‘500 puanla geliyor cümle kuramıyor!’

Milli Eğitim Bakanlığının ölçme ve değerlendirme sisteminde yaptığı değişikliğin etkisi ne oldu? Yarıyıl deneyiminden hangi sonuçları çıkarabiliriz? Biri Türkçe, diğeri Edebiyat öğretmeni olmak üzere iki eğitimciye sorduk

Eğitim-İş önceki dönem İstanbul 4 Nolu Şube Başkanı, Edebiyat Öğretmeni Zekeriya Çakmak, Türkçe ve Edebiyat derslerinde yazılı sınavların yanı sıra dinleme ve konuşma sınavlarının başlatılmasının ‘olması gereken’ bir uygulama olduğunu söyledi. Türkiye’nin önde gelen liselerinden birinde öğretmenlik yapan, 38 yıllık öğretmen Çakmak, “Bakanlık felaketi fark etti ve bu uygulamayı başlattı.” dedi. Çakmak, şöyle konuştu:

'BİLMİYOR VE SORGULAMIYOR'

“Yıllardır liseye 500 puanla gelen öğrencilerle çalışıyorum. Okumuyor, yazmıyorlar. Türkçe bilinci, edebiyat bilinci açısından tam bir felaketle karşı karşıyayız. Cümle kurmakta çok zorlanan, yazılı olarak kendini ifade edemeyen, odaklanamayan, belli bir metni verdiğiniz zaman ondan çıkarımda bulunamayan öğrenciler… Bir çocuk kendi ana dilini kullanırken doğru biçimde nasıl kullanacak, bunu bilmiyor ve bunu sorgulamıyor. Bu nasıl olacak? Okuyarak olacak, yazarak olacak. Bununla ilgili bir ölçme, bir değerlendirme olacak. Buradaki hatalar, kusurlar ancak böyle telafi edilecek, ortadan kaldırılacak.”

  • Çocukların ana diline bu kadar yabancılaşması, bu yeni bir şey mi? Giderek kötüleşen bir durum mu?

“Çok kötü, çok kötü! Kötüleşen sözcüğü bir aşamayı ifade eder ama en sonunda o işe yaramaz hale geliyor. O 500 tam puanı alan öğrenciyle alamayan öğrenci arasındaki makas kapandı. Bunu çok rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz.”

  • Burada ezber sisteminin de mi payı var? Sadece internet bağımlılığı değil herhalde?

“Bir boyutu internet bağımlılığı ama esas olan ezberci sistem, çok soru çözenin başarılı sayıldığı, olanakları olanın, etüt merkezlerine, dershanelere gidebilenlerin, özel dersler alabilen, özel okullara gidebilenlerin başarılı olduğu bir sistem. 38-39 yılını eğitime vermiş bir insanım. 500 tam puan alan öğrencilerle çalışıyorum ve durum içler acısı. Ezbere dayalı sistem terk edilmeli. Bunun yöntemi, pedagoglarla, üniversitelerdeki eğitim uzmanlarıyla, eğitim fakültelerindeki bilim insanlarıyla, sendikalarla oturulup konuşulmalı.”

‘DİL ÖĞRETİMİ, DÖRT TEMEL BECERİ ÜSTÜNE KURULU’

Milli Eğitim Bakanlığının ölçme ve değerlendirme sisteminde yaptığı değişiklik, 2023-2024 eğitim öğretim yılı başladıktan sonra, hiçbir hazırlık olmadan başlatıldı. Özellikle Türkçe ve Edebiyat derslerine ilişkin çok yakınma duyduk. Hepimizin Sendikası Yürütme Kurulu Üyesi, Türkçe Öğretmeni Zafer İncebacak, Türkçe ve Edebiyat öğretmenlerinin ‘İş yükümüz arttı’ serzenişlerini haklı bulmadığını belirtti ve şöyle konuştu:

“Türkçe ve edebiyat, genel olarak dil öğretimi, dört temel beceri üstüne kuruludur. Okuma, yazma, dinleme, konuşma. Bu kazanım hedefi hep vardı. Ama sınavlar genellikle okuma, okuduğunu anlama becerisine dayalı, kompozisyon ise yazma becerisini ölçer. Derslerde dinleme ve konuşma etkinlikleri yapılsa bile ölçme değerlendirmede dinleme ve konuşma ihmal ediliyordu. Bu iki beceriye ilişkin uygulama sınavlarının başlatılması çocukları bir miktar zorluyor. Öğretmenler de neyi, nasıl yapacağını bilmemekten dolayı zorluk yaşamış olabilir, bunun aşılacağını düşünüyorum. Hiçbir dil öğretmeni bu dört temel becerinin varlığını inkar edemez. Bununla ilgili kazanımlar bizim öğretim programlarımızda var.”

