24 Mart Medyanın Halleri
İşte günün öne çıkan köşe yazıları...
HAYAT PAHALILIĞI VE REFAH POLİTİK BİR TARTIŞMADIR
Sabah gazetesinden Melih Altınok, dünkü köşe yazısında piyasalara güvenin arttığı, kredi kuruluşlarından küresel sermayeye yeşil ışık yakan hamleler geldiğini vurguluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim sonrası ekonomiye öncelik vereceğini belirten Altınok, “Hayat pahalılığı, refah politik bir tartışma değil. Kendimize ve ülkemize güvenmek zorundayız. Kötüyü bekledikçe kötüye gitmek kaçınılmazdır.” diyor.
Altınok’un yazısında iki safsata hemen göze çarpıyor.
1. Kötüyü bekledikçe kötüye gitmek kaçınılmazmış. Yani tersten okursak “iyiyi çağıralım iyi olsun”. Son dönemde enerji uzmanlarının, The Secret gibi kitapların insanları boş hayallerle kandırmasının bir türevi gibi duruyor. Oysa bilimsel olan yanlışı tespit etmek, doğru çözümü ortaya koymaktır.
2. Hayat pahalılığı, refah politik bir tartışma değilmiş. Altınok bir sözüyle ekonomi-politik alanının üzerini çizdi. Yıllarca üreticiyi kambur ilan edeceksiniz, Türkiye’yi uyuşturucu bağımlısı gibi sıcak paraya mahkûm edeceksiniz, kaynakları belli bir kesimin elinde toplayacaksınız, vergi yükünü dar gelirlinin üstüne bindireceksiniz, dolaylı vergiler doğrudan vergileri geçecek ve bunun politik bir tartışma olmadığını iddia edeceksiniz…
Türkiye 24 Ocak 1980 kararlarıyla küresel merkezlere bağlandı. 12 Eylül bu kararların uygulanmasının sonucuydu. Şimdi bu ekonomi-politika bitti. Sistem çöktü. Biz milletimize ve kendimize güveniyoruz. Ama bu boş “iyiyi çağırmakla” değil, Vatan Partisi’nin ortaya koyduğu Üretim Devrimi Programı’nı uygulamakla olur.
ASTROLOGLAR KONUŞUYOR UZMANLAR İZLİYOR
Safsata demişken televizyondaki çarpıklıklara da değinmeden geçmek olmaz. Tartışma programlarına astrologlara da artık koltuk açtılar. Seçimi kimin kazanacağını, kimin şampiyon olacağını belirliyorlar. Yıldızlara bakıp geleceği haber veriyorlar. Buyrun size Yeni Ortaçağ’ın şarlatanları.
Son olarak TV100'e Astrolog Nuray Sayar çıkmış. Hüküm veriyor: “İstanbul'u Murat Kurum alacak.” Altta bir yazı: “İki adayın burç haritası birazdan Özgür İfade’de” Özgür İfade’ye bakar mısın, falcı programı olmuş!
İşin ilginci de şu. Hanımefendi konuşurken stüdyoda konuklar var. Güvenlik Uzmanı Coşkun Başbuğ, TV100 Yazarı Hacı Yakışıklı, Bizim TV Genel Yayın Yönetmeni Şaban Sevinç, Gazeteci Can Özçelik, Marmara Üniversitesi Prof. Dr. Barış Doster dinliyor. Arada alaycı sesler de yükseliyor ama biri de çıkıp “Biz ne yapıyoruz” burada diye sormuyor. O uzman ve konuklara soruyoruz: Bu şarlatanlıklara ortak olmak hiç mi sizi incitmiyor?
CUMHURİYET’E BAKIN HELE: NEYİ GİZLİYORLAR NEYİ SUÇLUYORLAR
ABD, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne Gazze’de acil ateşkes tasarısı sundu. Rusya ve Çin, veto etti. Cumhuriyet gazetesi de bunu, dün birinci sayfasından kocaman verdi.
Böyle okuyunca ABD’nin barışa ne kadar istekli olduğu ama Çin ve Rusya’nın savaş yanlısı olduğu ve Gazzelileri düşünmediği anlaşılıyor değil mi?
