4 Temmuz Medyanın Halleri

HAZIRLAYAN: ERCAN DOLAPÇI

TÜRKİYE FRANSA OLUR MU?

MELİH ALTINOK / SABAH

Hey gidi, nereden nereye değil mi?

Daha İran olacaktık, Afganistan olacaktık...

Hatırlayın birkaç ay öncesine kadar da seçimden sonra kesin Afganistan oluyorduk. Kadınlar sokağa örtünmeden çıkamayacaklardı, daha neler neler...

Bugünlerde sınıf atladık.

Şimdi de "Türkiye Fransa olacak" modası var.

Paris'i, Marsilya'yı, Lille'i yakın yıkıp yağmalayanların Fransız vatandaşları olduğunu duymak bile istemiyorlar.

Le Pen'in ya da benim diyen faşistlerin bile söylemeyediğine cesaret ediyorlar... "Asil kan Fransız değiller" ama diyorlar. "Anaları, dedeleri nereli ona" bakın diye akıl veriyorlar.

Sokaktaki meselenin ayrımcılığın temel sebebi haline gelen yoksulluk olduğunu, şiddete dönüşen itirazın sınıfsallığını kavrayamıyorlar.

Bu yüzden de küresel medyanın odaklandığı "Magrip" denilen yabancı vatandaşlar dışında marketleri yağmalayan anam babam Fransız'ları görmüyorlar.

Garip olan çoğu da "Bu ülkede yaşanmaz" deyip Fransa'ya ya da herhangi bir ülkeye göçme hayalleri kuranlar.

Anlaşılan o nereye giderse gitsinler "o mültecilerden" sayılmayacaklarına eminler.

Yanlış anlaşılmasın, "Aman nereye gidiyorsunuz" falan demiyorum. Bana ne?

Sadece acele etmeyin, memleketinizde yaşıyorsunuz diye canınızı sıkmayın diyorum, o kadar.

Öyle ya, belki kuyruğuna takıldığınız, kuyruğuna basılmış gibi tüm dünyada aynı anda harekete geçen zenofobik siyasilerin, FETÖ'cü sığıntıların dediği gibi olur, Fransa ayağınıza geliverir.

Daha ne diyeyim?

FRANSA'NIN EZİLENLERİ TÜRKİYE'NİN FAŞİSTLERİ

KURTULUŞ TAYİZ / AKŞAM

Dikkat edilirse Türkiye'deki muhalefet, Batı'daki yabancı düşmanı, seçkinci, İslam düşmanı siyasi akımların bire bir klonlanmış hali gibi durmakta.

Daha düne kadar seçimlerde körükledikleri göçmen nefretiyle siyasi güç elde etmeye çalışıyorlardı. Muhalefet liderleri, seçim meydanlarında açıkladıkları "tehcir" planlarıyla vatandaştan oy toplamanın peşindeydi.

"Türkiye Fransa olur mu?" sorusunu, bu gerçekleri göz önüne getirmeden cevaplayamayız. Türkiye'de hükümet ve devlet, sığınmacılara kucak açtığı için, onları ötekileştirmediği için, banliyölere hapsetmediği ve dışlamadığı için, çalışma hayatının içine dahil ettiği için suçlanıp eleştirilmekte ve hedef gösterilmekte. Bu nedenle patlayacak bir isyanda sokağa göçmenler değil, çıksa çıksa ırkçılar, yabancı düşmanları ve nefret kumkumasına dönen Beyaz Türkler çıkabilir. Bu kesimlerin de rahatlarını bozmaya pek kalkacaklarını sanmıyorum. Zira şu sıralar Yunan adalarında tatillerinin keyfini çıkarmakta, uzolarını yudumlamaktalar. Kendi yerlerine sokağa sürecekleri solcular da yok değil. Gezi'deki gibi, bunlara dışarıdan desteği esirgemeyecekleri kesin!

SON PİŞMANLIK NEYE YARAR?

YILDIRAY ÇİÇEK / TÜRKGÜN

Geçtiğimiz hafta gerçekleşen İP ’in kongresindeki konuşmalara baktığımızda Meral Akşener’in yine bir şeyler denemeye çalıştığı bariz ortada… Konuşmasında bol bol çelişkili ve tutarsız cümleler kurması bu durumunu çok net yansıttı. Psikolojisinin çok iyi olmadığını, ittifak ortaklarına ve kendi partisinin üyelerine yapmış olduğu hakaretlerden, aşağılamalardan çok bariz anlaşılıyordu. Sahi, onun psikolojisi ne zaman iyi oldu ki?

Kendi partililerine şöyle seslendi:

"- Düşmanlarımın suçlamadığı ifadelerle suçladınız, kahrolun!..

- Herkes haddini bilecek, parti içinde şımarıklığı bitireceğim.

- Hiçbir düşmanımın söylemediği pis iftiralara şahit oldum, hesap soracağım, affetmeyeceğim.