‘SOMUT NOT İÇİN KRİTERLER BELİRLENMELİ’

Edebiyat Öğretmeni Zekeriya Çakmak, “Benim kuşkum, bu sistemin gerçek anlamda uygulanıp uygulanamayacağı” dedi.

Çakmak şöyle sürdürdü: “Ortaokulda Türkçe’den başarılı sayılmanın notu 70, lisede Edebiyat derslerinde sistem aynı ama sınıf geçme notu 50. Bazı öğretmenlerle görüştüm, Türkçe öğretmenleriyle. Bu koşullarda gerçek anlamda bir değerlendirme yaptığımız zaman, geçme notu olarak gözüken 70 puanı alacak öğrenci sayısında Türkiye’de bir sıkıntı olacak. 500 puanla gelen öğrencilerde bile var bu sorun. Kendi sınavımda Çağdaş Türk Şiirinden bir tane seçeceksiniz, ezberleyeceksiniz ama bir takım kriterlerim olacak dedim. Diksiyon, tonlama, göz teması, duruş, etkili başlamak, etkili bitmesi. Kriterler, vereceğin notun daha somut olması açısından gerekli, notu neye göre verdim? Peki her yerde böyle yapılıyor mu? Bir ortak nokta var mı? Çok bilmiyoruz.”

‘UYGULAMADA SONUÇLARINI GÖRMEK LAZIM’

  • Öğretmenlerin inisiyatifine mi bırakıldı?

“Konuşma da dinleme de tamamen öğretmenin inisiyatifine bırakıldı. Bir okulda A dersine giren üç öğretmen varsa, oturuyorlar soruları hazırlıyorlar. Cevap anahtarı da hazırlıyorsunuz, cevap belli. Ama konuşma ve dinleme sınavı nasıl uygulanacak? Not verilirken neye göre verilecek? Bu konu zaman içinde netleşecek. Bakanlık yazılı sınavlarda ucu açık soru soracaksın, çoktan seçmeli, doğru yanlış, eşleştirme, boşluk doldurma artık yok, diyor. Kullanmayacaksanız. Çocuğun yorumunu ortaya çıkaracak sorular olacak. Olumlu. Ama uygulamada bunun sonuçlarını görmek lazım. Bu da bir süreç. Belki yeni uygulamalarla, düzeltmelerle seneye yeni bir aşamaya varacak. İlk sonuçların alınması, değerlendirilmesi, ona göre yeni bir yol haritasının mutlaka Bakanlık tarafından belirlenmesi gerekiyor. Geçenlerde yine bir genelge geldi. Konuşmayı zamana yayın, belli saat ayırmayın, farklı ortamlarda yapın. Bir eğitimci olarak söylüyorum, güzel bir şey yapılıyor. Uygulama sonuçlarını görmek lazım. Olumlu bir ilk adım. İstenen noktaya varabilecek miyiz? Gözlemleyeceğiz. Bakanlığı buralarda uygun pedagojik yöntemlerle nesnel bir değerlendirme yapması gerekiyor.”

‘ÖĞRETMENİZ, GİDİŞATTAN SORUMLUYUZ’

  • Öğretmenlere önerileriniz var mı?

“Özellikle edebiyat öğretmenlerinin ders yükü arttı. Zamana yaydığımız zaman sürekli bir sınav ortamı. Ama bu bir şikayet konusu olmamalı. Bu bizim işimiz, yapacağız. İyi bir öğretmen yıllık planı aksatmadan yapabilir. Edebiyat ve Türkçe derslerinde zaten biz çocuklarla sürekli iletişim halindeyiz. Öğretmen olarak işimiz çocuğu dinlemek, konuşturmak. Bunu sınava, ölçme değerlendirmeye dahil etmek ek bir yük mü? Evet ek bir yük. Ama öğretmeniz ve gidişattan sorumluluğumuz var. İyi bir kuşak yetiştirmemiz gerekiyor. Sosyal medya çocukları içine hapsetti. Eskiden konuşurlar ya da tartışırlardı, sohbet ederlerdi, şimdi teneffüse çıkıyorsunuz, herkes telefonuna yapışıyor. Anti sosyal bir gençlik yetişiyor maalesef. Milli Eğitim’in yeni uygulamasında, çocuğu konuşturan, sosyalleştiren bir yön olduğunu düşünüyorum.”

