25 Şubat Medyanın Halleri

Hazırlayan: Ercan Dolapçı

DÖNÜŞÜM ULUSAL GÜVENLİK SORUNU

DİLEK GÜNGÖR / SABAH

Kahramanmaraş depremi milleti hem yasa boğdu hem de korkuttu. Hele İstanbul'da… TV'de, sosyal medyada, internette beklenen Marmara depremiyle ilgili yapılan açıklamalar şu aralar İstanbul'da yaşayanların kabusu adeta… Nereye gitsem aynı muhabbet dönüyor: 'Evine baktırdın mı', 'Zemin etüd raporları iyi mi', 'Perde beton mu, radye temel mi'…

Bu farkındalık seviyesine gelmek önemli bir aşama olsa da yeterli mi?

Bence değil…

Bu iş öyle bireysel olarak kişilerin binalarını kontrol ettirmesi ya da güçlendirmesi ile çözülecek bir noktayı çoktan geçti. Düşünsenize, İstanbul'da mevcut binaların yüzde 70'i 1999 öncesi yapılmış… 7.5 ve üzeri depremde 200 bin bina hasar alacak. Bu da 3 milyon insan demek…

Velhasıl, kaybedecek bir saniye bile yok. Bu iş artık öyle 70 metrekarelik evine 2 daire isteyen vatandaşın açgözlülüğüne bırakılamaz. Ya da üçte iki çoğunluğun onay vermesine… Müteahhitten rüşvet almak için sürekli imar planı değiştiren belediyenin insafına da… Veya inşaat sürecinin başlamaması için elinden geleni yapan, vatandaşın kafasını bulandıran siyasilere, mimar-mühendisler odasının dava süreçlerine de… Bu işin kaymağını yiyecek müteahhitlerin iki dudağının arasına da… Dönüşüm Türkiye'nin ulusal güvenlik sorunudur. O yüzden daha sıkı önlemler alınması gerekir. Bir kere bu 3'te iki çoğunluk konusundaki düzenleme değiştirilmeli… Binanın depreme dayanıklılık testi kişinin inisiyatifine bırakılmamalı… Şimdiye kadar oy kaygılarıyla hareket eden il-ilçe belediyeleri bu işin sorumluluğunu alıp riskli binaların ölçümlerini yapmalı… (Yoksa ileride ilçelerinde oy isteyebilecekleri insan kalmayacak) Türkiye'de inşaat firmalarına bölge bölge görev verilmeli… Vatandaşın kafasında 'evim dönüşüme girerse ne yaparım' kaygısını azaltacak finansal tedbirler geliştirilmeli… Ve daha da önemlisi… Acilen riskli bölgelerdeki vatandaşlar fay hattı dışına taşınmalı... Özellikle İstanbul'un sahil şeridinde yaşayan vatandaşlar 6 ay-1 seneliğine Kuzey Marmara'da yapılacak prefabrik evlere götürülmeli… Bu kadar insan nasıl tahliye olacak demeyin. Gerekirse polisiye tedbirlerle bunu yapmalıyız. Diyebilirsiniz ki, bu kadar para nerede? Bina yapımında en büyük maliyet ne? Konut imarlı arsa… Büyükşehirler, ilçe belediyeleri, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ölçümleyip üretecek. Bütçelerini harcayacakları daha önemli bir mesele var mı şu anda… Ayrıca müteahhitler de çimentocular da demirciler de elini taşın altına koyacak. El birliğiyle dönüşüm yapılacak.

KENTSEL DÖNÜŞÜM GÖNÜLLÜLÜK DEĞİL ZORUNLULUK ESAS OLMALI

AHMET HAKAN / HÜRRİYET

Üsküdar’da bir kentsel dönüşüm gerçekleşmiş yıllar önce.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunun törenine katılmış.

Orada yaptığı konuşmanın videosunu izledim.

