43. yılında İran İslam Devrimi

ABD hükümetinin 40 yıldır İran İslam Cumhuriyeti Nizamını dize getirmeye yönelik en önemli planlarından biri yaptırım planlarının uygulanması olmuştur. Ancak ABD'nin eline geçen tek şey, bu yaptırımların başarısızlığıdır

MUSTAFA AYDIN

11 Şubat’ta 43. yılını kutladığımız İran İslam Devrimi, bölgesel siyaseti yeniden dizayn etmekle birlikte, küresel bir değişimin de öncü gücü oldu. ABD ve Siyonist İsrail rejimi için önemli bir yıkım sürecini başlatan İslam Devrimi, küresel güçlerin egemenliğine de darbe vurdu. İran İslam Devrimi sadece İran milletinin özgürlüğü için değil, yeryüzünde bütün mazlumların özgürlüğü için mesajlar verdi. Bu makale, İslam Devrimini bazı önyargılı değerlendirmeler ışığında okuyarak yanlış ele alanlara yönelik olarak yazıldı. Doru bilgilerle, doğru analiz için... Şüphesiz İslam Devrimini anlatmak için bu makale yetmez; ancak yine de birkaç başlık altında önemli başlıklarla kısaca anlatmaya çalışacağız.

A. İSLAM DEVRİMİ ÖNCESİ İRAN'IN DIŞ VE SAVUNMA POLİTİKASI

İslam Devrimi'nden‎ (1979) ‎ önce İran bağımsız bir dış ve savunma politikasına sahip değildi ve bağımlı bir ülke olarak, uluslararası ilişkileri yöneten iki kutuplu bir sistem içinde ABD merkezli Batı bloğu gücü alanında faaliyet gösteriyordu. Binlerce ABD askeri danışmanı, ordunun kilit birimlerinde hazır bulundu. İran'a yönelik iki ayaklı politika kapsamında Amerikalıların "Basra (Fars) Körfezi Jandarması" olarak tanımladıkları rol nedeniyle İran ordusu tamamen ABD'nin kontrolü altındaydı. Bu dönemde İran, Batı'nın bölgedeki çıkarları için eski Sovyetler Birliği'ne karşı bir rol oynadı ve bu nedenle Şah rejimi, bölgedeki Siyonist rejimin stratejik bir müttefikiydi. 1965 yılında hükümet, Senato ve Ulusal Meclis tarafından Kapitülasyon Yasası'nın kabulü, İran'ın ABD'ye bağımlılığının doruk noktasının göstergesidir. Şah, aslında, İranlıların bağımsızlığına ve ulusal egemenliğine hiçbir inancı yoktu ve varlığının devam etmesini ABD ve Batı'ya bağımlı olarak görüyordu.

B. İRAN İSLAM DEVRİMİ'NİN ZAFERİNDEN SONRA DIŞ POLİTİKA

11 Şubat 1979’da İmam Humeyni liderliğindeki İran İslam Devrimi'nin zafere ulaşması, İran ulusu için her alanda önemli kazanımlar getirdi. Uluslararası arenadaki bu kazanımlar arasında iki kutuplu sistemin çöküşü, Siyonist rejime karşı mücadelenin evrenselleşmesi, ABD'nin dünyada topyekûn aşağılanması, emperyalizm karşıtlığı, zulme karşı mücadele ve mazlumların savunulması, bağımsızlık, başka bir gücün himayesi altına altına girmemek, adalet ve özgürlük mücadelesi, ABD'nin İran'a yönelik yaptırım planlarının başarısızlığını sağlamak, bu kazanımlardandır.

