36 yıllık eğitimci anlattı: Öğretmenler varken ÇEDES’e gerek yok!
Türk Eğitim-Sen İzmir 2 No.’lu Şube Başkanı Toksoy, Türkiye’nin değerler eğitimi verecek nitelikte öğretmenler yetiştirdiğini söyledi. Toksoy, programı dahi olmayan uygulama için öğretmenler varken başka kurumlardan kişilerin okullarda eğitim vermesinin sakıncalı olduğunu vurguladı
Son zamanların tartışma konusu olan Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) projesi, eğitimciler nezdinde de kabul görmüyor. Türk Eğitim-Sen İzmir 2 No.’lu Şube Başkanı ve ömrünü eğitime adamış İrfan Toksoy, ÇEDES’in sakıncalarını Aydınlık’a anlattı. İrfan Toksoy’la, ÇEDES’in yanı sıra Bakanlığın hazırladığı yeni müfredat hakkında ve okullarda başlayan ‘Çorba, meyve kampanyası’ üzerine de konuştuk.
GEÇMİŞTE DE GÜNDEMDEYDİ
-
ÇEDES projesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
-ÇEDES'in öncesi var. Geçmişte de buna benzer bir proje Birlik Vakfı aracılığıyla uygulanmak istendi. Okullara yine bu şekilde gidip eğitimlere katılan kişiler olduğunu duyduk. Hatta absürt durumlar da yaşandı. Bir öğretmen arkadaşımız gelen kişiyle tokalaşmak istemiş elini uzatmış, eli havada kalmıştı. O zaman Milli Eğitim Müdürlüğüne “Birlik Vakfı nedir? Bu programın amacı nedir? Bu programı kimler vermektedir?” diye sorular ilettik. Bizim de müdahalemizle birlikte bu projeye son verdiler.
PROGRAM YOK EĞİTİM YOK
Şimdi ÇEDES olarak bütün Türkiye'yi kapsayan geniş bir şekilde önümüze yeniden geldi. ÇEDES'le ilgili çok ciddi sıkıntılar var. Bunları bir eğitimci gözüyle bakıyor ve görüyoruz. ÇEDES’in hiçbir temel alt yapısı yok. Milli Eğitim nedir? Örgün eğitimde bütün ülkeyi kapsayan hatta yurt dışındaki çocuklarımızı da kapsayan bir eğitim programı oluşturulur ve bu program bütün yurtta aynı şekilde uygulanır. ÇEDES'in en başta bir programı yok. Eğitimi veren ilgili kişilerin pedagojik eğitimi yok. Bu eğitimlerden ne sonuç çıkacak belli değil.
‘EĞİTİME KATKI SAĞLAMAZ’
-
ÇEDES, eğitim öğretime yardım eder mi?
-Ülkemizdeki eğitim öğretim hizmetine yardımcı olması aracı olması mümkün görünmüyor. Bir program olmayınca herkes kafasına göre etkinlik oluşturmaya çalışıyor. Bu eğitimi verenlerin adına sivil toplum kuruluşu diyorlar ama bunların arkasında cemaatler var. Bunu da çok net şekilde biliyor, görüyoruz. Uygulamalarla ilgili büyük sorunlar ortaya çıktı. Kars'ta bir maket mezar yaptırıp başında ağıt yaktırdıklarını, İzmir'de hainliğiyle yargılanmış ve ceza almış birinin mezarının ziyaret edildiğini gördük. ÇEDES'in eğitim sistemine katkı sağlayacak bir proje olmadığı bu uygulamalarla da görülüyor. Bizim öğretmenlerimiz nitelikli ve yeterli. Dolayısıyla eğer böyle işte temel değerlerle ilgili verilmesi gereken bir eğitim varsa bunu biz öğretmenlerimiz aracılığıyla yaparız.
PROJE İÇİN ÖĞRENCİLER SINIFTAN ALINIYOR
-
ÇEDES’le ilgili başka hangi sıkıntılar var?
-Projenin programı, temel alt yapısı olmayınca şöyle sıkıntılar da çıkıyor; Okullarda hangi saat bu projeyi uygulayacaksınız? Zaman zaman sınıflardan öğrenci alma ya da öğretmenin sınıftan alınıp yerine bu eğitimcinin sokulması gibi uygulamalar görüyoruz. Veliler, kendi sosyal yaşantıları, inançları doğrultusunda ders dışı zamanlarda çocuklarına etkinlikler yaptırabilirler. Burada bir yasaklama yok. Ama bunu bir dayatma şeklinde Milli Eğitim’in örgün eğitim yapan kurumları içerisinde yapmak ve yerleştirmeye çalışmak Türkiye Yüzyılı dediğimiz bizi bir sonraki asra taşıyacak olan eğitim sistemi ile uyumlu değil. Her ilde farklı eğitimler yapmaya çalışarak bu amaca hizmet etmesi mümkün değil.
