28 Ocak Medyanın Halleri

İşte günün öne çıkan köşe yazıları...

KİTAPSIZLIK

Melih Aşık/ Milliyet

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayınlanan “Yaşam Kalitesi Modülü, 2022” araştırma verilerine göre, son 12 ay içerisinde 15 yaş ve üzeri fertlerin yüzde 69’unun hiç kitap okumadığı ortaya çıkmış.

Türkiye’de toplumun düzenli kitap okuma oranı: % 0,1 (binde bir). Bu da 85 milyonluk nüfus içinde “düzenli kitap okuyan” sayımızın sadece 85 bin olduğunu gösteriyor.

YÖK’ün verilerine göre tüm üniversitelerimizdeki öğretim elemanı sayısı 184.566 imiş.

Lise ve altındaki okullarda ise 1 milyon 200 bin öğretmen görev yapıyormuş.

Bu sayılara göre öğretim elemanlarının ve öğretmenlerin de çok büyük kısmının düzenli olarak kitap okumadığı anlaşılıyor.

Kitap okumayan öğretmenler çocuklara kitap okuma zevkini nasıl aşılayabilir?

Evet kitap pahalı... Ama bir yandan da bir kafede içilecek iki kahve parası... Ayrıca kütüphanelerden kitap alıp okumak da mümkün. Yeter ki kitap okumanın cep telefonunda saatlerce ıvır zıvır okumaktan çok daha yararlı olduğu anlaşılsın...

İSRAİL’İN ZEVALİ

Salih Tuna/ Sabah

Sonuç itibarıyla İsrail, üç ayı aşkın süredir Gazze'yi bombalaması, binlerce çocuğu katletmesi, halkı açlığa, susuzluğa mahkûm etmesi sonucunda hiçbir şey elde edemedi.

Direnişin azmini kıramadığı gibi direniş bilincinin tüm Ortadoğu'da daha da yükselmesine neden oldu...

İsrail yüzünden ABD bölgedeki caydırıcılığını da yitirmeye başladı. Dünyanın en yoksul ülkesi Yemen'e bile boyun eğdiremedi.

Trump birkaç gün evvel "Ortadoğu'da 9 trilyon dolar harcadık, milyonlarca insanı öldürdük ama hiçbir şey elde edemedik" dedi.

ABD artık yol ayrımına gelmiştir:

Ortadoğu'da İsrail'le elde ettikleri ile İsrail yüzünden kaybettikleri arasında mukayese yapmanın eşiğindedir.

NASIL AMERİKANCI OLDUM?

İsmail Kılıçarslan/ Yeni Şafak

İran bugün “Şii Hilali” isimli ve nedense en çok “Büyük İsrail Haritası”na hizmet edecek gibi duran projesini hayata geçirmek için yapması gerekenin Mısır’dan Suriye’ye, Lübnan’dan Türkiye’ye kadar “İhvancı” tüm tezleri etkisiz hale getirtmek olduğunu biliyor ve bu ajandayla hareket ediyor. “Öteki” olarak Sünni Müslümanları tanımlayan İran’ın elindeki en büyük güçlerden biri ise İslam dünyasının dört bir yanında beslediği etki ajanları. Gâvura tek bir kurşun sıkma cesareti olmayan İran, iş Müslüman katletmeye gelince Nasrallah ve Süleymani gibi katilleriyle bir ölüm makinesine dönüşüyor. Ve bunu yaparken de propaganda mekanizmalarını kullanarak kendi pisliklerine karşı çıkan her insanı, her merkezi, her hareketi “Amerikancı” olmakla suçluyor.

İran, Suriye’de bebek öldürmesini İsrail Gazze’de bebek öldürmesini nasıl savunuyorsa öyle savunuyor. İsrailli it sürüleri öldürdükleri Gazzeliler ile ilgili, yağmaladıkları Müslüman evleri ile ilgili nasıl videolar çekip paylaşıyorsa İran’ın katileri de Suriye’de aynı şekilde çekiyorlar videolarını.

EDİTÖRÜN YORUMU: Emperyalizmin bölgemizde böl-parçala-yönet siyasetinin yanında yürüttüğü en önemli politika, bölge ülkelerini yalnızlaştırmaktır. Ülkemizde bazı milliyetçiler var ki, Arap, Ermeni, Yunan düşmanlığı yapmaktan ABD’ye gıkını çıkaramıyor. Çünkü emperyalizmin istediği de bu. Oysa, milliyetçilik emperyalizmin başını çekenlerle mücadeleyi ana hatta oturtmaktır. Onlar yenilirse, bölge ülkeleriyle sorunlar çözülür. Bunun da pratiğini yaşıyoruz.

Birkaç gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan ile İran Cumhurbaşkanı Reisi Ankara’da buluştu. Önemli kararlar alındı. Bir yandan da Astana süreci ilerliyor. İçinde bulunduğumuz tarih gösteriyor ki, bölge ülkeleri işbirliğini geliştirirse emperyalizm yeniliyor, farklılıklar azalıyor, diyalog artıyor, sorunlar çözülüyor. Aksi halde bölge ülkelerinin ayrımcı yönlerini önlerine koyarak birbirlerine vurması, ABD-İsrail ikilisinin işine yarıyor. Bugün Türkiye ve İran’ın birlikte çalışabilecek noktalara değil, ayrımcı noktaları öne çıkarmak maalesef muhafazakâr aydınların içinden çıkamadığı bir tuzak.

AFGANİSTAN ŞAŞIRTMAYA DEVAM EDİYOR

Yasin Aktay/ Yeni Şafak

Taliban Kurucusu Molla Ömer’in 30 yaşlarındaki oğlu Mevlevi Muhammed Yakup Mücahid Kabil’e giren Taliban yöneticilerine talimat olarak Mekke’nin fethinde Peygamber’in verdiği talimatın aynısını vermiş: “Evini kapatıp içeriye sığınanlara ilişilmeyecek, af dileyen af edilecek, silahla karşı koymayan hiç kimseye dokunulmayacak, boş evlere girilip asla yağma yapılmayacak.”

Bu şartlara da sonuna kadar uyulmuş. Katliam ve yağma korkusu kısa sürede herkesten gitmiş ve aslında Taliban sonrasında beklenen kitlesel Afgan göçü yaşanmamış. (…)

Genel af ilan edilmiş ve resmi devlet dairelerinde, hatta orduda eski rejimin mevcut görevlileri bile görevlerine devam ettirilmiş. Yani normal bir belediye değişiminde bizde yaşanmasına çok aşina olduğumuz bir “işten çıkarma” bile yaşanmamış ve bu durum Taliban’a yönelik toplumsal sempatiyi iyice artırmış.

Mevlevi Yakup eski rejimin önde gelen yöneticileri, Eşref Gani, Hamit Karzai, Dr. Abdullah Abdullah gibi yöneticilerin bile rahatlıkla Kabil’de ve serbestçe yaşayabildikleri bilgisini şaşırtmaya devam ederek veriyor.

Sonraki Haber