22 Nisan Medyanın Halleri

İşte günün öne çıkan köşe yazıları...

TÜRKİYE KIYILARI VE MİLLETİMİZ

İLBER ORTAYLI/ HÜRRİYET

Hâl böyleyken kıyılarla ilgili anayasal hüküm ortada. Kıyılara bina yapılması hoş mümkün değil ama bunu dinleyen yok. Sık sık hem de turizm otoriteleri tarafından otellerin hem tabiatın dengesini bozacak hem kıyıları kapatacak şekilde her yere yapıldığı görülüyor. Bu alışılagelmiş gibi görünüyor. (…)

Galata Projesi maalesef çok müsrif bir kullanımdır. Baştan ayağa lüks restoranlar, Kılıç Ali Paşa Camii ve Nusretiye’ye bile zarar veriyor. Alımlı restoranlar, kafeşantanların bulunmasına kimse itiraz edemez ama bütün sahilin birbirine benzeyen blok binalarla dolu olması bence isabetli bir karar değil. (…)

Kıyıları mümkün mertebe halkın gezebilmesine açmalıyız. Galataport bunun istisnası olamaz. Aynı şekilde Peninsula İstanbul Hotel’in halkın geçişini engelleyecek şekilde otelin önünü kapatma yetkisi yoktur. Böyle bir kanun yok, dikkatinizi çekiyorum. İş bununla bitmiyor. (…)

200 YILLIK ÇABA 20 YILDA HEBA OLDU

BERCAN TUTAR/ SABAH

Amerika'nın küresel hegemonyaya ulaşması tam iki yüzyıl sürdü. Onu kaybetmesi ise yalnızca yirmi yılda gerçekleşti. Bu jeo-politik kırılma uluslararası ilişkileri daha da karmaşık hale getiriyor. Bütün aktörler bu yeni güç dengelerine uyum sağlamanın telaşı içinde.

Çünkü ABD liderliğindeki Batı hızla çözülüyor. Batılı güçlerle Asya-Pasifik arasında Ukrayna'daki savaş, Gazze'deki soykırım katliamları, Tayvan krizi, Suriye, Libya, Irak ve Yemen'deki dış müdahale ve iç çatışmalar ile İsrail ve İran arasındaki saldırı düellosu gibi farklı cephelerde yaşanan mücadelelerin yakın gelecekte daha da şiddetlenmesi kaçınılmaz görünüyor. Bu Makyavelist rekabet yeni bir küresel konsensüs sağlanana veya SSCB'nin çökmesi gibi yeni bir küresel yıkım yaşanana kadar sürecektir. Çünkü ABD ve genel olarak Avrupa'da olan bitenler tarihi bir dönüm noktasına işaret ediyor.

KUŞAK VE YOL, PEKİN’İN YENİ STRATEJİSİ...

ÖZAY ŞENDİR/ MİLLİYET

Türkiye, Urumçi ve Sincan Uygur Özer Bölgesi’ne dair hassasiyetlerin olduğu bir ülke.

Dolayısıyla, duyduğum her açıklama ve gezdiğim her yerde antenlerimi her zaman olduğundan daha açık tutmaya çalıştım.

Gezinin propaganda ayağı var mıydı, evet, vardı ama Çinliler bu işi ABD’liler kadar ustalıkla yapmıyorlar ve ne zaman propagandaya maruz kaldığınızı kolaylıkla anlıyorsunuz.

Orada görüştüğümüz en yüksek yetkili Çin Komünist Partisi Urumçi Genel Sekreteri Xingrui Ma’yı bir eyalet valisi gibi düşünebilirsiniz.

Vali, yaptığımız toplantı boyunca bölgedeki ekonomik gelişmeleri anlattı.

Neden ekonominin bu kadar üzerinde duruyor diye merak ettim. Vali, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ne Çin’in en zengin vilayeti Guandong’dan gelmiş. Anladığım kadarıyla Pekin Yönetimi ekonomik zenginliği artırarak aidiyet duygusunu pekiştirmeye çalışıyor.