‘BAKANLIK HEDEFİNİ AÇIKLAMIYOR’

Türkçe Öğretmeni Zafer İncebacak “Bakanlığın eğitim felsefesinin ana ekseninde köklü bir değişiklik olmadığı için genel işleyişte anlamlı bir değişiklik beklemiyorduk” dedi. İncebacak, şöyle konuştu: “Ölçme değerlendirmede Milli Eğitim’de ilk defa bir yönetmelik çıkarıldı. Olumlu ama Milli Eğitim sistematiğini değiştirecek, eğitimde fark yaratacak nitelikte köklü değişiklikler getirmiyor.”

  • Olumlu bir sonuç görmediniz mi bir dönemlik uygulamadan?

“Eğitim öğretimin bir ilk safhası vardır bir de ölçme değerlendirme safhası. Bu son süreç için bir yöntem değişikliği yapıldı. Köklü değişiklik yok, büyük beklentimiz yoktu. Kısa vadede sonuç beklememek lazım. Ekim ayında ölçme değerlendirme yönetmeliği çıktı, uygulanmaya konuldu. Tahminimiz orta vadede bu sistem kurulup oturtulabilirse LGS gibi merkez sınavlar yerine, ortak sınavların sonuçları üzerinden bir ortaöğretime yerleştirme uygulamasına gidilebilir. Bakanlık bu niyetle bunu yaptım, demiyor.”

‘ÖĞRETMENLERİN SERZENİŞİNİ HAKLI BULMUYORUM’

  • Siz öğrencilerinizde değişim gördünüz mü?

“Kısa vadede bunu gözlemlemek çok mümkün değil. Çünkü çocuklar da afalladı. Onlara da olması gerekenin bu olduğunu anlatıyoruz. Bu dönem bu uygulamayla ilk defa karşılaştılar. Onlara kendi ilgilerine, yeteneklerine hitap edecek çeşitli seçenekler sunduk. İstediği bir kitabı tanıtma, herhangi bir konuda düşüncesini anlatma, bir tartışma olabilir. Şarkı söyleme veya şiir okuma da olabilir. Birkaç dakikalık bir sunum. Güzel sunumlar çıktı. Her geçen gün daha iyiye gideceğini düşünüyorum. Öğretmenler de farklı yöntemler geliştirecek, yaratıcılıklarını ortaya koyacaklar, öğrenci de buna alışacak. Gelecek yıl daha rahat olacak. Eskiden sınıf içindeki uygulamalarda öğrenci daha isteksiz oluyordu. Not verilmediği için katılmak istemiyordu. Alışmayanlar da alışacak. Bir dönemlik uygulamanın sonucu olumlu veya olumsuz diye anlamlı bir değerlendirme yapamıyoruz. Belki 2025’in sonunda bir değerlendirme yapabiliriz. Bakanlığın sahada gerekli hazırlığı yok.”

‘KADEMELİ GEÇİŞ LAZIMDI’

12 sınıflar yakında test usulü sınava girecekler. Eğitimciler, bu durumu dikkate aldıklarını, onların çok zamanlarını alacak, büyük bir hazırlık gerektiren uygulamalar yaptırmadıklarını ifade ettiler. Eğitimci Zekeriya Çakmak, 12. sınıflar hakkında şunları söyledi:

“Çocuk olgunlaşmış belli bir yere gelmiş. Üniversite hazırlık aşamasında. Orada uygulama biraz kağıt üzerinde oluyor. Çünkü çocuk eski sistem içinde yetişmiş. Dinleme, konuşma sınavı yapabilirsiniz kendi çapınızda, öğrenciler de bir şeyler yapıyorlar... Kademeli geçiş yapılmalıydı. Bu sene dokuzuncu ve beşinci sınıftan başlamalıydılar. Sonra altı, 10… dört yılda geçiş yapılmış olacaktı. Akıllarına geleni uygulamaya kalkıyorlar, bunun sonucu ne olacak, ortaya çıkan verim nasıl olacak diye düşünülmüyor.”

‘HEDEF NE, ÇOK AÇIK DEĞİL’

  • Lise, üniversite giriş sınavları da değiştirilmeli mi?

“Bu uygulamanın, beraberinde bir takım değişikleri ortaya çıkarması lazım. Ama 3 milyon kişinin girdiği bir sınavda siz dinleme sınavını nasıl yapacaksınız? Nasıl ölçeceksiniz bunu? Nesnel olabilir mi? Mümkün değil. Bakanlık bize diyor ki açık uçlu, yoruma dayalı soracaksınız, ama dokuzuncu sınıf matematik ve edebiyat derslerinde ikinci ortak sınavını test yaptı.

  • Hedef, çok açık değil, belki Milli Eğitim Bakanı’nın kafasının içinde ama bu da açıklanmıyor.

