29 Temmuz Medyanın Halleri

HAZIRLAYAN: ERCAN DOLAPÇI

CUMHURBAŞKANI’NDAN ‘MAHREM’ MESAJI

NEDİM ŞENER / HÜRRİYET

Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki gün Polis Akademisi’ndeki mezuniyet töreninde Fetullahçı Terör Örgütü ile mücadele konusunda ilginç ayrıntılar ve önemli bir kararlılık mesajı verdi.

“O geceyi bizzat yaşamasa dahi, FETÖ’cü hainlerin işlediği cürümlere şahit olan birinin, FETÖ’ye müsamahakâr davranması mümkün değildir. Üstünden değil 7 yıl, 70 yıl da geçse 15 Temmuz’u unutmacağız. FETÖ’yle mücadelede oluşacak en küçük bir zafiyetin bize neye mal olabileceğini hemen yanımızdaki ‘Gazi Mekân’da görebiliyoruz. Bir daha benzer ihanetlere maruz kalmamak için; hem hafızamızı diri tutmamız hem de tedbiri elden bırakmamamız gerekiyor.” dedi.

FETÖ ile mücadele konusunda kararlılığın en iyi vurgulanacağı yerlerden birisi de Polis Akademisi’dir. Çünkü 15 Temmuz gecesi FETÖ’cüler tarafından katledilen 253 insanımız arasında 51’i Özel Harekât Başkanlığı’nda olmak üzere toplam 63 şehit polisimiz var.

17/25 Aralık 2013 sonrası emniyet teşkilatında yapılan kısmi tasfiyenin önemine işaret eden ve “Vakitlice alınan tedbirler devletimizi işgal girişiminden kurtardı” değerlendirmesini yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Şayet o dönem Polis Akademisi’ni yeniden yapılandırmamış, hassas birimlerde tasfiyelere gitmemiş olsaydık, daha büyük bedeller ödemek zorunda kalırdık. Bir taraftan Polis Teşkilatımızı FETÖ’cü unsurlardan temizlerken, aynı zamanda emniyet hizmetlerinde sıkıntıya mahal vermedik. Darbe girişiminden bugüne toplam 41 bin emniyet mensubunun kurumla ilişiği kesildi” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasını dinlerken pek şahit olmadığımız bir kelimeyi kullandığını fark ettim: Mahrem yapılanma...

Cümlesi tam olarak şöyleydi: “FETÖ’nün devlet içindeki uzantılarının önemli bir kısmını tasfiye ettik. Mahrem yapılanmasına yönelik operasyonlarımız kesintisiz sürüyor.”

IMF’DEN 5 KRİTİK RİSK UYARISI

KEREM ALKİN / SABAH

Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) küresel ekonomi ara dönem raporu 25 Temmuz Salı günü yayınlandı. IMF, geleneksel ilkbahar toplantıları kapsamında nisanı yayınlanan yıllık rapordan sonraki dönemde küresel risk ve belirsizliklerdeki kısmi dağılmaya ve küresel enerji, tarım ve gıda fiyatlarındaki gerilemeye, küresel manşet enflasyondaki yumuşama ve ülkelerin çekirdek enflasyon oranlarındaki gevşemeye bağlı olarak, risk beklentilerini olumlu yönde düzeltmiş gözüküyor. IMF, küresel virüs salgını döneminde, önde gelen ekonomilerde biriken artı tasarrufların ise, hemen ardından gelen Rusya-Ukrayna Savaşı gerginliği nedeniyle küresel ekonomik sisteme yeterince girmediğini; bu nedenle, belirsizlikler azalır ise, 2023'ün ikinci yarısı ile, 2024'de küresel büyümenin daha da iyileşebileceği olasılığını da hatırlatıyor.

Bununla birlikte, talepteki toparlanma yeniden ülke ekonomilerinde ve küresel ekonomide enflasyon oranlarını tetiklemeye başlar ise, bu durumda önde gelen merkez bankalarının politika faiz artışlarını yeniden hızlandırmaları veya sürdürmeleri küresel büyümeye yeniden ivme kaybettirebilir. Nitekim, IMF'in 2023 ve 2024 küresel büyüme beklentisi halen yüzde 3 düzeyinde. Türkiye'nin 2023 büyümesinin 0,2 puan artırıldığı da görülse de, 2023 için, tarihi deprem şokuna rağmen, yüzde 3 büyüme öngörüsü kısmen düşük kalıyor. IMF, doların önde gelen para birimleri ve gelişmekte olan ekonomi para birimleri karşısında değer kazanmasının sebep olduğu 'devalüasyonun enflasyona geçişkenliği'etkisini, talep ve istihdam piyasasındaki gecikmeli toparlanmanın yeniden küresel enflasyonu hızlandırma riskini, 2023 ve 2024'ün 5 temel riskinden ilki olarak belirtmekte.

