4 Ekim Hayvanları Koruma Günü: Türkiye'nin yolu uzun

Kontrolsüz üretim, terk etme, dövüş, deney, bedensel istismar, cana kasıt... Türkiye'de yetersiz kanunlar, yerel yönetimlerinin üstüne düşeni yapmaması, denetim yetersizliği sokak hayvanı sorununun artmasına neden oluyor.

Sosyal medyada sahipli-sahipsiz hayvanların durumu sık sık gündem oluyor. Kanun, “kısırlaştır, aşılat, yerinde yaşat”ı kapsıyor.

Türkiye'de Hayvanları Koruma Kanunu 2004 yılında AK Parti döneminde 5199 kanun sırasıyla yürürlüğe girdi. Bununla birlikte 19 yıl önce, belediyelere kısırlaştırma ve bakımevi kurma hükmü getirdi. Bu kanuna rağmen geçen yıllar içerisinde hâlâ 1,389 belediyeden 1,200 belediyede kısırlaştırma merkezi ve bakımevi yok.

Sokak hayvanı sorununun büyüyerek artmasının sorumluluğu görevi yerine getirmeyen belediyelerdir.

Mevcut durumda köpekler üreyip sayısı artarken, kendi iradeleri dışında üreyen hayvanlara bedel ödetmek ne insani ne yaşam hakkı kutsallığı ile bağdaşamaz.

Bir çok defa görsel ve yazılı basına da konu olmuş sayısı artan hayvanları belediyeler toplamaya başlar, bazıları toplanırken ölür, kalanlar kendi ilçe sınırından başka sınırlara, dağlara, otobanlara, köylere, ormanlara bırakılır.

4 YIL SÜRE VERİLDİ SONUÇ ALINIR MI?

Mayıs 2022 döneminde 7332 sayılı yasa ile belediyelere bakımevi ve kısırlaştırma merkezleri için 4 yıl daha süre verildi. Var olan sorun üstüne verilen ek sürede 1,200 belediye popülasyonu nasıl kontrol altına alacak ve var olan sorun nasıl çözülecek?

Türkiye'de bazı haber kanallarına yansıyan hayvanların toplanılması ve devasa yaşam alanına konulması konuşuluyor. Peki sonuç ne olur?

Tarım ve Orman Bakanlığının resmî açıklaması henüz olmasa da, basından öğrenilen, hayvanların toplatılarak devasa alanlara konulacağı yönünde. Fakat bu durumda üreme devam eder ve popülasyon kontrol edilemez. O kadar hayvanın gıda ve temizliği mümkün olmayacağı için hasta hayvanın uyutulması daha da netleşecek. Bu durumda şu akla gelecek: Peki ya her hayvan hasta denirse?

Sokak hayvanların için TBMM araştırma komisyonu kurulmalı, avukatlar, veteriner hekimler, demokratik kitle örgütleri, yerel hayvan koruma görevlileri ile çalıştay yapılmalı. Tarım ve Orman Bakanlığının masa başı bürokratlarının verilecek kararları tek başlarına almaları, sorunu daha da büyütecektir. Ülkemizin konuyla ilgili uzman birikimi var. hızla değerlendirilmeli.

ÖNÜ ALINAMAYACAK ADIMLARA İZİN VERİLMEMELİ

Türkiye’nin tek hayvan psikoloğu Tamer Dodurka'nın açıklaması şöyle: “Ülkemizde sokakta serbest yaşayan köpeklerin sayısı bu kadar artınca insanlara saldırı haberlerini de daha fazla duyar olduk. Bu nedenle köpeklerin kısırlaştırılarak azaltılması her zamankinden daha fazla önemli hale gelmiş durumda. Toplama ve öldürmenin sorunu çözemeyeceğini, bu şekilde hem boşuna can yakıldığını hem de kaynakların israf edildiğini ancak tek başına kısırlaştırmanın da yeterli olamayacağını, bu amaçla yapılması gereken başka şeyler de olduğunu birçok ortamda detaylarıyla anlattık, anlatmaya da devam edeceğiz.

Elbette ki sokaklarda insanlar da, köpekler de acı çekmesinler; köpekler sokakta değil, doğal ortamı olan insanın yanında yaşasınlar. Aslında nerdeyse herkesin isteği de bu…

Mevcut yasalar ne bir insanın köpekler tarafından zarar görmesine ne de köpeklerin bir insan tarafından zarar görmesine cevaz vermez. Ancak bu nedenden kaynaklanan insan ölümlerinden 5199 sayılı kanunda belirtilen tedbirleri almayan, görevini yapmayan yani kanunu uygulamayan makamlar sorumludur. Maalesef bazıları bunun 'görevi ihmal' suçu olduğunun farkında olmadıkları gibi, mevzuat bu kadar açık olmasına rağmen bir suçu örtmek için başka suçları işlemeye devam ediyorlar.

Bu gördüklerimizin adli makamlarca görülmemesi mümkün müdür? Yasanın suç saydığı tek bir fiile bile müsamaha edilmesinin başka suçlara davetiye çıkardığı bilinmez mi?

Bu noktaya özellikle medya mensuplarımız dikkat etmelidir. Çünkü işin toplumsal boyutları da var:
Bir kesime sırf güçlü diye imtiyaz tanınırsa güçlü olan bu kesim şu an bir dezavantajlı kesime sonraysa başka bir kesime istediğini yapmaya kendinde hak görür.

