4 Nisan Medyanın Halleri
İşte günün öne çıkan köşe yazıları...
SEÇMEN TAMAM DA SOYKIRIMCI İSRAİL, PKK’LILAR, FETÖ’CÜLER, TÜRK DÜŞMANI GEERT SONUCA NEDEN SEVİNİYOR?
NEDİM ŞENER - HÜRRİYET
Gazze’de soykırım yapan İsrail Dışişleri Bakanı Katz’ın 31 Mart seçimleri sonrası İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ı tebrik mesajı önemliydi. (…) Türk ve Türkiye düşmanı Hollandalı ırkçı faşist siyasetçi Geert Wilders de seçim gecesi attığı mesajla sonuçları değerlendirmek yerine arzusunu ifade ederken, “Bay bay Erdoğan, AK Parti. Türkiye laiklik ve özgürlüğü istiyor” diye yazdı. (…) FETÖ mensupları, örgüt üyelerine moral vermek için önceden çekilip çekilmediği bilinmeyen FETÖ elebaşı Gülen’in ellerini dua eder gibi açtığı bir fotoğrafı paylaştı. Firari FETÖ mensupları özellikle Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazanması ve PKK’nın siyasi kolu DEM ile işbirliğinin sonuç vermesinden son derece memnun. Vatan hainleri 2028 seçimlerinde de benzer sonucun alınacağı ve yeniden devlete yerleşeceklerini umarak sevinç mesajları attılar. (…) İstanbul’da oyları yüzde 2’ye gerileyen, Türkiye genelinde ise yüzde 5 civarında oy alan PKK/DEM yönetici ve taraftarlarının bundan üzüntü duymasını beklersiniz değil mi? Özellikle İstanbul’daki adayları Meral Danış Beştaş’ın oyların yüzde 2’ye inmesinden sonra sokağa çıkamaması gerekir değil mi? (…)
SEÇİM SONUCUNU EKONOMİ Mİ BELİRLEDİ?
DİLEK GÜNGÖR - SABAH
Konunun ekonomik olduğunu söyleyenlere katılmakla birlikte tek sebebin bu olduğunu düşünmüyorum. Tamam 2019 seçimlerinde EYT meselesi nedeniyle AK Parti birçok belediyeyi kaybetmişti. Bu yıl da emekli maaşları, yüksek enflasyon, fahiş kiralar, dar gelirlilerin alım gücünün iyice düşmesi seçim sonuçlarına yansıdı. AK Parti tabanı ya YRP'ye kaydı ya sandığa gitmedi. Kimi de kimlik siyasetine takılmadan altı oka bastı. Fakat dediğim gibi Türkiye haritasındaki renk değişimini sadece ekonomiyle açıklamak doğru değil… Hatırlayın, İstanbul'da CHP ilçe belediye başkanlığı sayısını 14'ten 26'ya çıkarırken AK Parti'ninki 24'ten 13'e düştü. Hatta muhafazakar kesimlerin yoğun olduğu ilçelerde bile AK Parti kaybetti. Peki hepsinde hayat pahalılığı, emekliler, kiralar mı sorundu? Eğer bu soruya 'evet' diyorsak, belediye başkan adayının, teşkilatın, vekilin, danışmanın, kibrini, vatandaşa karşı vefasızlığını, onlarca konvoyluk araç ve koruma ordusuyla aşağılarcasına arabadan esnafı selamlamasını, 'Ceketimi koysam nasılsa Recep Tayyip Erdoğan rüzgarıyla kazanırım' boşvermişliğini nereye koyacağız! Seçim sonuçları
TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKA ELİNİ ZAYIFLATIR MI?