“Sıkıntı orada zaten. Paydaşlarla oturup konuşulması lazım. Bunların oralarda ele alınması, netleşmesi gerekiyor. Bilim adamları, öğretmenler, akademisyenler, okul yöneticileri, eğitim fakültesindeki öğrenciler de olabilir. Her gelen bakan ortaya bir yenilik attı. Uygulanabilir olmalı ki var olan sıkıntılar ortadan kaldırılabilsin. Her değişik olan şey olumlu olmuyor. Var olan sistem içinde farklı bir aşamaya geçeceksek, onu zamanla dönüştürmemiz, amaca uygun bir konuma getirmemiz gerekiyor.”

‘KÖKLÜ DEĞİŞİKLİK İÇİN SEFERBERLİK LAZIM’

Türkiye çapında bütün gençlerin, öğrencilerin ana dilini güzel konuşması, okuduğunu, dinlediğini anlaması, kendini ifade edebilmesi, yazabilmesi için nasıl bir sistem kurmalıyız? Zafer İncebacak, şöyle yanıtladı:

“Eğitimdeki sorunlar, bir Milli Eğitim Bakanının birkaç dokunuşuyla düzeltilebilecek sorunlar değil. Sorunun sosyo ekonomik, sosyo kültürel yanları var. Eğitimde bütünüyle, ilkokuldan başlayarak köklü değişikliklere ihtiyaç var. İlk okuma yazma yönteminin gözden geçirilmesine ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Öğretmen yetiştirme bence burada ana mesele. Öğretmen niteliğinin geliştirilmesi lazım. Eğitim fakültelerimiz geliştirilsin, dört yıllık üniversite okuyanlara seçmeli pedagoji dersleri yoluyla öğretmenlik yapma hakkının verilmesinden kesinlikle vazgeçilsin. Öğretmenlik çok ciddi, önemli bir meslektir, ikinci bir sertifika gibi vermek çok yanlış. Öğretmen eğitiminin liseden başlatılması lazım. Bir dizi köklü atılımla olur. Okullarımızda kütüphane gibi imkanlar sağlanmalı.

‘AİLELERİ DE KATALIM’

Okullara telefon, akıllı saat getirilmesinin yasaklanması olumlu bir adım. Dilimizin zenginlikleri projesi başlatıldı. Dede Korkut’u okuyalım, Kutadgu Bilg’i okuyalım, Divanı Lügatit Türk’ü okuyalım, Türk tarihinin büyük kitaplarını okuyalım… Ama her kademede ne yapılması gerektiğinin somut olarak belirlenmesi lazım. Evde, okulda kitap okunmuyorsa çocuğun o alışkanlığı edinmesi kolay olmuyor. Genel bir seferberlik lazım. Ailelerin de katılması gerekir.”

‘20 YILLIK UYGULAMALARININ YANLIŞ OLDUĞUNU GÖRDÜLER’

Eğitimci Zafer İncebacak, post modernist eğitim sisteminin felaket getirdiğini söyledi: Sivil Toplum Kuruluşlarıyla yaptıkları protokoller çok yanlış ama Bakanlığın, genel olarak 2005’te getirdiklerinin, 20 yıldır uyguladıkları sistemin yanlış olduğunu gördüğü kanısındayım. ‘Yapılandırmacı’ denen bir model getirilmişti. Bu post modernizmin, liberalizmin eğitimdeki ayağı. Okullarda disiplin yönetmelikleri kaldırılmıştı. Uyarı, kınama cezası gibi cezalar şimdi geri getirildi. Sınıfta kalma uygulamaları geri getiriliyor…Derli toplu uygulamalar değil ama atılan adımlar olumsuz da değil.

YÖNLENDİRMEYE DAYALI BİR SİSTEM KURULMALI

Eğitimci Zekeriya Çakmak, eğitim sisteminde yapılması gereken en önemli şeyin, çocukları yeteneklerine göre yönlendirme olduğunu vurguladı:İlköğretimde, ilk sekiz yıl içinde çocuğun yeteneklerine göre ileride yapabileceği işe göre okul idaresi, rehberlik hizmetleri ve öğretmenleri tarafından çok iyi değerlendirilip ona göre bir yönlendirme yapılmalı. Meslek liselerinin, spor, müzik, görsel sanat okullarının sayısı artırılarak bu çocuklar oraya yönlendirilmeli. Tamamen yönlendirmeye dayalı bir sistemin ortaya çıkması gerekiyor. Bu ezberci sistemi kaldırmanın birinci koşulu bu.Çocuk liseye geliyor, resim dersi görmedim diyor, hiç müzik dersi yapmadım, beden eğitimine hiç çıkmadım diyor.

Sonraki Haber