çıkış yapsa, hemen hedef haline geliyor. Veya Hizbullah’ı zayıflatmaya yönelik söylemler gündeme geliyor.

Yeni Şafak’ın dünkü “Ya deniz ya Esed” haberi bunlardan biriydi. Kendisi ekonomik krizde olmasına rağmen yıllardır Suriyelilere de ev sahipliği yapan Hizbullah’ın Suriyeli sığınmacıları kovduğu haberleri yayılmaya başladı.

Bir zayıflatma söylemini de önceki akşam CNN Türk ekranlarında gördük. Fulya Öztürk’ün programına katılan konuklar, “danışıklı dövüş olup olmadığını” tartıştı. Konuklar “açık bilgi vermesini” eleştirdi, İsrail’in binden fazla hedefini vurmasına “propaganda”, “beklenti daha fazla”, “Hizbullah niye savaşa doğrudan dâhil olmuyor” şeklinde fikirlerini beyan ettiler.

Şu gerçeği tespit etmek zorundayız.

Hizbullah İsrail’e göğüs göğüse çarpışan ender kuvvetlerden.

2006’da İsrail’i hezimete uğrattılar.

7 Ekim Aksa Tufanı’ndan bu yana Hizbullah doğrudan 343 şehit verdi. Toplam şehit olan Lübnanlı direnişçi sayısı 589.

Daha Aksa Tufanı başlamadan, haziran ayında Hizbullah’ın günlük operasyon ortalaması 10,8'e çıkmıştı. O dönem İsrail eski Kara Kuvvetleri Komutanı Yiftah Ron Tal, Tel Aviv'in Hizbullah karşısındaki caydırıcılığının “sıfır seviyesinde” olduğunu söyledi ve ekledi: “Nasrallah bizden korkmuyor.”

19 Kasım 2023’teki Aydınlık’ta çıkan şu haberi de tekrar hatırlatmak istiyoruz:

“İsrailli emekli Tümgeneral Yadlin, Hizbullah’ın kuzeyde avantajlı bir konumda olduğunu vurguladı.

Zamanın ne kuzeyde, ne de ekonomide İsrail'in çıkarına olmadığını söyleyen emekli komutan istedikleri başarıyı yakalayamadıklarını belirtti.”

Lübnan Direnişi son günlerde artan operasyonlarında, İsrail'deki stratejik hedefleri vurmaya başladı. Son günlerde İsrail basını, Tel Aviv'in askeri gücünü destekleyen fabrikalardaki üretimin sekteye uğraması tehlikesine işaret ediyor, enerji üretim tesisleri konusunda uyarıyor.

Gerçekler bu. O halde Yeni Şafak’ta bu haberleri yapanlara, yayın kuruluna ve CNN Türk’teki değerli yorumculara soruyoruz:

‘Hizbullah’ı zayıf gösterme’ neye, kime yarar?

FETÖ DAVASI ÜZERİNDEN MAĞDURİYET KURMAK

Yeni Akit gazetesi, dünkü birinci sayfasında “Darbeciler bayram yaptı, mazlumlar hapiste” başlıklı bir haber yaptı.

Haberde Çetin Doğan gibi askerlerin cezaevinden çıkarılması haber alınıyor. Mazlum dediklerini ise bulamıyoruz. Ne bir isim ne cisim… Sadece birinin kardeşini konuşturmuşlar, o da Sivas Davası’ndan hüküm giyenler…

Burada mesele şu:

28 Şubat davası, TSK’ya kumpasın son halkalarından biriydi.

28 Şubat şüphelilerinin çoğunun tutuklanmasına karar veren Hâkim Mustafa Karatay, 15 Temmuz olayından sonra FETÖ bağlantılı çıktı, görevden alınıp meslekten atıldı.

28 Şubat soruşturmasını Başsavcı Vekili Mustafa Bilgili yürüttü. Bilgili, kamuoyunda “Kozmik Oda Savcısı” olarak ünlendi. Yardımcısı Kemal Çetin ile birlikte 28 Şubat iddianamesini hazırladı. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Bilgili hakkında FETÖ üyeliği gerekçesiyle tutuklama kararı çıkarıldı. 28 Şubat soruşturması sırasında ifadeye çağırdığı bütün askerler duraksamadan adliyeye gelirken Bilgili firar etti, meslekten atıldı. Yaklaşık dört ay sonra 9 Kasım 2016’da sahte bir kimlikle Ankara’da yakalandı. Şimdi Sincan Cezaevi’nde tutuklu. Yardımcısı Kemal Çetin de meslekten atıldı.

Yani; 28 Şubat soruşturması ve davası; TSK'nin yalnızlaştırılması, itibarsızlaştırılması, halktan koparılması ve etkisizleştirilmesi amacıyla çeşitli kumpaslarla başlatılıp sürdürülen Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Amirallere Suikast, Askeri Casusluk vb. bir dizi tertibin devam etmekte olan son halkasıdır.
İşin esası budur.