‘ÖĞRETMENLER DEĞERLERİMİZİ ANLATACAK NİTELİKTE’
-
Türk Eğitim-Sen ÇEDES’i kabul ediyor mu?
-Biz ÇEDES projesini asla tasvip etmiyoruz ve kabul etmiyoruz. Değerler eğitimi deyince kabul görüyor. Uygulamaya baktığımızda bu amaca hizmet etmediğini görüyoruz. Keşke öyle dedikleri gibi değerlerle, aile bağımızla, milli bilincin yerleştiği eğitimler olsa. Biz zaten örgün eğitim kurumlarında öğretmenlerimiz aracılığı derslerimizde veriyoruz. Eğer programda bir eksik varsa program düzeltilmeli. Örgün olarak yaptığımız şeyde bile aksaklıklar olduğu halde böyle hiçbir şekilde örgün olmayan sadece işte uygulayıcının inisiyatifine ya da belirleyeceği konuya yönelik bir uygulama yaptığı bir ortamda değerler eğitiminden söz etmek ya da değerler eğitimi ile ilgili bir farkındalık yaratmaktan söz etmek mümkün olmaz. Onun için eğer değerler eğitimi ile ilgili milli birlik beraberlik, milli şuur, çağdaşlık gibi konularda eksiklik varsa bu, bizim mevcut Milli Eğitim programlarının içine koyarsanız ve bu programlarda işte asıl işi öğretmek olan öğretmenlerimiz aracılığıyla bütün okullarımızda yaş gruplarına göre planlayarak yapılabilir ve sağlıklı olan bu olur.
‘PROJE ÇÖPLÜĞÜNE DÖNDÜK’
İzmir’de ÇEDES yoğun bir şekilde uygulanıyor mu?
-Özellikle İzmir'de çok yoğun şekilde ÇEDES'e odaklandılar. Yavuz Selim Köşger valimiz döneminde bu proje hızlı şekilde uygulamaya geçti. Türkiye'nin her yerinde bu kadar hızlı gelişmedi. Ülke proje çöplüğü haline dönüşmüş durumda. Bir proje çıkıyor zorunlu olarak bu yapılsın deniyor. Yerel yöneticiler ve okul idarecileri bu görevi ne kadar hızlı uygulamaya koyarsak o kadar başarılı oluruz anlayışıyla hareket ediyor. Bu sefer nicelik artıyor ama nitelikli bir çalışma olmuyor.
VELİLER SÜREKLİ ŞİKAYET EDİYOR
-
Aileler memnun mu?
-Çok ciddi tepki geliyor. Okul idaresiyle veli birbirine düşüyor. Dilekçeler veriliyor. Okul idareleri de bu dilekçeleri alıp işleme koymak zorunda. Resmi program olmayınca her ne kadar işte protokol imzalansa da sonuçta bir resmi bir müfredat uygulaması olmadığı için zorunlu yapamazsın. Yani kimseyi zorunlu olarak şuraya buraya götürüp getiremezsin. Umarım yetkililer bu projenin olumsuz yönlerinin daha fazla olduğunun farkına varır. En kısa zamanda bu projeden vazgeçerler.
-
Milli Eğitim personeli olmayanlar eğitim veriyor. Peki ücret alıyorlar mı?
-İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne ücretlendirme olup olmayacağını sorduk. Sonuçta birisi iş yapıyor karşılığında bir ücretlendirme olacak mı olacaksa kim ödeyecek? Milli Eğitim mi ödeyecek yoksa bu projenin uygulayıcısı vakıflar mı ödeyecek yoksa müftülük mü? İl Milli Eğitim Müdürlüğü şu anda herhangi bir ücretlendirme olmadığını söyledi. Ama sonuçta ücretlendirme olmayınca anayasaya aykırı davranırsın. Görev dışında iş yaptırmak angaryaya girer.
‘İYİ BİR EĞİTİM İÇİN SAĞLIKLI BESLENME ŞART’
-
Milli Eğitim Bakanlığı, kantinlerde haftanın iki günü çorba meyve satışını desteklemeye başladı. Bu konu üzerine düşünceleriniz neler?
