26 Mart Medyanın Halleri

Hazırlayan: Beyhan Korkman

CUMHURBAŞKANLIĞI KÜLLİYESİNDE YAPILAN YEMEĞE ELEŞTİRİLER

MEHMET METİNER / YENİŞAFAK

Lafı dolandırmadan belirteyim.

1- Evvela mekân seçimi yanlıştı. Bir siyasi parti toplantısının CB Külliyesinde yapılması doğru değil. Parti devleti algısı oluşturacak söz ve davranışlardan kaçınmak, herkesten önce bizim dikkat etmemiz gereken hususların başında gelmeli. Biz devlet yöneten bir partiyiz ama devletin partisi değiliz.

2- Külliye’ye çağrılan insanlar tanınan-bilinen insanlar. Bizzat CB çağırmış. O kadar çok x-ray cihazlarından geçirilmeleri doğru mu? Elbette yanlış. Devletin o bürokratik soğuk yüzünün en azından Cumhurbaşkanı’nın yakın dava arkadaşlarından uzak tutulması gerekmez miydi? Bini aşan insan bir yemekte bir araya geliyor ama kalabalıktan çoğu birbirini göremeden birbiriyle konuşmaya dahi vakit bulamadan ayrılıyor. Yemek öncesi Reis çıkıp bir konuşma yapıyor, sonra yemek yeniyor ve yemek biter bitmez herkes dağılıyor. Hiç kimse bir tek kelam edemeden ve Reis’in elini dahi sıkmadan geldiği yere geri dönüyor. Bu böyle mi olmalıydı?

(..)

2023 seçimi siyasi hareketimizin bekası için hayati önemdedir. Hiçbirimizin kişisel ikbali ve itibarı davamızdan daha aziz değildir. Her birimizin bir diğerine ihtiyacı vardır. Birbirimize değer vererek birbirimizle bütünleşip yol yürümezsek birbirimize kaybettiririz. Gün, enaniyet günü değildir. Kibir günü hiç değildir. Gün, her birimizin hem bir diğerine karşı nefsini ayaklar altına alma günüdür, hem de birbirimizin nefsini aziz bilme günüdür. Birbirimize karşı makamlarımızı ve unvanlarımızı üstünlük olarak gösterme günü hiç değildir. O yüzden bu bilinç temelinde yeni bir yol haritasının belirlenmesi acil bir zorunluluk arz etmektedir.. Yarından tezi yok kendimize çekidüzen vermemiz şart.

DENGE SİYASETİ BATICILARA UMUT VERİYOR: AVRASYA HAYAL AKLI HÂLÂ BATI’DA

MEHMET OCAKTAN / KARAR

Öyle anlaşılıyor ki Ankara’nın aklı hâlâ Batı’da. Özellikle son günlerde Ukrayna’nın işgali vesilesiyle Türkiye’ye gelen Batılı liderlerle yapılan görüşmelerde bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘AB müzakereleri’ni dillendiriyor olması manidar. Ancak Batı ittifakı ile ilişkilerde ‘güven’ sorunu henüz aşılabilmiş değil. Zira Türkiye NATO’nun önemli bir ülkesi olmasına rağmen gerek S-400’ler bağlamında Rusya ile geri dönüşü zor bir müttefiklik ilişkisi içine girmesi, gerekse Amerika ve Avrupa’nın Rusya’ya getirdiği yatırımlara katılmaması Batı ittifakı ile olan ilişkilerinin vitamin değerini düşürmektedir. Oysa bir gerçek var ki hem ekonomik hem de siyasal anlamda Türkiye’nin yeri de, tarihsel olarak istikameti de Avrupa’dır. Bu çerçevede özellikle son yıllarda zoraki olarak estirilmeye çalışılan “Avrasya hayalleri” sadece bir masaldan ibarettir. Her ne kadar ulusalcılar, romantik Marksistler ve AK Parti İslamcıları bu masalı çok sevmiş olsalar da…