- Otuz yılık siyaset hayatımda para ile hiçbir isnat olmamışken, bunu yapanlar, kahrı perişan olur inşallah". (Akşener'in, yıllar önce DYP’de siyaset yaparken, bir ‘genelev patroniçesinden’ milletvekili adayı yapmak için rüşvet aldığı iddiaları da ortaya atılmıştı)

Bu cümleleri kurmasının sebebi, parti içinde milletvekili sıralamasının parayla satıldığı iddialarının ayyuka çıkmasıydı. Özellikle İstanbul, Ankara ve Gaziantep illeri için bu iddialar oldukça yoğun bir şekilde konuşuluyor. Bunu konuşanlar başkaları değil, kendi partilileri olduğu için Meral Akşener, ona çıldırıyor ve kendi üyelerine “kahrolsun” diyor. Bu işlerde malum kuzenin adı geçtiği için, İP’in delegeleri de onu sandığa gömdü zaten… Bu işlerin kokusu yakında tamamen çıkar çünkü iki kişinin bildiği hiçbir zaman sır olamaz.

KILIÇDAROĞLU’NUN ÜÇ AŞAMALI PLÂNI

FUAT UĞUR / TV100

Kapıyı açık bıraktım ama eli kulağındadır. Bugün yarın Şükran hanım da isyan bayrağını açacak büyük bir ihtimalle.

Şükran hanım kimdir, bilmeyenleriniz vardır belki.

Aşağıdaki fotoğrafa bakın hemen hatırlayacaksınız.

Hani parlamentoyla ilgili her CHP haberinde onu Kemal Kılıçdaroğlu’nun yanında hızlı hızlı tempoyla yürürken görürsünüz. Sapsarı, kıvır kıvır saçlarıyla hemen dikkati çeker.

Şükran Kütükçü; yani Sayın Kılıçdaroğlu’nun Özel Kalem Müdürü.

Kılıçdaroğlu'nun Maliye Bakanlığı'ndaki göreviyle başlayan süreçte sırasıyla BAĞKUR Genel Müdürü, Özel Kalem Müdürü, SSK Genel Müdürü, Özel Kalem Müdürü sonrasında CHP liderinin İstanbul Milletvekilliği ve CHP Grup Başkanvekilliği sırasında danışmanı, son olarak da 2010 yılından bu yana CHP Genel Başkan Özel Kalem Müdürü ve Genel Başkan Danışmanı olarak görev yapıyor.

Yaşını göstermiyor ama tam 36 yıldır, dile kolay.

Evet, Şükran hanım Kemal Bey’in sadece özel kalemi değil, aynı zamanda KARA KUTUSU sayılır. Kemal bey onu bugüne kadar kendisine sadık, sağ kollarından biri olarak görüyordu. Kuşkusuz Kemal bey için can acıtıcı olacaktır böyle sırt çevirmeler. Şaşırmayın.

Engin Altay ve Bülent Tezcan bile saf değiştirdikten sonra ne denilebilir ki?

Ama Kemal beyin bilmediği ya da görmezden geldiği bir şey daha vardı. İddialara göre Şükran hanım CHP’deki değişim isteyenleri adeta örgütleyen isimlerin başında geliyordu.

Benim merak ettiğim, Şükran hanım Özgür Özel’le mi yoksa Ekrem İmamoğlu’yla mı birlikte çalışıyor? Bana Özgür Özel daha yakınmış gibi geliyor. Bu arada laf açılmışken Özgür Özel’in çalışmalarını inanılmaz bir hızla sürdürdüğünü ve Kemal beyle hiç de söylendiği gibi Ekrem İmamoğlu’na karşı bir ittifakın unsuru olarak temasta bulunmadığını anti parantez belirtelim.

Nereden nereye.

YEREL SEÇİM ÖNCESİ BİR REFORM ÖNERİSİ: TRAFİK

AYDIN ÜNAL / YENİ ŞAFAK

Yerel seçime daha 9 ay varken böyle bir reformu başlatmak herkesi memnun edecektir. Dediğim gibi, şikâyetler olacaktır ama o sürücüler de yeni duruma kısa sürede ayak uyduracaktır. Adaletin azami düzeyde uygulanabildiği bir trafik düzeni ölümleri azaltacak, toplumu güzelleştirecek, şehirlerimizi sakinleştirecektir. Biz evdeki, okuldaki adaletin sokağa yansımasını bekliyoruz; oysa belki sokaktaki adalet eve, okula, işyerine, şehre, ülkeye yansıyacaktır.

Kuralların sıkıca, disiplinle uygulanması kimseyi mağdur etmez, tersine memnun eder. Kurallar, kanunlar zaten bunun için var.

Bütün arzumuz da var olan kural ve kanunların tavizsiz uygulanması. 2023’ün kaza istatistiklerinde soğuk bir rakam olmak istemiyorsak, yerel seçim öncesi bu büyük ve anlamlı reformu başlatalım; inanın tüm Türkiye kısa sürede bundan memnun olacaktır.

Sonraki Haber