İran Devrimi ilk gününden itibaren ABD ve İsrail’in hedefi oldu

1. İKİ KUTUPLU SİSTEMİN ÇÖKÜŞÜ

İran'da İslam Devrimi'nin zaferinden önce, Amerika Birleşik Devletleri ve (eski) Sovyetler Birliği liderliğindeki iki güçlü küresel blok, dünyayı kendi topraklarıyla ilgili iki alana bölmeyi başardı. Her güçlü ülke, bazı Avrupa ülkeleri gibi, bu iki kutuptan birine bağlıydı ve dünyanın Doğu ve Batı olarak bölünmesi dışında bağımsız bir güç yoktu. İki süper güçten birine bağımlı olmadan dünyada bağımsız bir devlet olarak işlev görülemeyeceğine dair küresel propaganda, bu düşünceyi körüklemede etkisiz değildi. Böyle bir yapıda İslam İnkılabı İmam Humeyni'nin öncülüğünde, "Ne Doğu, Ne Batı" sloganı ve politikasıyla şekillenmiştir. İmam önce İslami hükümeti ve İran'ı iki süper güçten bağımsız bir devlet olarak tanıttı ve şöyle dedi: "Hiçbir güçle uzlaşmayacağız. Amerikan egemenliğine girmeyeceğiz ve Sovyet askeri olmayacağız. Biz Müslümanız ve özgürce yaşamak istiyoruz." Böylece İmam Humeyni'nin bu politikasıyla uluslararası sistemin bölünmesine meydan okundu.

2. SİYONİST REJİME KARŞI MÜCADELENİN EVRENSELLEŞMESİ

İran İslam Devrimi'nin zaferinden önce Pehlevi rejiminin Siyonist rejimle sıcak, dostane ilişkileri vardı. İran'ın güney ve batı şehirlerinde İsrail casus üslerinin varlığı ve Siyonist rejimin casus örgütlerinin İran'daki yoğun faaliyeti de bunu doğrulamaktadır. Siyonist rejim, Pehlevi hükümetini bölgedeki tek müttefik hükümet olarak gördü ve SAVAK ajanlarını eğitti. Pehlevi rejimi, bölgedeki Arap ülkeleri ile işgalci İsrail arasında dostane ilişkiler ve uzlaşma sağlanmasında da önemli rol oynadı. İran'da İslam Devrimi'nin zaferi ile Filistin özel konuma sahip oldu. İslam Cumhuriyeti, Siyonist rejimin temsilcisini İran'dan kovdu ve ülkedeki Siyonist rejimin büyükelçiliği yerine Filistin Büyükelçiliğini kurdu. Ayrıca Siyonist rejime petrol ihracatını keserek Mescid-i Aksa'yı ve Filistin'i özgürleştirme taahhüdünü açıklamış oldu. Bu bağlamda İmam Humeyni, mübarek Ramazan ayının son Cuma gününü “Dünya Kudüs Günü" olarak belirleyerek ülke sınırlarını aşmış ve Siyonist rejime karşı mücadeleyi evrenselleştirmiştir. Humeyni'nin emriyle, dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlar, her yıl Kudüs Günü'nde Siyonist rejime karşı protesto yürüyüşleri düzenlemekte mazlum Filistin halkının mücadelesini desteklemektedirler.

İmam'ın Siyonist rejime karşı mücadeleyi evrenselleştirme stratejisi öylesine etki yaratmıştı ki "Simon Peres" (Siyonist rejimin 9. Cumhurbaşkanı) bir konuşmasında şu itirafta bulunuyordu:” İslam Devrimi İsrail'e karşı aşırı dercede karşıt ve düşman.” Siyonistlere göre "Ayetullah Humeyni'nin hareketi yirminci yüzyılın çok acı bir tecrübesidir." İshak Rabin (Gasp rejiminin eski Savunma Bakanı) şu gerçeği kabul etmişti: "İran'ın İslam Devrimi'nden sonraki düşmanlığı ideolojik ve gerçek bir düşmanlık haline geldi ve İran'da radikal düşüncelerin tehlikesi İsrail için herhangi bir tehlikeden daha büyük."

İranlı öğrenciler, 40 yıl önce başkent Tahran'daki ABD büyükelçiliğini basarak Amerikalı elçilik çalışanlarını rehin almıştı.

3. AMERİKA'NIN DÜNYA GENELİNDE AŞAĞILANMASI

İslam Devrimi'nin uluslararası boyuttaki bir başka başarısı da İslam Devrimi'nin ABD'yi aşağılaması olarak adlandırılabilir. Doğu ve Batı'nın emperyal güçlerinin dünya sahnesindeki hakimiyeti, nüfuz edilemezliği ve totaliterliği, tüm dünya halkında onlarla asla baş edilemeyeceği inancını yaratmıştı. Bu arada, despot rejimin devrilmesinin ardından İran İslam Devrimi'nin zaferi, Amerika Birleşik Devletleri ve Batı'nın ihtişamına ve gururuna ilk güçlü ve temel darbeyi vurdu.

