7 Kasım Medyanın Halleri

Hazırlayan: Ercan Dolapçı

AK PARTİ’NİN HDP İLE VERDİĞİ FOTOĞRAFA DAİR

AHMET HAKAN / HÜRRİYET

Anayasa değişikliği görüşmeleri kapsamında AK Parti heyeti, HDP heyeti ile buluştu.

Bunun üzerine özellikle AK Parti içinden homurtular yükseldi:

“Hani HDP şeytandı? Bu buluşma da neyin nesi? Bundan sonra muhalefeti HDP üzerinden nasıl eleştireceğiz? Şunu CHP yapsa demediğimizi bırakmaz mıydık?”

Bu homurtulara kısmen hak veriyorum.

Hak vermediğim kısmı ise şurası:

HDP’nin oyunu almak için HDP’ye başı sonu belirsiz göz kırpmak başka bir şey...

Anayasa değişikliği gibi başı sonu belli bir konuda görüşmek başka bir şey.

Hem ne diyordu Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye Yüzyılı” manifestosunda?

“Kimlik siyaseti yerine birlik siyaseti... Kutuplaştırma siyaseti yerine bütünleştirme siyaseti... İnkâr siyaseti yerine kucaklama siyaseti... Tahakküm siyaseti yerine özgürlük siyaseti... Nefret siyaseti yerine özgürlük siyaseti.”

SCHOLZ'DAN ABD'YE ÇİN İŞKENCESİ

BERCAN TUTAR / SABAH

Almanya, ABD ve İngiltere'nin hazırlayıp servis ettiği yeni jeopolitik menüye itirazlarını sürdürüyor. Angela Merkel'in pasif başkaldırı mirasını devralıp aktifleştiren Olaf Scholz, Ukrayna krizine ve Kuzey Akım- 2 projesinin iptal edilmesine rağmen Rusya ile ipleri tamamen koparmadı.

Atlantik, Avrasya ve Pasifik arasında ince bir denge stratejisi izleyen Scholz, ABD'nin çıkarları yerine ülkesinin menfaatlerini önceleyen bir dış politika rasyonalitesi ile hareket ediyor. Almanya Başbakanı sık sık dünyanın bir dönüm noktasında bulunduğuna işaret ederek aslında dolaylı da olsa Atlantik merkezli küresel sistemin miadını doldurduğunun altını çiziyor. (...)

Scholz'un Pekin çıkarması en çok da Berlin'deki Amerikancıları rahatsız etti. 2 Nisan 1946'da Hamburg'daki işgal kuvvetlerince kurulan Die Welt gazetesi seyahati "Yanlış zamanda yanlış ziyaret' başlığıyla eleştirdi.

CIA'nın sağladığı 7 milyon dolarla kurulan Die Welt ve Alex Springer grubundaki diğer medya organlarının iki kırmızı çizgisi vardır. İlki ABD'nin dış siyasetini asla sorgulamamak. İkincisi de İsrail'in Siyonist politikalarına sonsuz biattir.

Der Spiegel de ziyareti 'ölümcül hata' diye nitelerken Scholz'u da "Merkel'in taklitçisi" ilan etti.

Ziyaret kararına köpüren muhalefet ise Scholz'u Amerikan teranesi olan 'bir diktatör ile el sıkışacak' diyerek topa tuttu.

Ziyaretin Çin şirketi Costco'nun Hamburg limanının yüzde 25 hissesini satın almasından sonra gerçekleşmesine dikkat çeken Amerikancı vekiller "Scholz kendisinden beklenen liderliği yerine getirmiyor" diye dert yandı.

Görüldüğü üzere Almanya'daki Amerikan lobisi ve vesayeti o kadar güçlü ki bir çalışma ziyaret için neredeyse Scholz'u bir kaşık suda boğacaklar. Fakat mandacılara aldırmayan Alman devleti, Merkel'den bu yana ABD'nin dayatmalarına karşı çıkan örtülü bir otonomi stratejisi izliyor. Merkel'in 16 yıllık iktidarında Çin'e tam 12 kez gitmesi de bunun kanıtıdır.

KILIÇDAROĞLU'NU DESTEKLEMEK İMKANSIZLAŞIYOR!

SERKAN FIÇICI / AKŞAM

Adliyeye karşı işlenen suçlar... İftira. Suç uydurma. Yalan Tanıklık. Suçu bildirmeme. Yargıda gizliliğin ihlali. Adil yargılamayı etkileme. MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız bunları boşuna hatırlatmadı. Çünkü gündemde "Kılıçdaroğlu yine suç mu işliyor" sorusu var. Yine diyorum çünkü ilk değil. Hatırlayalım. Ne yapmıştı?

-Bylokçu milletvekillerinin listesini açıklayacağını söylemişti.

Sonra?

-Tornistan.