Gerçek şuydu. ABD, Gazze’deki ateşkesi HAMAS'ın elindeki tüm rehinelerin bırakması şartına bağladı. Yine ABD tasarısı tasarısı "HAMAS ve diğer terörist ve aşırıcı grupların Filistin halkını temsil etmediği" ve HAMAS'ın "bazı üye ülkelerce terör örgütü ilan edildiğine" vurgu yapılıyor. Yine tasarıda İsrail’e yönelik herhangi bir yaptırımdan bahsedilmedi.
Rusya, Çin ve Cezayir bunu veto etti. Rusya, ABD'yi "İsrail'e gerçek bir baskı oluşturmayan iki yüzlü bir müsamere" düzenlemekle suçladı.
Bunu yapan ABD o sırada başka şeyler de yapıyordu. Sabah gazetesinden Salih Tuna yazdı: “Demokratlar ile Cumhuriyetçiler el ele verip, ABD Kongresi'ndeki 1.2 trilyon dolarlık geçici bütçe tasarımı dolayımında İsrail'e milyarlarca dolarlık yeni askeri yardımları onayladı. Bununla da kalmadılar: Açlıktan kırılan mazlum ve mağdur Gazze halkına insani yardım sağlayan UNRWA'ya verilen fonu kesme kararı aldılar. Matah bir şeymiş gibi ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Cumhuriyetçi Mike Johnson da bu kararla övündüklerini dile getirdi.”
Gerçek bu. Sahi Cumhuriyet’in amacı ne? Atlantik gemisindeki yerini mi sağlama alıyor?
HÜKÜMET KAMU YÖNETİCİLERİNİ FETÖ’CÜLERE KARŞI SAVUNMASIZ BIRAKMAMALI
FUAT UĞUR/ TV 100
FETÖ 15 Temmuz gecesi darbe girişiminde bulunduktan sonra ülkede olağanüstü hâl ilân edildi malum.
Gerçi daha o gece yargıda isimleri saptanmış 4000’e yakın FETÖ’cü hâkim ve savcı tasfiye edildiyse de TSK’da, Emniyet’te ve çeşitli kamu kurumlarında asıl kapsamlı tasfiyeler Olağanüstü Hâl Yasası kapsamında çıkarılan kanunlarla mümkün oldu.
Üniversiteler bu konuda yaya kaldı.
Şu anda ülkenin çeşitli üniversitelerindeki FETÖ mevcudiyetinin sebebi ise YÖK eski başkanları Yekta Saraç ile Gökhan Çetinsaya’nın nedense hep çekinik kalmalarıydı. Ya korktular ya da bilemiyorum artık.
Dediğim gibi bu dönemde pek çok Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ve kanun yayınlandı. (…)
Beni arayan ve bu bilgileri gönderen bir Üniversite Rektörü, gidişatın bu yönde olmasından endişe ettiklerini, kendilerinin DEVLETE GÜVENDİKLERİNİ ve bu doğrultuda kurumlarında tespit ettikleri FETÖ’cüleri ihraç ettiklerini, ihraç edilip de geri dönenlerin haklarına hukuken saygı göstermekle birlikte hâlâ FETÖ’cü olduklarından adları gibi emin olduklarını söyledi.
Peki şimdi ne olacak?
Konuştuğum Üniversite Rektörü endişelerinde haksız mı?
Bu kişilerin kamu kurumlarına yeniden alınması bir sorun, tazminata hükmedilmesi ise ayrı bir sorun. Belki bugün kamu kurumu yöneticileri o dönemin yöneticilerine bu tazminatları rücu etmez ama ya iktidar değişir ve FETÖ kuyruğunda bir parti yönetime gelirse ne olacak. Sürekli intikam yeminleri eden FETÖ’cü itlerin yargıdaki, emniyetteki kriptoları derhal hareketlenecek ve geçmişte olduğu gibi insanları hayatlarından bezdirecekler. Hepsi olmasa da pek çok AİHM kararı da bilindiği üzere bu şerefsizlerin lehine sonuçlanmakta. Kararları uygulayacağını söyleyecek olan bir iktidarın Türkiye’nin namuslu ve vatansever insanlarına ne büyük acılar yaşatacağının ayırdında mı acaba hükümet ve ilgili bakanlıklar?