28 Şubat’ı ayrıca tartışırız ama Yeni Akit’in hâlâ FETÖ soruşturmasını cansiperane savunması dikkatlerden kaçmamaktadır. Mazlum edebiyatıyla bu gerçeğin üstünü örtemezsiniz.

21 HAZİRAN MEDYANIN HALLERİ

İSRAİL’İN HAMİSİ BM’DEN GÜLÜNÇ BİR RAPOR DAHA!

BERCAN TUTAR - SABAH

İsrail'in Filistinlilere yönelik izlediği sömürgeci terör stratejisinin temelinde öldürme, parçalama ve sakatlama vardır. Siyonist rejimin temel hedefi Filistinlilerin vatanlarını, evlerini ve arazilerini, kültürlerini, tarihlerini, bedenlerini, ruhlarını ve direniş iradelerini parçalayıp yok etmeye dayanır.

BM 29 Kasım 1947'de aldığı kararla Filistinlilerin devletini ve vatanını ikiye böldü. BM iki yıl sonra da İsrail Devleti'ni tanıdı. Bu kartografik, jeopolitik, coğrafik ve demografik sakatlamaydı. 1967'de Filistin'i Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs diye üçe bölüp sakatlamayı derinleştirdiler. Dönemin Başbakanı Golda Meir, 1969'da "Filistinliler diye bir şey yoktur" diyerek yerinden edilmiş 700 bin Filistinliye 'mevcut olmayanlar' adını verdi.

Ardından İsrail terör devleti Filistinlilerin arazilerine el koyup evlerini yıkmaya ve zeytin ağaçlarını sökmeye başladı. Bu da topografik sakatlama aşamasıydı. Peşinden Arapça şehir adları İbranice adlarla değiştirildi, Utanç Duvarı inşa edilerek İsrail ve Filistinlilerin kullanımı için ayrı yollar yapıldı.

Unutmayalım ki İsrail'in tarihi aynı zamanda BM'nin de barbarlık tarihidir. BM'nin 1948'de onay verdiği Filistin'in parçalanması kararı İsrail'in kuruluşundan bu yana izlediği en sistematik stratejidir.

BM ve İsrail'in 76 yıldır ortaklaşa sürdürdüğü bu barbar soykırım, parçalama ve sakat bırakma projesi dünya için 7 Ekim 2023'ten sonraki saldırıların ardından daha yeni yeni görünür hale geldi.

Bu bağlamda BM ve temsil ettiği sistem, bu barbar soykırımın en büyük destekleyicisidir. Şimdi kalkmış on yıllardır devam eden sistematik vahşeti hem sanki daha yeni oluyormuş gibi hem de yine yarım ağızla dile getiriyorlar. Hadi ordan!

İMAMOĞLU İLE KILIÇDAROĞLU İTTİFAK KURACAK MI... ÖZGÜR ÖZEL’İ DEVİRECEKLER Mİ

ABDULKADİR SELVİ - HÜRRİYET

CHP, yerel seçimlerden başarı ile çıktı. Özgür Özel seçimlerden sonra normalleşme adımları ile kendi siyasetini oluşturdu.

Ama buna rağmen CHP’de dalgalanma sürüyor. Eylül ayında yapılacak olan tüzük kurultayı öncesinde parti içindeki fay hatları harekete geçti. Şimdi iki ayrı ekip, Özgür Özel’e karşı Kılıçdaroğlu ile Ekrem İmamoğlu arasında güçbirliği oluşturmak için çaba gösteriyor.

Kurultaydan önce Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı Ekrem İmamoğlu ile Özgür Özel güçbirliği yapmıştı.

İmamoğlu-Özel ekibi kurultayda Kılıçdaroğlu’nu devirmeyi başarmıştı. Eylül kurultayından önce ise yeni bir ittifakın temelleri atılmaya çalışılıyor. Bu kez Özgür Özel’e karşı Ekrem İmamoğlu ile Kemal Kılıçdaroğlu’nu bir araya getirme yönünde çabalar var. Aradan 1 yıl geçmeden dengeler değişti. Bu kez de Özgür Özel’e karşı Ekrem İmamoğlu ve Kemal Kılıçdaroğlu ittifakı kuruluyor.

Edindiğim bilgilere göre Kılıçdaroğlu ile İmamoğlu önümüzdeki günlerde görüşecekler.

Kılıçdaroğlu’nun Ekrem İmamoğlu’na kırgın olduğu biliniyor. Hatta telefonlarına bile çıkmıyordu.

Kılıçdaroğlu, “Sırtımda hançerlerle dolaştım” demişti. Sırtındaki en büyük hançer olarak İmamoğlu’nu görüyordu. Ama partide dengeler değişince roller de değişiyor.

Cumhuriyet’ten Barış Terkoğlu’nun aktardığına göre, CHP’de aktif görevi olan bir isim Kılıçdaroğlu’na giderek Ekrem İmamoğlu ile görüşmesi ve eylül ayındaki tüzük kurultayının seçimli kurultaya çevrilerek Özgür Özel’in karşısına Ekrem İmamoğlu’nun çıkarılması önerisini götürmüş. Bir değil iki isimden söz ediliyor. Ama haber doğru.

Sonraki Haber