BABACAN’DAN GARİP ÖNERİ: FİİLEN PARLAMENTER SİSTEM OLSUN

AHMET TAŞGETİREN / KARAR

Babacan önce şöyle bir soru soruyor. “Diyelim Millet İttifakı’nın adayı Cumhurbaşkanı seçildi. Ama Meclis’te hemen anayasayı değiştirecek çoğunluk yok. O zaman ne olacak? Cumhurbaşkanı mevcut yetkilerle 5 yıl ülkeyi yönetecek mi?” Kendisinin cevabı “Bu olmaz” şeklinde. Herhalde 6 liderden hiçbirisi de böyle bir şey düşünmüyordur. O zaman ne olacak? Babacan’ın cevabı iki boyut taşıyor: Bir, ülkenin “de facto – Fiilen” parlamenter düzene göre yönetilmesinde anlaşılmalı ve bunun ön hazırlığı yapılmalı. İki, ortak aday, böyle bir yönetim tarzı için önceden taahhütname imzalamalı. Babacan’ın önerisindeki her iki boyutun da çok çok ince işçilik taşıdığında kuşku yok. Bu, çok açık ki Türkiye siyaseti için yeni bir tecrübe olacak.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞINDAN SOKAK HAYVANLARI ANKETİ

NEDİM ŞENER / HÜRRİYET

Yüzde 67.3’ü hemen hemen her gün sahipsiz sokak hayvanları ile karşılaştığını belirtirken, yüzde 39.5’i kedi, yüzde 33.1’i ise köpeğe rastladığını söyledi. “Siz ya da bir yakınınız bir sokak hayvanının saldırısına uğradı mı?” sorusuna “Ben uğradım” cevabı verenlerin oranı yüzde 13.6, “Evet, bir yakınım uğradı” diyenlerin oranı yüzde 26.9, “Hayır” diyenlerin oranı ise yüzde 61.8 olarak tespit edildi. Sokak hayvanlarının saldırısına şahit olanların oranı yüzde 27.5, “Şahit olmadım” diyenlerin oranı yüzde 72.5 çıktı. Çarpıcı bir sonuç, “Sizce sokak hayvanları toplanıp barınaklara götürülmeli midir?” sorusuna verilen cevaplar. “Evet götürülmeli” diyenlerin oranı yüzde 39.3, “Hayır, doğal hallerinde bırakılmalı” diyenlerin oranı yüzde 45.1, “Emin değilim” diyenlerin oranı ise yüzde 15.7 oldu. Köpek cinslerinin listesi verilerek, “Hangileri tehlikeli?” sorusu yöneltildi. Ankete katılanlar, yüzde 85.2 ile Pitbull, yüzde 48.5 ile yüzde 34.9 ile Sivas Kangal, Doberman, yüzde 29.2 ile Bulldog, yüzde 28.6 ile Alman Kurdu, yüzde 12.5 ile Golden, yüzde 7.8 diğer köpek cinslerini tehlikeli bulduğunu söyledi. Araştırmaya katılanların yüzde 85.7’si sokak hayvanları ile ilgilenme konusunda belediyelerin yetersiz olduğunu, yüzde 14.9’u yeterli olduğunu söyledi.

“Sokak hayvanlarının sayıca fazla olması bir güvenlik sorunudur” ifadesine “Katılmıyorum” cevabını verenlerin oranı yüzde 41.5 iken, “Katılıyorum” diyenlerin oranı yüzde 36.1. “Gece/sabah erken saatlerde sokak hayvanlarından tedirgin oluyorum” ifadesine katılanlarla katılmayanların oranı neredeyse aynı; yüzde 40.5 “Katılıyorum”, yüzde 40.4 “Katılmıyorum” cevabını verdi. Ancak sahipsiz hayvanların olduğu muhitlerde çocukların sokaklarda oynamasından tedirgin olanların oranı yüzde 44.5, olmayanların oranı yüzde 35.1.

SÖZCÜ YAZARINDAN CHP’YE:ÇÖZÜM BABACAN MI?

SONER YALÇIN / SÖZCÜ

CHP AR-GE Bilim Platformu'nun geçen hafta yayınladığı “Sarayın Kara Düzeni Eşitsizlikleri Derinleştirdi” raporunu okudum. Türkiye'nin ürettiği gelirin yüzde 25'ini en zengin yüzde 1 alıyor. İstihdamdaki her 3 kişiden 1'i kayıt dışı çalışıyor. Ülkemizde her 3 kişiden 1'i işsiz. Tarım sektöründe istihdam edilen kişi sayısı 2002-2020 arasında yüzde 44 düştü. Nüfusun yalnızca yüzde 58'i kendine ait konutta yaşıyor. Bireysel kredi borçları toplamı tarihte ilk defa 1 trilyon TL'yi geçmiştir. Uzatmayayım. Kamala Harris gibi ülkemiz sorunları doğru tespit edilmiş. Ancak mesele hep aynı noktada düğümleniyor; “reçete” ne? Kemal Derviş'in başlattığı Ali Babacan'ın sürdürdüğü IMF programı mı?

Sonraki Haber