Zaferin stratejik boyutu

Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Türk ordusunu ve milletini başarıya götüren strateji zaferin 102’nci yılında da Türkiye için dersler içeriyor: Millete dayanma, milli ordunun önemi, doğru müttefiklerle dayanaklar oluşturarak güç toplamak

30 Ağustos Zaferi’nin 102’nci yılını kutluyoruz. Türk Milletinin ve Ordusunun yarattığı Büyük Zafer, büyük bir stratejiyle kazanıldı. Her aşaması bugünlere derslerle dolu. Devrimci tarihimizin Büyük Zaferi sadece bize değil dünyadaki bağımsız yaşamak için mücadele eden mazlum milletlere de örnek oldu, yol gösterdi.

Pekiyi, o zaferin stratejik ayakları neydi? İşte o tarihi adımlar:

1- ORTAYA PROGRAM KONULDU

Büyük devrimci Mustafa Kemal Paşa, gençliğinden itibaren imparatorlukların çözülmeye başladığını ve her milletin kendi devletini kurmaya gittiğini gördü. Onun da amacı Türk devletini kurmaktı. Bu görüş İttihatçılarda da vardı. Cihan Harbi’nin sonunda İstanbul’a geldiğinde Milli Hükümet kurulmasını önerdi.

Bütün güçlerin birleşerek işgalci İngilizlere ve ortaklarına karşı konulması gerektiğini, İngilizlerin her dediğini yapmamak gerektiğini önerdi. Bunu kabul ettiremeyince verilen görevle Samsun’a gitti ve Millî Mücadeleyi başlattı.

İstanbul’daki yönetim kademelerinde “Artık her şey bitti. Yapacak bir şey yok. Uslu durursak İngilizlerden uygun bir barış elde edebiliriz.” düşüncesi hakimdi. Bunun için milli direnişi “haydutluk” olarak görüyorlardı. Burada iki çizgi oluştu: Direnelim ve teslimiyet!

Türk topçuları 26 Ağustos 1922 sabahı Yunan mevzilerini yoğun ateşe tutuyor.

2- MİLLETE DAYANAN STRATEJİ

Mustafa Kemal Paşa İstanbul yönetimiyle bu çizgiden dolayı anlaşamadı. 8 Temmuz 1919 gecesi askerlik vazifesinden de istifa ederek sine-i millete döndü. Ferdi millet oldu. Ordudan önce siyasi karargâhı kurmaya çalıştı. Amasya Tamimi, Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi ve 23 Nisan 1920 Ankara’da TBMM açıldı. Tam bağımsızlığı hedefleyen ve halkın gücüne dayalı mücadele azmi dünyaya ilan edildi.

İnönü, Sakarya ve Büyük Taarruz hazırlıklarında halk seferber edildi ve onun evlatları orduya katıldı. Halkın birliği ve beraberliğine önem verildi. Türkler, Kürtlerle birleşti. 8 Haziran 1919 günü Paşa, Erzurum’dan bu müjdeyi arkadaşlarına duyurdu. Millete dayanma stratejisi TBMM’de en güzel örneğini zafere kadar verdi. Halkın temsilcileri milletin kaderini eline aldı. Bütün kararlar buradan alındı. Zaferi de bu Meclis kazandı!

3- MİLLİ ORDU KURULDU

Vatanın kurtuluşunun yerel güçlerle değil Milli Ordu’yla kazanılacağı kabul edildi. Başlangıçta kurulan Kuvayı Milliyeler, Milli Ordu’da birleştirildi. Bir anlamda tasfiye edildi. Savaşın yıpratıcı ve uzun soluklu bir mücadeleyle (gerilla harbi) değil, güçlü ve vurucu bir orduyla kurtuluşun başarılacağı benimsendi. Kasım 1920’den itibaren Anadolu’daki 50 bin mevcutlu 9 kolordu Genelkurmay’a bağlandı. Yeniden yapılandırıldı. Halkın da desteğiyle güçlendirildi.

Türk Ordu geleneği devlet kurucusuydu. Bu savaşta da kendisini gösterdi. 1913-1914 arasında Enver Paşa komutasındaki yeni, çevik, çelik ordu Cihan Harbi’ni 2 yıl uzattı. İngiliz emperyalizminin gururunu Çanakkale ve Kut’ul Amare’de kırdı! “Büyük düşman” Rus Çarlığını Almanya ve Avusturya- Macaristan ile birlikte kuşatarak yıkılmasına neden oldu.

İşte buralarda sınanan Türk Ordusu Mustafa Kemal Paşa’ya da umut verdi ve onu yeniden ayağa kaldırarak zaferi kazandı. Türk zaferini devrimci ordumuz kazandı!

4- DOĞRU MÜTTEFİKLER KURULDU

Savaşın kazanılmasında kuşkusuz doğru müttefikler ve doğru siyasetin rolü çok büyük oldu. Mustafa Kemal Paşa, Millî Mücadelenin başında şunu saptadı:

Karşımızdaki güçler (İngiltere, Fransa, İtalya) savaş yorgunu. Halkı savaş istemiyor. Dolayısıyla güçlü değiller. Sömürgelerden yeni asker bile bulamıyorlar. Üzerimize Yunanistan’ı sürdüler. Milletin desteğini alır, Orduyu da ayağa kaldırırsak bu savaşı kazanırız.

Burada tek desteğimiz yeni kurulan Sovyet Rusya rejimi! Onunla dost olundu. 26 Nisan 1920 günü Lenin’e gönderilen dostluk mektubunda kapitalizme ve emperyalizme karşı birlik olduklarını ve bu amaçla verilen savaşta Rusya’nın desteğini istediklerini iletti. Karşılıklı görüşme ve temaslarla bu sağlandı. Rusya, özellikle Sakarya Savaşı’ndan sonra bize mali ve askeri yardımı hızlandırdı. 11 milyon ruble altın para yardımı yaptı. Bu para 1921-1922 yılı bütçesinin yüzde 70’ine tekabül etti.

Yunan ordusunun üzerine attığımız 400 bin top mermisinin 147 binini Ruslar deniz yoluyla gönderdi. 49 bin tüfek ve milyonlarca mermi… Ayrıca binlerce askeri malzeme… Sovyetler siyasi olarak da bize destek verdi. Ayrıca mazlum devletler de bize dost oldu. Gözlerini bizim mücadelemize çevirdi. Afganistan ve İran Ankara yönetimini tanıdı. Hindistan ve Arap Müslümanları da… Zaferlerimizle şenlendiler, örnek aldılar.

Suriye’deki direniş sayesinde Antep ve Maraş’ta “mahcup olmaktan kurtulduk.” Sakarya Zaferinden sonra Fransa ile ayrı anlaşma yaparak İngilizlerden kopardık. İtalyanlar da Anadolu’dan çekildi. İngilizler, Yunanistan ile baş başa kaldı ve onun da elini 30 Ağustos’ta kırarak zaferi kazandık. 1918-1922 arasında Atatürk’ün izlediği siyaset tam bağımsızlık ve emperyalizme taviz vermemekti! Lozan’a bu güç ve başarıyla giderek yeni haritamızı emperyalist güçlere de kabul ettirdik. 6 Ekim 1923 günü de “geldikleri gibi gittiler!”

Sonraki Haber