Ramsey Clark'a (eski ABD Adalet Bakanı) bir konuşmasında şu ifadelere yer verir: "İran, 25 yılda dünyanın en önemli bölgelerinden biri olan Ortadoğu ve Basra (Fars) Körfezi'ndeki çıkarlarımızın koruyucusuydu. William Colby (eski CIA direktörü) bana defalarca Şah'ı seçip onu İran halkına dayatmanın, Amerikan dış politikasının en görkemli başarılarından biri olduğunu söyledi. Zira Şah 25 yıl bize iyi hizmet etti.”

Gary Sick (Carter döneminde ABD İç Güvenlik Bakanlığı'nın bir çalışanı), İran halkının İslam Devrimini Amerikan halkı için karışık bir öfke ve hüsran zamanı olarak tanımlıyor. ABD'nin İslam Devrimi ile aşağılanması konusu, devrimin en başından beri Batı medyasının gözünden gizlenmeyen bir konuydu. Öyle ki Amerikan casus yuvasının İmam Humeyni öğrencileri tarafından ele geçirilmesinin ardından Alman gazetesi Der Spiegel şöyle yazdı: "Bir zamanlar ABD İran'da kimin iktidara geleceğine karar verebilirdi, ancak bugün, (1980) Tahran'daki Ayetullah ABD'deki başkanlık seçimlerinin kaderini belirleyebilir."

İslam Devrimi'nin zaferinden sonra Amerika’nın yenilgilerinin devam etmesi, Amerikalı yetkililerin İslam Cumhuriyeti'nin otoritesini kabul etmelerine dolayısıyla da İslam Devrimi karşısında ABD’nin aşağılanmasına, küçük düşmesine neden oldu. Örneğin; Richard Nixon (Eski ABD Başkanı), İslam Devrimi karşısında ABD'nin aşağılandığını kabul ederken şunları söyler: Amerika Birleşik Devletleri Amerikalı rehineleri kurtarma operasyonundaki başarısızlığından dolayı ciddi şekilde itibarını kaybetti ve aşağılandı.

11 Şubat 1979’da İslam Devrimi ile doğaş olarak tüm Amerikalıların hayalleri de düştü. İslam Devrimi'nin zaferi, Batı Asya bölgesindeki en önemli Amerikan yenilgilerinden biriydi. Öyle ki Brzezinski'ye göre, ABD'nin itibarı İran Devriminin zaferiyle tehlikeye atarken, ABD'yi uluslararası alanda küçük düşürdü ve aynı zamanda ABD'nin dünyadaki çirkin ve insanlık dışı yüzünü ortaya çıkardı.

Humeyni Fransa'dan İran'a dönerken uçağındaki tek Türk muhabir, Aydınlık'tan Çiğdem Kömürcüoğlu'ydu.

4. ABD'NİN İRAN'A YÖNELİK YAPTIRIM PLANLARININ BAŞARISIZLIĞI

ABD hükümetinin 40 yıldır İran İslam Cumhuriyeti Nizamını dize getirmeye yönelik en önemli planlarından biri yaptırım planlarının uygulanması olmuştur. ABD İslam Cumhuriyeti'ne yönelik aşağılık duygusundan kurtulmak için, Avrupa ülkeleriyle birlikte her defasında çeşitli bahanelerle İslam Cumhuriyeti'ne yaptırımlar uygulamaktadır. Ancak ABD'nin eline geçen tek şey, bu yaptırımların başarısızlığıdır. Robert C. O'Brien (Donald Trump'ın ulusal güvenlik Danışmanı), Washington'un İran'a yaptırım uygulamak için elinden gelen her şeyi yaptığını ve neredeyse geriye hiçbir yaptırımın kalmadığını söylemişti.

New Yorker ise "Joe Biden"ın diplomasi dışındaki seçenekleri takip etmekten başka fazla seçeneğinin olmadığını, çünkü askeri seçeneğin etkileyici veya uzun vadede etkili bir seçenek olmadığını” yazdı.

ABD ile Siyonist rejim arasındaki istişarelerin danışma ekseninde her zaman müzakerelerin başarısız olması durumunda "yedek plan" masada olmasına rağmen, uzmanlar, Washington-Tel Aviv'in pratikte psikolojik bir savaş başlatmak dışında ellerinde başka bir kart olmadığına inanıyor. Böylece tarih, ABD’nin İran milletine karşı planlarının ve komplolarının son 40 yılda her zaman başarısız olduğunu ve bu komploların ABD için skandal ve aşağılanmadan başka bir sonuç getirmediğini kanıtlamaktadır.

Sonraki Haber