'78 Aydınlık'tan günümüze
1960’lı,70’li yıllarda yapılan yoğun tartışma ve mücadeleyle, Türkiye’nin önündeki devrimin stratejik hedefi netleşti: Milli Demokratik Devrim (MDD)! Şimdi önümüzde bu hedefe uygun olarak halkı kazanma görevi duruyordu. MDD’nin iktidar hedefi Halk İktidarıydı. Halk İktidarının ise, örgütlü halk gücüyle gerçekleşmesinin dışında bir çözüm yoktu.
Peki halkı nasıl kazanacağız? 1 Mayıs 1977 katliamı bu konuda bize önemli derslerle dolu bir örnek oluşturdu. Öncelikle Kontrgerilla’yı keşfettik ve somutlaştırdık. 1972’de tutuklandığımız zaman, gözlerimiz bağlı götürüldüğümüz yerde bir ses, “Burası Genelkurmay Başkanlığı’na doğrudan bağlı Kontrgerilla Karargahı” diyordu.
Mamak Cezaevi’nde kalırken ve 70’li yıllarda değerli arkadaşım Hasan Yalçın’la Halkın Sesi haftalık dergisini çıkartırken, bu merkezi çok araştırdık ve üzerinde çok tartıştık. Ancak 1977’ye geldiğimizde 1 Mayıs çalışmalarında, bu merkezin bir tertip hazırlığı içinde olduğunu anladık. Ve bütün sol örgütleri kapı kapı dolaşarak bu tertibe karşı uyardık.
DİNLEDİK VE TERTİBİ ÇÖZDÜK
Sadece uyarmakla kalmadık. O gün solda en güçlü parti olduğumuz halde, tertibi önlemek amacıyla, alana küçük guruplar halinde dağıldık. Kontrgerilla haberleşmesini dinlemek ve not etmek amacıyla alanda ses düzeni bile kurmuştuk. Evet, dinledik ve tertibi çözdük. Sonradan Aydınlık’ta yayımladık o konuşmaları. Bütün önlemlerimize rağmen Kontrgerilla saldırısı sonucu 34 yurttaşımızı kaybettik.
1 Mayıs katliamını Sirkeci Garı’nda ve Yeşilköy Havaalanı’nda patlayan bombalar ve CHP Genel Başkanı Ecevit’e suikast girişimi takip etti. 2 Haziran günü seçim vardı. Kontrgerilla’nın seçimi önlemeye yönelik bir darbe hazırlığında olduğunu saptadık ve açığa çıkarttık. Darbe önlendi, darbeciler tasfiye edildi.
Evet, 1 Mayıs tertibini ve darbeyi “Genelkurmay Başkanlığı’na doğrudan bağlı” Özel Harp Dairesi’ndeki bazı güçler tezgahlamıştı. İşte “Kontrgerilla’nın operasyon merkezi” burasıydı. ABD Emperyalizmi’ne karşı 60’lı yıllarından beri mücadele ediyoruz. Bu mücadelenin içimizdeki somut hedefi ABD Derin Devletini o dönemde keşfettik. Ve partimiz bu mücadele içinde Aydınlık’ı günlük olarak çıkartma kararı aldı. Çünkü ABD derin devletini halkı seferber etmeden yenme olanağımız yoktu. Halkı seferber etmenin en önemli aracı da Aydınlık günlük gazeteydi.
İŞKENCECİMİZLE RÖPORTAJ YAPTIK
Aydınlık’ın arkasında hiçbir zaman diğer gazetelerde olduğu gibi bir patron, bir holding vb. olmamıştır. 78’ Aydınlık’ı da halkımızın özverisiyle hayat bulmuştur. Türkiye’nin dört bir yanından yurttaşlarımız, kimisi maaşını, kimisi harçlığını, ineğini, evini, tarlasını bağışlayarak Aydınlık’ı yarattı.
Aydınlık 20 Mart 1978 günü günlük gazete olarak bayilerde yerini aldı. Bu noktada bir anımı aktarmadan geçemeyeceğim. Bir gün Gülay Göktürk heyecanla geldi. O sırada Aydınlık’ın Emek Servisi’nde çalışıyordu.
“Bize işkence eden adamı gördüm” dedi.
“Nerede gördün Gülay?”
“Sultanahmet Adliyesi’nde, üzerinde cübbe, avukat bu adam.”
Girdik İstanbul Barosu’nun kayıtlarına. İşkence gördüğümüz yerde gözlerimiz bağlı, arada bir azıcık açılıyor, bir tek yüzünü hatırlıyoruz işkencecinin. Baro’nun kayıtlarından adamı tanıdık. “Tamam” dedik, “bu adam.” Adı, Necdet Küçüktaşkıner. İstanbul Barosu’ndan adresini çıkardık.