Siyasi olarak söylediklerinin temeli, Urumçi başta olmak üzere tüm eyaletin çok kültürlü olduğu tezine dayanıyor. Toplantıda ve öncesindeki bölümde ABD Büyükelçiliği’nin hazırladığı raporları da konuştuk. ABD Büyükelçisi bölgeye gelmek için izin istemiş vermişler, sonra başka ülkelerin elçileri de gelsin talebi gelmiş, ona da evet demişler. Sonra gelenler olmuş ama ABD Büyükelçisi Urumçi’ye gelmemiş. Bu arada ayrı bir parantez açacağım ama Büyükelçimiz, göreve başlayalı bir yıl olmasına rağmen Urumçi’yi iki kere ziyaret etmiş.

O ÇIKIŞ YOLU DEM’İN KAPATILMASI

Hürriyet’ten Ahmet Hakan’a göre kayyum demokratik bir uygulama değilmiş! Çirkinmiş! Ama DEM’liler de kayyum istiyormuş. Çünkü hem hizmetten kaçıyorlarmış hem de mağduriyet edebiyatına sarılıyorlarmış… Hakan’ın yazısı şöyle:

“Kayyum uygulaması, demokratik bir uygulama değil.

Halkın oylarıyla seçilen kişiyi görevden alıyorsun ve yerine hiç oy almamış birini atıyorsun. Hem seçen iradeye hem de seçilen iradeye saygısız bir uygulama.

Sevimsiz. Çok sevimsiz.

Keşke her şey bundan ibaret olsaydı. İşimiz çok kolay olurdu. ‘Kayyuma karşıyız’ der ve olayı bitirirdik.

Fakat maalesef her şey bundan ibaret değil.

İşte görüyorsunuz:

Hepimizin gözleri önünde kayyuma ‘gel gel’ yapıyor DEM’li belediye yönetimleri.

DEM’li belediye yönetimlerinin, daha seçilmelerinin üzerinden bir ay bile geçmeden Atatürk, İstiklal Marşı ve Türk Bayrağı gibi ortak değerlere karşı düşmanca tutum sergilemeye başlamaları...

Kayyuma ‘gel gel’ yapmaktan başka bir şey değildir.

Eğer Atatürk, İstiklal Marşı ve Türk Bayrağı’na yönelik saygısızlık, kayyumu getirmezse sırada başka seçenekler var.

- Belediye olanaklarını örgütün hizmetine sunma seçeneği var mesela.

- Terör örgütü üzerinden milleti hunharca tehdit etme seçeneği var mesela.

- Belediyeyi örgüte eleman devşirme zemini yapma seçeneği var mesela.

Ben artık şuna ikna oldum:

DEM’den seçilen belediye yönetimleri, kayyum istiyorlar aslında. Resmen kayyum arzusuyla yanıp tutuşuyorlar.

Nasıl tutuşmasınlar ki!

Kayyum atandığında...

- Hem halka hizmet beklentisini karşılamak gibi bir yükümlülükten kurtulmuş oluyorlar.

- Hem de halkın gözünde süper mağdur bir konuma düşmüş oluyorlar.

Muazzam bir ‘kazan / kazan’ durumu yani.

Keşke devlet, şu “kazan / kazan düzenini bozacak hakkaniyetli bir çıkış yolu bulabilse.”

DEM Parti diye bir şey yok! PKK var. Bu gerçeği hiçbir şekilde örtemezsiniz.

Anayasanın 68/4. Maddesine ve Siyasî Partiler Kanunu’nun 80. Maddesi gereği, PKK güdümlü DEM Partisi derhal kapatılmalıdır. Yerine yeni bir parti kurulursa, o parti de derhal kapatılmalıdır.

Yine Anayasanın Anayasa, 76. Maddenin 2. Fıkrasına göre Van’daki mazbata DEM’e verilmemeliydi.

“Seçilen irade” diyerek, terör örgütü mağdur edilecek diye kanunlar uygulanmamazlık edilemez.

Tek hakkaniyetli çıkış var:

HDP/DEM’in kapatılması.

Sonraki Haber