28 Şubat ABD ile mücadelenin adıydı!
Milli Güvenlik Kurulunun (MGK) 28 Şubat 1997’deki kararları, sadece irtica ile mücadele değil, aslında ABD’nin içimizdeki uzantıları ile mücadeleydi ve bununla simgeleşmişti.
O gün yüz çevrilen kararlar, 15 Temmuz gecesi canımızla kanımızla mücadele ederek uygulandı! Şimdi de PKK ile mücadele edilerek uygulanıyor. 2008 yılında başlayan Ergenekon tertipleri sürecinde açılan 28 Şubat Davası ise, ABD’nin FETÖ eliyle Türk ordusundan intikam alma hamlesiydi.
ABD HAMLELERİNE KARŞI TUTUM
28 Şubat ve 15 Temmuz süreçlerine kadar süren önemli hamlelerin başlangıcı 1990 yılında Sovyetler Birliğinin yıkılmasıyla başladı. Dünya ABD etrafında tek kutuplu olarak şekillenmeye başladı. ABD uzun yıllardır tam manasıyla giremediği petrolün kalbi Ortadoğu’ya abanma hamlesini Irak’ın Kuveyt’i işgaliyle fırsata çevirdi. 1991 yılında Irak’ı Kuveyt’ten çıkardı. Ardından Irak’ı fiilen üçe böldü. Kuzey’de Türkiye’nin çok rahatsız olduğu özel kukla Kürt bölgesi yarattı. Lübnan’daki PKK’yı buraya taşıdı. PKK burada büyüme alanı buldu. ABD özel kuvvetleri PKK’yı yeni konsepte göre eğitip donatmaya başladı. Küçük çaplı vur kaç eylemi yapan PKK, 150-200 kişilik gruplarla Türkiye’de şehir, kasaba ve karakollara saldırmaya başladı. 1992-93 yılları çok kanlı geçti. Yüzlerce Mehmetçik operasyonlarda şehit oldu. Bu dönemde yaşanan Sivas ve Başbağlar Katliamlarıyla da Türkiye mezhep çatışmasına sürüklenmek istendi. Buna rağmen Türk ordusu, Irak’ın kuzeyine 21 Mart 1995 tarihinde 40 bin kişilik kuvvetle başlattığı Çelik Harekatı gibi büyük operasyonlarla ABD’nin planlarını bozmaya çalıştı…
ABD içimizde de siyasi operasyonlara başladı. Cumhuriyet’in kurucu değerlerine aykırı şekilde etnik ve dini bölücülüğü ‘siyaset’ haline getirdi. PKK’nın siyasi kolu olan partileri büyüterek Türk siyasetine soktu. Özellikle Fetullahçıları yeraltından yerüstüne çıkardı. ‘Ilımlı İslâm’ın en iyi örneği olarak sunmaya başladı. Hücreler şeklinde örgütlenen FETÖ, Türk Cumhuriyetlerinde de siyasilerin eliyle büyütülmeye çalışıldı. İçeride başta Emniyet olmak üzere bütün kurumlara yerleştirildi. Fetullah ‘saygın bir sima’ olarak reklam edilmeye başlandı.
HEDEF TÜRK ORDUSU’YDU
ABD ve FETÖ’nün en büyük hedefi Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) idi. Bunu Türk ordusunun denetim mekanizması önüne geçti. Oraları zorlamaya devam ettiler. 2002’den sonra adım adım AK Parti’nin de yanlış siyasetleriyle Orduya ve bütün kurumlara sızmaya başladılar. Özellikle Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı döneminde Yüksek Askeri Şura’larda atılanlara konulan şerhler buna destek niteliğindeydi…
ABD’nin bölgede uyguladığı Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) bölünmeleri getiriyordu. Türkiye dahil Irak- İran ve Suriye de bölünerek buranın kalbine ‘İkinci İsrail’ denilen kukla Kürt devletini yerleştirmeyi planladılar. Bunu yayınladıkları haritalarla da gösterdiler. Türkiye bu faaliyetlerden çok rahatsız oldu. PKK terörünün aslında ABD sopası olduğunu saptadı. İsmail Hakkı Karadayı ve Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun Genelkurmay Başkanlığı dönemleri ABD ile açık mücadele tarihleriydi. Türk ordusunun geleneksel vatansever, kararlı tutumu bu dönemlerde gösterildi. PKK terörü en alt seviyeye indirildi. Halk kazanıldı ve ABD planlarının zemini ortadan kaldırıldı. Aydınlar ve komutanlar Türkiye’nin direncini kırmak için katledildi. Türk ordusu açıkça hedefe kondu. ABD ve Avrupa gazetelerinde “Türk ordusu hizadan çıktı” manasında yayınlar yapmaya başladılar. Bununla Türkiye’ye sopa göstermeye çalıştılar. Bu süreçte Eşref Bitlis’in uçağının düşürülmesi çok büyük tehditti.
İşte 28 Şubat Kararları tam da bu süreçte alındı. Türk ordusu ve vatanseverliği yeni bir hamle başlattı. ABD’nin içimizdeki PKK ve FETÖ gibi uzantılarıyla mücadeleyi Erbakan-Çiller Hükümetinin önüne ‘acil yapılması gereken sorun’ olarak koydu.