-Kantinlerde çorba meyve gibi yiyeceklerin satılmasını teşvik etmek eksik olmasına rağmen olumlu bir karar. Ama bu besinleri kantinlerde satmak olumsuz. Her çocuğun parası yok. Parası olmayan ne yapacak? Parası olmayan veli, bir meyvenin en az 50 lira olduğu bir ortamda çocuğa sabah 5 lira verip okula gönderemiyor. Madem böyle bir durum var, okula giden bu çocuğun beslenmesi devlete düşer. Devlet şunu demeli, 'Bu çocukların beslenmesi artık benden sorulur.' İşte bunu yaparsa bir anlam kazanır. Çünkü fırsat ve imkan eşitliği milli eğitimin temel ilkesidir. ‘Devlet isterse yapar’
-
Devlet öğrenciye neden ücretsiz gıdayı ulaştıramıyor?
-Şimdi bir deprem yaşadık. Peşine ciddi bir kriz yaşıyoruz. Bunlar zaman içerisinde bertaraf edilebilir. Ama asıl olan niyettir. Sağlıklı gıdaya ulaşmak için temel alt yapısını hazırlamamız gerek. Devlet güçlüdür. Devlet isterse her şeyi eksiksiz yapar. İyi bir eğitimin temellerinin arasında sağlıklı beslenme ön plandadır. Aynı yaş grubunda Avrupa'daki çocuklarla bizimkiler yan yana geldiğinde gelişimlerinde beslenme ile ilgili sıkıntımız olduğu görülüyor. Gıda konusunda zengin bir ülkede beslenme ve sağlıklı gıdaya ulaşmayla ilgili sorun yaşamak bizi fazlasıyla üzüyor.
‘MÜFREDAT HAZIRLANIRKEN KİMSEYE BİR ŞEY SORULMADI’
-
Milli Eğitim Bakanlığı, yeni bir müfredat hazırlama aşamasında. Çalışmalar nasıl gidiyor bilgi alabiliyor musunuz?
-Müfredat bizim yol haritamızdır. Nasıl bir toplum amaçlıyorsun? Nasıl bir eğitim amaçlıyorsun? Soruları müfredatın temel alt yapısıdır. En başta müfredatın bilimsel niteliği olması lazım. Üniversitelerin alanında uzman olan öğretmenlerin katkısı olması lazım. İl ve ilçe müdürlüklerinin, velilerin, veğitimin en güçlü paydaşlarından sendikaların mutlaka katkısı olmalı. Geçmiş müfredatlarda olduğu gibi bu müfredatta da kimseye bir şey sorulmadı. Bunlar sorulmuyorsa da bir taslak oluşturulur. Taslağı atarsanız biz o taslak üzerinde alanda gördüğümüz eksikleri, sıkıntıları dile getiririz. Müfredat tabandan yukarı doğru hazırlanmalı.
‘MÜFREDATI HEP BERABER HAZIRLAYALIM’
-
Neden sürekli müfredat değişiyor?
-Bugüne kadar müfredatların başarılı olmamasının bir tek sebebi vardır. Yukarıda teknokratlar tarafından hazırlanıp aşağıya uygulayın diye gönderilmiştir. Hiçbiri başarılı olamadı. Şimdi kesintisiz 20 yılın üzerinde bir iktidarımız var. Yaklaşık dokuz bakan değişti. Yeni gelen her bakanın ilk işi müfredat değişikliği oldu. Sadece müfredatla da sınırlı kalınmadı. Sınavlar, öğrenim süresi sürekli değişti. Türkiye Yüzyılını planlayacak bir müfredat çalışması yapılmalı. Bu da toplumun her kesiminden katkı alınarak olur.
‘GENÇLER ÜLKEDEN KAÇMASIN’
-
Müfredatın temelinde ne olmalı?
-Anadolu coğrafyası çok zor bir coğrafya burada öyle tutunmak kolay değil. Biz bugün buradayız. Bir miras kurmuşuz. Eğer biz bu mirasa sahip çıkıp burada tutunmanın temellerini atmazsak o zaman çok ciddi sıkıntı yaşarız. Bu sıkıntıları yaşamamak için iyi bir eğitime ve milli bilince ihtiyaç var. Yani milli birlik üzere kurulan bir müfredata ihtiyacımız var. Müfredat değişikliği bu ihtiyaçtan da doğdu. Gençlerin çok büyük bir bölümünün ülke ile ilgili sıkıntı yaşadığını başka yere gitmekle ilgili bir çözüm aradığını görüyoruz. Böyle devam ederse beyin göçü sürekli bir hale gelmeye başlayacak. Bizim gencimiz gidince yerine ne geliyor? Niteliği tartışılan sığınmacı sorunuyla karşı karşıya kalıyoruz. Dolayısıyla eğer müfredatımızın ayakları yere basmazsa bu sorunlarla baş etmemiz mümkün olmaz.