22 Şubat Medyanın Halleri

Hazırlayan: Ercan Dolapçı

ÇOCUKLARIN TARİKATLARA VERİLDİĞİ BÜYÜK YALAN

ABDÜLKADİR SELVİ / HÜRRİYET

Aile Bakanı Derya Yanık bebeklerle tek tek ilgilendikten sonra bu kez bir köşeye oturduk, aklımdaki soruları sıraladım. Haliyle söyleşinin yoğunluğunu çocukların tarikatlara verildiği iddiasına ayırdık. Aile Bakanı Derya Yanık çok net konuştu. “Kesinlikle yalan” dedi ama yetinmedim, tekrar tekrar sordum. “Böyle bir ihtimal dahi bizim için kabul edilemez” diye konuştu.

-Sayın Bakan öncelikle depremden kurtarılıp size teslim edilen ne kadar çocuk var?

Refakatçisi olmayan ve kayıt altına aldığımız çocuk sayısı 1838. Bu çocuklardan 1286’sını ailesine teslim ettik. 85 çocuğumuzu da hastanelerdeki tedavilerinin ardından kuruluş bakımına aldık. 467 çocuğumuz halihazırda hastanelerde tedavi görüyor. 1838 çocuğumuzdan 1625’inin kimliklerini tespit ettik. 213 çocuğun da halihazırda daha kimlik tespiti yapılamadı. Öncelikli olarak tabii ki çocuklarımızın sağlıklarının yerinde olduğunun tespiti, varsa tedavi ihtiyaçlarının karşılanması, ikinci önceliğimiz kimliklerinin tespiti ve ailelerine bir an önce ulaştırmak.

DEPREMZEDELER SEÇİME NASIL BAKIYOR

MAHMUT ÖVÜR / SABAH

Deprem 11 şehir ve 15 milyon insanı etkilediği için zor da olsa seçim, açıklandığı gibi 14 Mayıs'ta veya en geç 18 Haziran'da yapılabilir. Altılı Masa'nın daha adayı ortada yok. Böyle bir halde muhalefetin, seçimlerin yapılmayacağına ilişkin gerçek olmayan bir tartışma başlatması en başta acıyı yaşayan o insanların gönüllerini kırdı. Bu gönül kırıklığını Gaziantep'ten Hatay'a uzanan hat boyunca çok sayıda deprem felaketini yaşayan insanla konuşunca gördüm. Onların acılarını paylaşmaya çalışırken, utana sıkıla bazılarına muhalefetin seçimle ilgili tartışmalarını sordum. Her defasında üzüntü içinde sitem dolu bir cevap aldım:

"İnsanlar can derdinde, onlar seçim derdinde. Ne diyeyim Allah bildiği gibi yapsın."

Hatay'da çadır ihtiyacı için AFAD merkezine gelen bir CHP'linin cevabı ise ders niteliğindeydi:

"Bu felaketi gördükten sonra seçim derdine düşenlerin farkındayız. Ama onlar hiçbir şeyin farkında değil ve o seçim günü geldiğinde şaşıracaklar..."

EVDE PARA TUTANLARA BİR ANEKDOT

YUSUF DİNÇ / YENİ ŞAFAK

Neyse yanlış üstüne yanlışımız var. Birisi de evde para veya değerli metal tutma alışkanlığımız. Gördük ki deprem enkazlarından para veya altın gibi değerli metaller çıktı. Bunların çıkacağı önden tahmin edildiğinden hırsızları da afet bölgesine cezbetmiş görünüyor.

Güvenlik güçleri bu para ve altınları hırsızlardan korudu ama şimdi enkazlardan çıkarılan bu değerlerin kime ait olduğunun tespitine çalışılıyor. Bu paraların veya altınların sahipleri/varisleri tarafından korunduğu adli emanetten geri alınabilmesi için ispat gerekecek ki bu kısmı bile can sıkıcı ve zor.

Sırf bu nedenlerle dahi evde yani yastık altında yüklü para veya altın tutmamak lazım. İhtiyat kadar makul bir bütçe hesaplanır evde tutulursa bu başka. Ziynet altın da keza diğer istisna durum olarak görülebilir ki onları dahi bankalardaki emanet kasalarında tutmakta yarar var.