Erdoğan, vatandaşı kentsel dönüşüm işine ikna etmek için dil döküyor.

“Allah göstermesin bir deprem olsa, buralar yıkılsa benden hesap soracaksınız” diyor.

“Gelin bu işe gönüllü olarak razı olun” diyor.

Kentsel dönüşümle ilgili olumsuz propagandalara dikkat çekip “Bu olumsuzlukların hiçbiri yaşanmayacak” diyor.

Bu konuşmadan benim anladığım şudur:

Devlet, bu zamana kadar kentsel dönüşüm olgusunu gönüllülüğü esas alarak yürütmeye çalışmış.

Yaşadığımız büyük deprem felaketinden sonra devletin bu yaklaşımı bırakmasının vakti gelmiştir.

Bundan böyle kentsel dönüşüm işi gönüllülük esasına göre değil zorunluluk esasına göre yürütülmeli.

Kimsenin nazını çekecek durumda değiliz.

Bu bir hayat memat meselesi.

DEPREM BİLİMCİLER DİLLERİNİ ACİL DEĞİŞTİRMELİ

BARIŞ KOCAOĞLU / AKŞAM

Ekranlarda artık koronavirüs değil, deprem konuşulmaya başlandı.

Bir nevi doktorların yerini deprem uzmanları aldı diyebiliriz.

7/24 İstanbul'da olması beklenen afet hakkında demeçler veriliyor.

Acımız büyük, henüz daha 11 ili vuran felaketin etkisindeyken, içimiz kan ağlarken 'İstanbul depremi eli kulağında, İstanbul yıkılacak' deniyor.

Bir de pişkin pişkin 'Öleceksiniz' diyorlar.

Bu nasıl bir dil ve üsluptur.

İnsanları tedirgin etmeye hakkınız var mı?

Kiminle konuşsam 'Uyuyamıyoruz' diyor.

Kafayı yememizi mi istiyorsunuz?

Hangimiz yerimizi yurdumuzu bırakıp bir yere gidebiliriz.

Artık deprem bilimcileri şurada deprem olacak, burada şu kadar büyüklükte olacak sözlerinden acil vazgeçmeli.

Bilime sonsuz inancımız var ama bundan sonra yapılacak adımlar konuşulmalı.

O SEÇİM YAPILACAK

ZAFER ŞAHİN / MİLLİYET

İktidar partisinde seçim için 14 Mayıs dışında bir tarihin hiç gündeme gelmediğini ve seçimi erteleme gibi niyetin olmadığını geçen hafta bu köşeden duyurmuştuk. 10 Mart’ta seçim kararı alınacak, karar 48 saat içinde Resmi Gazete’de yayımlanacak ve 14 Mayıs’ta Türkiye sandık başına gidecek. Birileri aksini iddia etse de bu konuda bir sıkıntı yok.

Asıl üzerinde durulması gereken nokta, deprem mağduru 11 il ve 23 ilçedeki seçmenin durumu. Toplam seçmenin yaklaşık yüzde 13’ü bu il ve ilçelerde yaşıyor. Deprem sonrasında bölgeden Türkiye’nin başka illerine doğru büyük göç dalgası yaşandı. Bu insanlar gittikleri illerde hangi sandıkta, nasıl oy kullanacak? Herkesin cevap aradığı sorular bunlar. O soruların cevapları ise rakamlarda gizli. Deprem öncesinde afet bölgesinde sinyal verip, sonradan başka illerde sinyal veren GSM numarası sayısı 2 milyon 200 bin.

Resmi tahliyeler neticesinde bölgeyi terk ettikten sonra gittikleri illerde kaydı yapılan kişi sayısı yaklaşık 1.5 milyon. Yani bu insanların nerede, hangi adreste bulundukları biliniyor. 800 bin kişi gittikleri yerlerde kendi imkânlarıyla konaklarken yaklaşık 800 bin kişi de kamuya ait tesislerde kalıyor.

Sonraki Haber