Aylarca sessiz kaldı, dediklerini unuttu. Daha doğru ifadesiyle yuttu.sMHP bu işin peşini bırakmadı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Çünkü ortada "adliyeye karşı işlenen suçlar bahsinde sayılan her şey" vardı. Yani, Kılıçdaroğlu eğer yalan söylemediyse "Bylokçu Milletvekillerini korumuş" oldu. Peki bir şey değişti mi?

-Hayır.

Sustuğu yerde kaldı. Ser verdi sır vermedi. Kılıçdaroğlu'nun milletvekilliği dokunulmazlığı var. Hakkında fezleke hazırlandı ve şu an karma komisyonda. Buna "işporta muhalefet" denir. Kayıt dışı, sorumsuz... Elindeki malı "tutturabildiğine" sat, sonra aradan sıvışıp yan gel yat...

Kılıçdaroğlu "Bylokçu vekiller" masalından sonra şimdi de "uyuşturucu baronları" iddiasını seslendiriyor "keşke ifade ver deseler bütün uyuşturucu baronlarının isimlerini tek tek açıklayacağım" diyor.

Bu iddiasıyla ilgili elbette kamu davası açılır. Ama rutin prosedürler zaman alır. Buna hiç gerek yok. Kılıçdaroğlu gidip Cumhuriyet Başsavcılığı'na bildiklerini anlatmalıdır. Elini tutan mı var?

Aksi halde "uyuşturucu baronlarının isimlerini bildiği halde sakladığı için" hakkında yeni bir fezleke hazırlanır.

TÜRKİYE’YE SELA OKUMAK İSTEYENLER NE DURUMDA?

YUSUF DİNÇ / YENİ ŞAFAK

2023’ten ümit tümden kesilmiş. 2024’e kim sağ çıkar belli değil. zVe daha neler neler…

İşte, çağırıp durdukları distopya… Sanıldığının aksine Ukrayna-Rusya Savaşıyla değil, Akdeniz’de Yunan'ın kuyruğuna takılınca bu hale düştüler. Ben kırılmaların doğru tespit edilmesi gerektiğine inanıyorum. Nasıl ki Türkiye monşerler tartışmasından sonra diplomaside çığır açtı, Avrupa da kaosa Türkiye Akdeniz’de egosunu kırıp geçince girdi.

Cezayir’de artık hırsıza hırsız denilebiliyorsa mesela, tahılın yolunu keserken Afrika’dan son kez çalıyorlar demektir.

Türkiye ise zorluk yaşadıkları varsa da makro göstergelerin çoğunda daha iyi yerlerde. Ekonomi yeni bir dengeye geliyor. Yeni yatırımlar yapılıyor, yeni hikâyeler yazıyor. Toplum konsolide oluyor. 2023’e umutla bakıyor.

Artık Avrupa’dan veya dünyanın başka bir yerinden birisi; Türkiye kırılgandır falan filan üstenciliği yaparsa aynen iade edilebilir. Türkiye’nin çözemeyeceği bir sorunu yok. Çözecek iradesi de var. Artık diğer ülkeler Türkiye’den daha kırılgan.

SORUN KİMDE? ÖĞRENCİDE Mİ, ÖĞRETMENDE Mİ, SİSTEMDE Mİ?

ABBAS GÜÇLÜ / MİLLİYET

Eğitimde ciddi sorunlarımız olduğunu kabul etmeyen yok gibi. Bu durum bizde böyle de bizim gibi genç nüfusa sahip ya da çağa ayak uydurmaya direnen ülkelerde farklı mı? Kesinlikle hayır.

Eskiden bilgiye ulaşma kaynakları sınırlı, yavaş ve yeterince ulaşılabilir değildi şimdi ise adeta sınırsız.

Bilgi, kültür, teknik ve bunları sosyal, ekonomik ve üretimsem alanlarda kullanımının sağlanması geliyor ama…

Eğitim her şeyden önce iyi bir insan yetiştirmeli. Öyle olsaydı okulların önünde hatalı park eden veliler olmazdı, kırmızı ışıkta da geçilmezdi, en azından okulların önünde yerlerde çöp olmazdı.

Eğitim, her yaşta ve her düzeyde mutluluk kaynağı olmalı.

Öğrenmenin hazzı hiçbir şeyde yok ama nedense, bizde tam tersi!

Eğitim deyince yediden yetmişe hepimizin yüzü buruşuyor.

Arkadaşlıklar da olmasa, öğrencilik yıllarını hatırlamak isteyen zor çıkar.

Sınav odaklı müfredat, öylesine yüklü ve acımasız ki en toleranslı olanlarımızı bile zıvanadan çıkarmaya yetiyor da artıyor!..

Özetin özeti: Eğitim huzursuzluk değil, mutluluk kaynağı olmalıdır.

Sonraki Haber