Diğer bir deyişle, toplum hayvan katliamına seyirci kalır ve bu katliamlar meşrulaşırsa eninde sonunda zayıf insanların katliamı da umursanmaz ve hatta bazıları tarafından bu katliamlar savunulmaya başlar. Yaşanan örneklerin gösterdiği gibi bu noktada artık iş çığırından çıkar ve vahim boyutlara ulaşır.
Örneğin bir zamanlar Brezilya’da kendi rahatları için sokak çocuklarının katledilmesini bile savunanlar olduğunu kim unutabilir?

Brezilya’da bir zamanlar serbest dolaşan köpeklerin öldürülmesi bir yana, bazı festivallerde öküzler taş ve sopalarla canice öldürülürdü. Sonradan maalesef daha kötü katliamlar yaşanmaya başlandı. Örneğin 1993 yılında Candelaria Katliamı denilen olayda polisler çoğu 5 ila 14 yaş arasında olan altmıştan fazla kimsesiz çocuğa uykudayken ateş açtı ve sekizini öldürdü. 2014 yılında Dünya Futbol Şampiyonası öncesinde yine kimsesiz çocuklar toplatıldı ve bazıları öldürüldü.

Bu tür katliamların sonucu ölen 3 binin üstünde çocuğun gizli mezarlıklara gömüldüğü iddia ediliyor. Gerçek olaylara dayalı olarak çekilmiş olan 'Bus174' adlı filmi bu konuyu anlatıyor.

İşin en kötüsü ve vahimi Brezilya toplumunun önemli bir kesiminin kimsesiz çocukları 'temizlenmesi gereken' unsurlar olarak görüp bu katliamları desteklemesiydi. 'Bizi rahatsız ediyorsa toplayın, öldürün gitsin' anlayışı yani…

Unutmayın kötülük de, iyilik de, merhamet de bulaşıcıdır. Maalesef kötülüğün bulaşması iyiliğe göre daha hızlı ve kolaydır.

Vatandaşımızın ciddi bir kesimi silahlanmış haldeyken, ülke olarak cinayet sayısı bakımından Avrupa’da açık ara birinci duruma gelmişken, kadınlarımıza uygulanan fiziksel veya cinsel şiddet oranı korkunç boyutlara ulaşmışken (OECD verilerine göre on kadınımızdan dördü şiddetten muzdarip), koruma kararı talebi olan kadın sayısı 339 bin 792’ye varmışken ve organize suç endeksleri bakımından dünyanın önde gelen ülkeleri arasındayken ihtiyacımız olan şey suçun meşrulaştırılması değil, nefret ve kin değil, merhamet ve sevgidir.”

BUZDAĞININ GÖRÜNMEYEN YÜZÜ

Türkiye'de hayvan haklarında mutlaka güçlendirme yapılmalı, hayvanlar korunma altına alınmalıdır. En önemli sorunlardan biri kontrolsüz üretimdir. Cins hayvanlar evlerde üretilerek satılıyor. Cins hayvanın satışı 30 bin TL'den başlıyor 1 milyon TL'ye kadar çıkıyor. Defalarca doğurtulan hayvanlar ya sokağa terk ediliyor ya da ölüme. Bazen yavruları alınan anne köpekler ya da kediler dağlara atılıyor.

Kırsal bölgelerde hayvan üretiminin kontrolü de önemlidir. Aşılama, çipleme ihmal ediliyor. Davar gütme işi bitince, yaşlanan veya sakatlanan hayvanlar ormanlara terk ediliyor. Üreme kontrolsüzce devam ediyor. Vahşi doğada kalan hayvanın kuduz ile karşılaşarak şehre inmesi durumunda kuduz hastalığı yayılabiliyor.
Bir heves ile alınan hayvanlar bir süre sonra sokağa, barınağa terk ediliyor. Yaptırımı yüksek uygulanan cezalar ile bu duruma müdahale edilmeli. Yaz sezonunda çocuğuna hayvan alan aileler şehir dönüşü onları otobanlara ya da yazlık bölgede sokağa terk ediyor. Bu da belediyeler için yine yük olarak devam ediyor. Kısırlaştırma sayıları zaten yeterince yüksek değil.

Yasaklı ırk olarak bilinen Pitbulllar, Kangallar ve bazı büyük ırklar dövüştürülerek insanlar tarafından gelir kapısı haline getirilmiş durumda. Hayvanların birbirlerini öldürmesi izlenmekte, Tiktok gibi sosyal medyada paylaşılmaktadır.

Türkiye'de birçok hayvan, şiddete maruz kalmakta, araba arkasına bağlanarak sürüklenmekte, öldürülmekte, işkence görmektedir. Hiçbir canlıya işkence, istismar, şiddet ve cana kasıt asla meşru görülemez. Caydırıcı uygulanan ağır cezalar ile engellenmelidir.

5199 no'lu kanunun mevzuatı, Tarım ve Orman Bakanlığına bağlıdır. Belediyenin görev ihmali durumunda soruşturma açma talebi bakanlığa bağlıdır. Oysaki yaşam hakkı ihlali talep doğrultusunda değil, denetleme ve görevi ihmalden bağımsız kurumlar tarafından yapılmalı ve yüce Türk adaletine teslim edilmelidir.

Avrupa’da sokakta hayvan olmaması, özellikle Amerika ve Avrupa’da lağım farelerinin çoğalmasına neden olmuştur.

Küresel güçlerin hayvansızlaştırma deneyimini Türkiye'de denemeye gerek yok! 1981 yılına kadar İsviçre'de çocuk köleliği bile meşruydu! Hayvan hakları konusunda kendi çözümümüzü kendi dinamiklerimizle verebilecek bilgi ve donanımdayız!

Sonraki Haber