23 Ocak Medyanın Halleri

İşte günün öne çıkan köşe yazıları...

FETÖ KUMPASI UZAY YOLUNDA DA KARŞIMIZA ÇIKTI

Nedim Şener - Hürriyet

Uzaya giden ilk astronotumuz Alper Gezeravcı da, Fetullahçı Terör Örgütü’nün Hava Kuvvetleri’ndeki yapılanması tarafından “disiplin kurulu kararı” üzerinden kurulan kumpasla Türk Silahlı Kuvvetleri’nden atılan 400’e yakın subay ve pilottan birisiymiş. (…) Uzaya giden ilk astronotumuz Alper Gezeravcı da, Fetullahçı Terör Örgütü’nün Hava Kuvvetleri’ndeki yapılanması tarafından “disiplin kurulu kararı” üzerinden kurulan kumpasla Türk Silahlı Kuvvetleri’nden atılan 400’e yakın subay ve pilottan birisiymiş.

TÜRKLER, ARAP BELDELERİNİ NASIL KAYBETTİ?

Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci 

Her şey hükûmeti eline alan İttihatçıların Tetrîk (Türkleştirme) ve gayrı Türk unsurlara baskı politikasıyla başladı. İktidardaki sacayağının biri Cemal Paşa, Mayıs 1915’te fevkalâde salahiyetlerle Suriye Vâlisi oldu. (…) Jön Türk icraatları, çok Arab'ı buraya itti. Sıradan insanlar, ülkeler ve halklarla, bunların başındaki muhteris diktatörleri birbirinden ayıramaz. (…) Araplar, Türkleri arkadan vurmadı. Kimse kimseyi arkadan vuramaz. Vurduysa, kabahat vurulandadır: 1-Gafletinden, 2-Vuranı o hâle getirdiği için. (…) Mustafa Kemal Paşa, harb esnasında İngiliz mümessilleriyle yaptığı görüşmelerden bunu anlamış, çok sayıda Türk yaşadığı hâlde, Arap vilayetlerinin muhafazasını hiçbir zaman düşünmemiştir.

EDİTÖRÜN NOTU: Ekrem Bey'e soruyoruz: Kavmiyetçi olanlar hariç Osmanlı'da bir Arap sorunu yok muydu? Neden bu konudaki arşiv belgelerine başvurmak yerine iki hatıra kitabını kaynak gösteriyorsunuz? İttihatçıları olgulardan uzak eleştirirseniz, İngilizlerle işbirliği yapan Şerif Hüseyin'i bile "istiklalci" olarak yazarsınız. Mustafa Kemal Paşa'nın Arap topraklarını muhafaza etmediği iddiası da doğru değil. Çünkü görev yeri o coğrafya değildi. Son görev yeri Halep-İskenderun hattından İngilizleri geçirmedi, mevziyi sonuna kadar savundu.

SOĞUK MU ÖLDÜRÜYOR YOKSA BAŞKA ŞEYLER Mİ?

Melih Altınok - Sabah

Günlerdir gazeteler, televizyonlar insanları soğukla korkutuyorlar. Aşırı soğuklar kalp krizini tetikliyormuş. Kalp krizi pandemisi kapıdaymış. İhtiyaç olmadıkça dışarı çıkılmamalıymış? Baksanıza, CNBC News'in haberine göre ABD'de en az 83 kişinin aşırı soğuklardan dolayı öldüğü teyit edilmiş bile! Evet, korkutmak, turizm ya da sanayi gibi bir ticari sektör olduğunu anladığımız TIP'ın küresel pazarlama metodu. Pandeminin olağanüstü halinde kârına kâr katan sektörümüz de aşı ve aşırı tedavinin zamanla ortaya çıkan faturasını soğuğa kesmenin derdinde. Ayrıca, mesele soğuksa neden İsveç'ten, Norveç'ten, Rusya'dan ABD'deki gibi kitlesel ölüm haberleri gelmiyor? ABD'deki ölümlerin sebebi, ülkede pandemiyle birlikte yaşayan evsiz (homeless) sayısının 700 bine dayanması olmasın? İşte arasında öğütüldüğümüz çark böyle dönüyor.

SEN NE FAŞİSTMİŞSİN NİKKİ HALEY

Hakkı Öcal - Milliyet

Ama her toplantı, her soru, her cevap, Nikki Haley’in Trump’ı da Biden’ı da mumla aratacak kadar bir “küreselci,” Irak ve Suriye’yi yarın üçe bölmeye hazır bir NeoCon, ve geriye ne kaldı ise Filistin’in ve iki devletçi çözüm fikrinin köküne kibrit suyu dökecek kadar öfkeden gözü dönmüş, Netanyahu’yu tartışmasız destekleyen bir Siyonist olduğunu ortaya koydu. Önceki akşam, üç parmağını birleştirip, kameraya doğru sallayarak “Rusya, İran ve Çin bizim asla uzlaşamayacağımız üç ülkedir” derken yüzündeki şimşek, görülmeye değerdi: “Rusya kazanırsa, Çin kazanır; Hamas kazanırsa İran kazanır. Kötülük galip gelirse, biz ABD olarak kendimizi savaşta buluruz.” Bu sözler, ülkesini savaştan korumak isteyen bir siyasetçinin değil, tersine dünyayı ateşe atmaktan çekinmeyecek bir maceracının ifadeleri gibi görünüyor. (…) ABD iç savaşının kölelik sebebiyle çıktığı gerçeğini bile inkâr eden, Amerika’nın hiçbir zaman “ırkçı” bir siyasal yapı olmadığını savunan Nikki Haley’in siyasal hülyasının Trump tarafından sona erdirileceğine, insanın sevinesi geliyor.

HERKES KAFASINA GÖRE HUTBE Mİ VERSİN?

Karar gazetesinden Yıldıray Oğur, şunları yazıyor:

“Merkezi hutbe 28 Şubat’tan miras bir uygulama. İslami de olmayan, devletin kendi imamlarına, camilerine güvensizliğinin, merkeziyetçiliğin zirvesi. Diyarbakır Kulp her iki kişiden birinin HDP’li olduğu bir ilçe. Bu ilçede görev yapan bir imamın terör saldırısıyla ilgili Manisa’daki bir imamla aynı dili kullanmaması, mesela “hain terör saldırısı” demek istememesi hoşunuza gitse de gitmese de bir Türkiye realitesidir. Bu dili tasvip etmediği için de söylememiş olabilir, güvenliği için de.” Merkezi hutbeye karşı çıkan Yıldıray Bey’e yakın zamandaki bir haberi hatırlatmak isteriz. MOSSAD operasyonunda yakalanlardan S.T. adlı casusun, Hatay Kırıkhan’da camide namaz sonrası vaaz verdiği ortaya çıktı. Merkezi hutbenin kaldırılması PKK, DEAŞ, FETÖ ve birçok tarikat ve cemaatin istediğini söyleme hakkı doğurur. Bu da Türkiye’nin güvenliğine tehdittir. Türkiye gerçeğinden bahseden Yıldıray Bey’e ikinci olarak şunu soruyoruz: Türkiye’nin her yerinde ve güneydoğuda, HDP’lilerin ağırlıkta olduğu da yerlerde okunan bu hutbe hiçbir sorun olmazken, Kulp’ta bir anda neden sorun oluyor? Bu gerçeğe nasıl gözünüzü kapatabiliyorsunuz? Kaldı ki Kulp’ta bir gün sonra Şehitlere Saygı yürüyüşü düzenlenmişken… Kulp halkı, Yıldıray Bey’den daha cesur.

Sonraki Haber