Bürosuna Avukat Emcet Olcaytu’yla gittik. Emcet bizim avukatımızdı o zaman. Tabii adam bizi çok iyi tanıyor. “Bunlar beni öldürmeye geldi” diye düşünüyor herhalde. O kadar zulmetmiş. Biz de lafa, “Geldik bakalım işkenceci başı...”, “Anlat bakalım şimdi...” diye başladık. Tabii çok korktu. “Yapmayın”, “Valla ben kötü adam değilim, benim babam da bilmem kim...Bize emir verdiler” vb. Emcet’le birlikte bunu soru yağmuruna tuttuk. Bu görüşmemizi ertesi gün Aydınlık’ta yayımladık ve on ay sürecek büyük bir Kontrgerilla Kampanyası başlattık.
Kontrgerilla’yı devlet içindeki bütün örgütlenmesiyle açığa çıkardık ve büyük bir darbe indirdik. Kontrgerilla’nın Kahramanmaraş, Malatya ve Sivas katliamlarının üzerine giderek, kanlı elleri bir bir açlığa çıkardık. Kontrgerilla’nın önemli isimlerinden Hiram Abas’ın sonraki yıllarda, “Aydınlıkçılar bizi iki kere perişan etti” derken kastettiği eylemlerden biri bu kampanyamızdı.
Aydınlık bu yıllarda sadece ABD Emperyalizmi ile değil, Sovyet Sosyal Emperyalizmi’yle de mücadele ediyordu. Çünkü bu iki süper devlet dünya için de, Türkiye için de baş tehdit haline gelmişti. Milli Demokratik Devrimimizi hedefine ulaştırıp, Bağımsız ve Demokratik Türkiye’yi gerçekleştirmek, ancak bu iki süper devletle mücadeleyle mümkündü. Bu gerçeği görmeyip “sol” adına Sovyetler Birliği’nin hizmetine girenler, veya onu görmezden gelenler silinip gittiler. Vatan Partisi ise, Türkiye’nin bugünkü milli mücadelesinde dimdik ayakta ve mücadelenin başında.
Bütün bu tecrübe birikimimizle birlikte, yüz yıllık Aydınlık’ın en önemli özelliğine geliyoruz:
MÜCADELEYE ÖNDERLİK ETMEK
Siyasi, ekonomik, sosyal her alandaki mücadeleyle önderlik etmek kararlılığıyla ilerlersek, sadece mücadele ettiğimiz kuvvetin özelliklerini keşfetmekle kalmaz, bu mücadelenin başarısı için gerekli taktik ve örgütsel uygulamaları da geliştiririz.
İşte bu taktik ve örgütsel görevlerin geliştirilmesinde de Aydınlık’a büyük görev düşer. Bu konuda vereceğim somut örnek, Cevizli Tekel Fabrikası’ndaki işçilerin mücadelesiyle ilgilidir. Cevizli Tekel Fabrikası işçileri çok haklı bir mücadeleye hazırlanıyordu. Aydınlık şehirlerde sadece merkezlerde değil, ilçelerde de yerel muhabirleriyle örgütlenmişti. Kartal muhabirimiz Tekel Fabrikası’ndaki eylem hazırlığını Aydınlık merkezine bildirdi. Ve Aydınlık üç, beş işçinin başlattığı yemek yememe eylemini EMEK sayfasının manşetinden duyurdu. Kartal İlçe Örgütümüzün üyeleri de ertesi gün gazeteyi iş çıkışında Tekel işçilerine sattı ve dağıttı.
“Üç, beş işçinin yemek boykotundan ne olacak” demeyelim. Bunu bu kadar önemsememizin nedeni, bu eylemin, sonraki günlerde gelecek binlerce işçinin grev mücadelesinin başlangıcı olmasıydı. Ve öyle de oldu. Cevizli Tekel Fabrikası işçileri çok başarılı bir mücadele verdi. Bu mücadeleyi Aydınlık gün gün izledi, haber yaptı. Öncü Partimiz de bu mücadele içinde Tekel Fabrika’sında temel örgütünü kurdu.
Bu örnekle Aydınlık’ın ikinci önemli görevine geliyoruz: ÖRGÜTLENMEYE ÖNDERLİK ETMEK! Bu ifadeyle sadece “hizmet etmek” demediğimin altını çizmek istiyorum. Evet, siyasi, ekonomik her alanda örgütlenmeye önderlik etmek.
Tabii en önemlisi öncü partinin örgütlenmesidir. Ve bu hedef de halkın doğal talepleriyle her alandaki mücadelesine önderlik ederek gerçekleşiyor.
Böylece öncü partinin öncü misyonunu yerine getirmede Aydınlık’ın üstüne düşen görevlere geliyoruz. AYDINLIK ÖNCÜ PARTİNİN SESİDİR, BAYRAĞIDIR!
Aydınlık’ımız kırk iki yıl sonra bütün bu özelliklerini geliştirerek yoluna devam ediyor.