NEDRET ERSANEL - YENİ ŞAFAK
Türkiye’nin ‘One Minute’la sembolleşen ve küresel kamuoyunun gözüne soka soka İsrail’i damgaladığı milat anımsandığında, bu mirasa sadakatte kamuoyu hassasiyetinin yeterince tartılmadığı, tartıldığında da cevap için geç kalındığı anlaşılıyor… Doğru veya değil biri İsrail’le ticari ilişkilerdi. İsrail’e ambargo talebi de duyuldu. Hatta İsrail’e askeri müdahale bile dillendirildi. Sayın Hakan Fidan’ın bir vesile ile vurguladığı, “Amerikan uçak gemileri orada durduğu sürece…” mealindeki karşılamasını anımsıyoruz… Bana göre sorun/çözüm başka yerde; hatırlanacağı gibi, Gazze’ye kadar Türkiye-İsrail ilişkileri normalleşme sürecine girmişti. Dert buradadır! Herkes İsrail’in ne olduğunu biliyor. Değişmesi mümkün değil. Doğasına aykırı. Karakteri bu. Batı tipi aklın, Türk dış politika müktesebatına/kodlarına/ruhuna dibine kadar kazıdığı/çaktığı “reel-politik öğreti”nin, “daimi düşmanlık yoktur/daimi dostluk yoktur” düsturunun elden geçirilmesi gerekiyor… Küresel şartlar değiştiğinde değişmeyenlerle ilişkinizi düzenlerken, haritanın o bölümünü “kara delik” sayıp, “sileceğiniz” bir okuma gerekiyor artık. Bedelini ödemeyi göze alarak. Ki, mevcut konjonktür o faturanın eskisi kadar yüksek olmayacağını gösteriyor…
KANDİL İTTİFAKI İLK MEYVESİNİ VERDİ
TURGAY GÜLER - AKŞAM
Lafı hiç dolandırmaya gerek yok. Soru şu:; 'PKK sizi tükürüğüyle boğar' diyerek tehditler savuran, PKK'yı savunan, yardım ve yataklık eden bir kişi Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde belediye başkanlığı yapabilir mi? Açık net! Yapabilir mi yahu? Bir terör örgütü mensubu, destekçisi dünyanın hangi ülkesinde belediye başkanlığı yapabilir? Kim yapar? Nasıl müsaade edilir? Özgür Özel cevap versin bu soruya! Ekrem İmamoğlu cevap versin! Mansur Yavaş cevap versin! Hatta seçim sürecinde DEM'e yanlayan Yeniden Refah Partisi versin! Türkiye cevap versin yahu! (…) Hal böyle iken Özgür Özel 'Kent İttifakı' diye yutturdukları 'Kandil İttifakı'nın diyetini ödemek için açıyor ağzını ve Abdullah Zeydan'ın savunuyor. İmamoğlu da! PKK sempatizanları Van'ın altını üstüne getirdi. Bunu Türkiye geneline yaymayı deneyecekler. Kazandıkları bütün belediyelere kayyum atansın diye ellerinden geleni yapacaklar. Hatta İstanbul Esenyurt'ta bile. Çünkü eli kulağında Irak ve Suriye'de bir büyük terörle mücadele operasyonu başlıyor. PKK, Türkiye'nin içeriden karıştırılmasını istiyor. Mevzu bu. Hani yerel seçimle beka meselesinin ne ilgisi vardı? Hala 'yok' diyenler bekleyip görsünler. Meral Danış Beştaş'ın seçimden sonra İmamoğlu'na yaptığı uyarıyı unutmayın. Şöyle diyordu: 'İmamoğlu o oylar benimdir demesin sakın. Aldığı oylar onun değil'. Demek istiyor ki '2028'de de bana muhtaçsın. Anlaşmaya sadık kal'. Anlaşmanın muhtevasını önümüzdeki günlerde yaşayarak öğreneceğiz.
YAŞLILIK YÜKÜNE YENİ ÇÖZÜM GEREK
CEM KILIÇ - MİLLİYET
TÜİK’in yaşlılara yönelik en çok endişe ettiren verisi ise yaşlı yoksulluk oranı. 2019 yılında yaşlı nüfusun yüzde 14,2’si yoksulken, 2023 yılında bu oran yüzde 21,7’ye yükseldi. Bu rakam korkutucu. Diğer yandan cinsiyetler arasında da farklılık arz ediyor. Yaşlı kadınların yaşlı risklere göre yoksulluk riskini daha şiddetli yaşadığı görülüyor. Bu tablonun arkasında ne yazık ki sosyal güvenlik sisteminde emekli aylıklarına yönelik yapılan değişiklikler yatıyor. Aylık bağlama oranındaki azalma, güncelleme katsayısındaki düşüş gibi nedenlerle emekliler hayatlarının belki de en güzel dönemlerini yoksulluk riski ile karşı karşıya geçirmek durumunda kalıyorlar. Nüfusun yaşlanmasının sosyal güvenlik sistemi açısından getirdiği en büyük risk, emekli olan kişi sayısının artıp çalışan kişi sayısının azalması. Sosyal güvenlik sistemleri, prim ödeyen kişiler ile gelir veya aylık alan kişilerin belirli bir dengede olmasını gerektirir. Aktif – pasif dengesi olarak ifade edilen aktüeryal denge, sisteme prim ödeyen kişiler ile sistemden aylık veya gelir alan kişiler arasında belirli bir oranı gerektirir. Bu oran bozulduğunda sosyal güvenlik sistemlerinin gelir ve gider dengesi bozulur. Böyle olunca da bütçe transferi gerekliliği doğar. Ancak uzun vadede nüfusun üretime katılan kesiminin azalması bütçe transferlerini de mümkün olmaktan çıkartır. Bu durum sosyal güvenlik sistemleri açısından sürdürülebilirliği ortadan kaldırır. Ülkemizde aktif – pasif dengesi süreç içerisinde bozuldu. 2009 yılında 1,78 olan aktif – pasif oranı, 2024 Ocak ayı itibarıyla 1,64’e geriledi. Yani 2009 yılında bir çalışana, prim ödeyen aktif sigortalıya karşılık 1,78 emekli, pasif sigortalı aylık ya da gelir alan kişi varken 2024 yılında bu oran 1,64 oldu. Yani çalışan ve prim ödeyen sayısındaki artış ile aylık veya gelir alan yani pasif çalışan sayısındaki artıştan geride kaldı. Dolayısıyla bundan sonra bu dengeye göre yeni politikalar üretmek, yeni uygulamalar hayata geçirmek durumundayız. Aksi halde yaşlılık toplumumuzun korkulu rüyası haline gelecektir.