TÜRKİYE’Yİ ZOR KURTARDIK HOCAM, OSMANLI MI KALDI?

YUSUF KAPLAN / YENİ ŞAFAK

Gelelim esas meseleye…

Lozan Antlaşması, elbette ki, Türkiye’nin tapusudur.

Üç önemli, hayatî soru’n var burada izi sürülmesi gereken: 1-Ne tapusu? 2-Hangi Türkiye’nin tapusu? 3-Tapuyu veren, “düdüğü çalan” kim?

Lozan, laik Türkiye’nin tapusudur. Osmanlı’nın ve İslâm’ın tasfiye edildiği, nihai karara bağlandığı bir antlaşmadır ve Türkiye’nin İslâmî emperyal iddialara, İslâmî medeniyet iddiasına sahip çıkmayacağının, İslâmî bir dünya inşasına kalkışmayacağının garanti edilmesidir başta İngilizler olmak üzere emperyalist devletlere... İmparatorluk’tan ulus devlete dönüşmesidir. Üç kıtaya hilafet mefkûresi üzerinden fiilen değil zihnen hükmetme iradesi geliştiren Osmanlı’nın Medeniyet coğrafyasından “Yurtta sulh, cihanda sulh” diyerek hiçbir etkiye sütlüye karışmayacağına söz veren yeni Türkiye’nin Anadolu yarımadasına hapsolmasıdır.

İnönü›nün Lozan›dan çıkarken söylediği söz, henüz tam olarak anlaşılamamış, tarihî bir sözdür. İnönü, Lozan›dan dönerken aynen şu cümleyi kurar: “Artık 100 sene daha rahat nefes alabileceğiz.”

Bu söz, öyle kolayca yabana atılacak bir söz değil elbette. “Batılıların üzerimize üzerimize geldikleri bir zaman diliminde bedenimizi kurtarmak için ruhumuzu vermek zorunda kaldık” mı demek istiyor İnönü.

Mustafa Kemal’in hem her zaman çok realist hem de gözünü budaktan esirgemeyen radikal bir devrimci olduğu tespiti ile bu sözü anlamaya çalışalım.

Cumhuriyeti kuran kurucu kadrodan Rauf Orbay ve Refet Bele, “saltanatın ve hilafetin kaldırılmasının bile aslâ düşünülemeyeceğini” söylerler. Ancak Atatürk’ün bizzat kendisinin, Nutuk’ta saltanatın ve hilafetin kaldırılması sırasında Meclis’te sıranın üzerine çıkarak yaptığı ürpertici bir konuşma vardır: “Saltanatın ve hilâfetin kaldırılmasına karşı çıkılamaz. Çıkılacak olursa bazı kelleler gidecektir,” der.

SAHİBİNDEN KELEPİR

KADİR YILDIZ / TÜRKGÜN

Kalemlerin satıldığı, ekranların kiralandığı, akılların rehin alındığı bu medyada özgürlük ve objektiflik naralarının atılması gibi trajikomik bir durumun yaşanmasına sebep oldu. Her iki taraf da bu durumda birbirilerini suçlama yarışına girdi. Oysa iki tarafta karşılıklı anlaşma ve susma prensibi içerisinde bugüne kadar ki kirli pazarlığı sakladı.

Hapiste bulunan terör sevicileri “gazeteci” diye savunanlar bugünkü rezilliğin bizatihi sebebi oldu.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olması için ekranlarda ve köşelerinde PR yapanlar bu çürümüşlüğe ortak oldu.

Kılıçdaroğlu’nun aday olmak için kesenin ağzını açmasına sessiz kalanlar, bugün avazı çıktığı kadar bağıran tarafta yer aldı.

Ajans üzerinden CHP’ye yakın medyaya ayar verilirken, dizayn edilirken, kurgu yapılırken susanlar bugün “satılmadık” diye feveran etmeye başladı.

İBB para dağıtırken, ABB yemek masrafını karşılarken, diğer CHP’li belediyeler bol keseden verirken ayakları yerden kesilenler; CHP tarafından fonlanınca satılmadıklarını veya kiralanmadıklarını söylemeye başladı.

2023 Seçimlerini “son fırsat” olarak gören CHP’li medya her türlü kozunu Kılıçdaroğlu’nun kazanmasından yana kullanmadı mı? Kira bedelinin hakkını vermek için olmadık eylem ve söylemlerin altına sığınmadı mı? Kampanya sürecinde “biz satılmadık” diyemeyenler fonları kesilince mi gazeteci oldu?

Bakmayın şimdi “tarafsızlık” edebiyatı yaptıklarına, soğan ekmek gazetecisi rolünü takındıklarına…

Bu medya Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını satın aldı, Kılıçdaroğlu’da bu medyayı kiraladı. Karşılıklı bir anlaşma hep vardı…

Anlaşma bittiği için birbirlerini gönül rahatlığıyla satışa çıkardılar.

Sahibinden kelepir…

Sonraki Haber