Evdeki varlık, atıl kalması hasebiyle verimsiz ve ziyandır. Hele döviz cinsindense ekonominin bütünü ve dolayısıyla dövizin sahibi için de hem verimsiz hem zararlıdır. Bu yüzden de evde para tutmamak gerekir.

Yastıkaltı varlık tutanların getiri iştahları yok demektir. Bunu bir tasarruf biçimi olarak görürler. Gene de baskılanmış bir getiri dürtüsü olan yastıkaltı varlık sahiplerinin sermaye piyasalarına ısınması gerekir. Ama sadece güvenlik dürtüsüyle düşünüyorlarsa bankalardan varlıklarını depo etmek için hizmet almaları hem kendileri hem ekonominin bütünü için daha iyi olur.

DEVLET-MİLLET BÜTÜNLEŞMESİNİ ZEDELEMEYE ÇALIŞANLAR

YAŞAR HACISALİHOĞLU / AKŞAM

Bir yandan toplumsal dayanışmanın gurur verici örnekleri yaşanırken, öte yandan toplumsal enkazlara yol açabilmenin çabasında olanların çirkinliğine tanık olunmaktadır.

Acılarla değil, yalanlarla, fitne üretimiyle uğraşanların yaptığı kötülük, açık olarak görülmelidir ki; yeni toplumsal enkazlara yol açabilme çabasıdır.

Depremlerin ilk saniyelerden bugüne bu şer çabası hiç eksilmedi. Sürekli şer üretimi sürdürüldü.

Deprem yarasını, acısını, felaketini fırsat görenler, küresel salgın krizinden sonra bu defa da depreme siyasi bel bağladılar.

Doğrudan devleti hedefe koydular.

Gazi Meclis çatısı altında milletvekili olarak bulunan bir zat; "Böyle bir devletin düşmanı olmak haktır ve meşrudur" diyerek, depremle kol kola girip, toplumsal fay hatları oluşturmanın çabasına girişebildi.

Diğer bir siyasetçi deprem sonrası binlerce Suriyeli mülteci Türkiye'ye getirildi diyebildi.

Bir başka siyasetçi bu yalanı yaygınlaştırmak için gayret sarf edebildi.

TV ekranlarında; sanki devlet yokmuşçasına "Hatay elden gidiyor" vehimleri yaygınlaştırılmaya çalışılabildi.

DENİZ YOLU

MELİH AŞIK / MİLLİYET

Bir depremde kara ve demir yolları harap olabilir. Enkazla tıkanabilir. En güvenli yol deniz yoludur. Birkaç iskele harap olsa da tekneler kıyıya yanaşmadan yükleme boşaltma yapabilir. O yüzden deprem planlarında deniz yoluna ağırlık vermek gerekiyor

İstanbul’un bir şansı, dört bir yanının deniz olması. Deprem sonrasında yollar tıkanınca halk denizden tahliye edilebilir. Enkazdaki insanlara her türlü yardım en seri şekilde denizden götürülebilir.

Deniz yolunu etkili kullanıyor muyuz? E. Amiral Cem Gürdeniz, Veryansın sitesinde, K. Maraş depreminde bölgeye deniz köprüsü kurulamadığını yazdı, yapılması gerekenleri anlattı. Umarız okunur, ders çıkarılır.

Bir deprem sonrasında İstanbul halkı kentten dışarı nasıl taşınacak? Bugüne dek sadece bir tek harita yayımlandı. Buna göre halk 6 iskeleden (Yenikapı, Zeytinburnu, Sirkeci, İstinye, Harem ve Pendik) tahliye edilecek. Koca İstanbul’a 6 tahliye noktası, 8 milyonluk Anadolu yakasına iki iskele (Harem ve Pendik) yeter mi? Neden Üsküdar, Haydarpaşa, Kadıköy, Moda, Bostancı, Kartal gibi iskeleler yok? Merak çekiyor. Bu tür planlar uzmanların da katılımıyla bir an önce ve ayrıntılı biçimde hazırlanmalı. Vaktimiz kalmadı.

Sonraki Haber