8 Ocak Medyanın Halleri
İşte günün öne çıkan köşe yazıları...
ÖLÜMÜNÜN 50. YILINDA İSMET İNÖNÜ
İlber Ortaylı - Hürriyet
İsmet İnönü 20. yüzyıl Türkiye siyasetinin ve idaresinin geçirdiği evrimi temsil eder. Onu ne otoriter bir devletin başbakanı ne otoriter tek partili bir cumhuriyetin cumhurbaşkanı olarak görmemiz mümkün değildir. Zamana ve zemine göre etrafa uymayı bildi. Yer yer sabırlı yer yer haşin bir ana muhalefet lideri oldu. 1961’den sonra ise üçüncü dünyada görülmeyen bir hükümet idaresi, anlayış ve politika ustalığının şefiydi. Onu bu tarafıyla anmamız gerekir. Yeni Cumhuriyet toplumunun modernleşmesini temsil eder. Bu modernleşmenin safhaları bazı grotesk denecek kadar, yani gülünç denecek kadar başarısızlıklarla da doludur. Ama niyet aynıdır. Türkiye değişmek isteyen bir toplumdu ve onun hükümetleri her zaman bunu anladı. Türkiye Devleti’nin imparatorluktan bugünkü topluma geçişinde büyük adamın faaliyeti 25 Aralık 1973’teki vefatına kadar sürdü. Amerika ile 1964 sonrası değişen ilişkilerin ve Türkiye’nin içine düştüğü ideolojik çatışmaların gölgesi altında devam etmişti. Öldüğü an karşı partideki tecrübeli politikacılar bile dehşete düştüler: “Şimdi ne olacak?” Çok rahat bir dönem geçirmedik ama tehlikeleri atlatmayı bildik. Türkiye Cumhuriyeti üçüncü dünyanın tipik özellikleri içine düşmedi ve bunun dışında bağımsız bir kuvvet olarak devam edebildiyse bu başarılı yolun kaptanlarının en başında İsmet İnönü gelir.
FİLİSTİN’İ KANA BULAYAN MEKTUP
Erhan Afyoncu - Sabah
1917 Ağustos'undan itibaren İngiliz kabinesinde deklarasyon hususu sürekli olarak tartışıldı. Siyonistler bir an önce açıklanması için baskı yaparken İngiliz siyasetçiler ise temkinli olmayı tercih ediyorlardı. 4 Ekim'deki kabine toplantısında Balfour, politikacıları ikna etmek için üç argüman ileri sürmüştü: 1- Almanların, Siyonistlerin desteğini almak için çabaları. 2- Siyonizmin İngiltere'deki bazı zengin Yahudilerin desteğini almasa da Rusya ve Amerika dâhil olmak üzere Yahudilerin çoğunluğu tarafından desteklenmesi. 3- Siyonizmin Yahudilerin yoğun ulusal fikirlerine dayanması. Konuşmasının sonunda deklarasyonun taslağını okuyan Balfour, Amerika'nın bunu destekleyeceğini ifade etti. Teklife karşı çıkanlar da oldu. Mesela Lord Curzon, Filistin'de yaşayan Yahudilerin durumunun iyileştirilmesinin onlara geniş topraklar verilmesinden daha iyi bir seçim olacağını söylemişti. Konu 31 Ekim'de kabineye tekrar geldi. Lord Curzon bu sefer de detaylı bir muhtırayla Filistin'i Yahudi devletine dönüştürme fikrine karşı çıktı. Bu sırada Filistin toprakları İngiltere tarafından işgal ediliyordu. Kudüs'te İngiliz-Fransız ortak yönetimi kurulmasına dair Fransız hükümetinin baskısına rağmen Sykes, buranın İngiliz kontrolünde olmasını ve sıkıyönetim ilan edilmesini talep etti. Askeri operasyonun başarılı olması, Amerika ve kabine desteğinin sağlanmasından sonra geriye deklarasyonun ilanı kalıyordu. Savaş bakanlığında bildiri üzerine yapılan çalışmalar sırasında sunulan taslak metinlere Weizmann, Sokolov ve Rothschild gibi Siyonist liderler tarafından müdahale edilmişti. Siyonist Dernekleri Federasyonu adına Lord Rothschild'a İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour tarafından yazılan 2 Kasım 1917 tarihli mektup Balfour Bildirisi olarak bilinecek ve Filistin toprakları bu mektupta vaat edilenlerden sonra tekrar eskisi gibi olmayacaktı. Balfour'un mektubunda Yahudiler için milli bir yur kurulmasının İngiltere tarafından olumlu karşılandığı ve İngiltere'nin elinden geleni yapacağı ifade ediliyordu. Her ne kadar mektupta Filistin'de yaşayan ve Yahudi olmayan toplulukların haklarına zarar gelmeyeceği hususu vurgulansa da böyle olmadı. Bölge 100 yıldır kan ve gözyaşından kurtulamadı.
ORTA DOĞU’DA KARANLIK OYUN
Ufuk Akay -Türkgün
Orta Doğu’nun beklenen ve arzu edilen barış iklimine kavuşabilmesi adına özellikle de Filistin meselesinin hakkaniyetli şekilde bağımsız, egemen, siyasi ve toprak bütünlüğü tescillenmiş, 1967 sınırları dâhilinde başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin tanınması zemininde çözüme kavuşturulması elzemdir. Şeytani düşüncelerle Orta Doğu’yu kan gölüne çevirme arzusu taşıyan karanlık çevrelerin oynamaya çalıştıkları oyunların en büyük zararı kendilerine vereceği unutulmamalıdır. Türkiye, gerek stratejik konumu gerekse de Ankara merkezli bakış açısı ile geliştirdiği politikaları ile küresel bir aktör olduğu gibi Orta Doğu’daki şartları dengeleyici, denge kurucu imkân, kabiliyet ve iradesine sahiptir.
İSVEÇ’TE BİR VASA OLAYI
Eray Güçlüer - Akşam
Vasa 1628 yılında İsveç'te üretilen hem yelkenli hem de kürekli kalyon benzeri büyük savaş gemisinin adıdır. Bu gemi 10 Ağustos 1628 tarihinde bugünkü Stockholm limanından ilk seferine çıkarken yaklaşık bir deniz mili yani 1800 metre bile gidemeden su alarak batmıştı. 24 Nisan 1961 tarihinde neredeyse hiç yıpranmamış olarak denizden çıkarılan bu gemi aynı adla anılan Vasa Müzesine aktarılmış ve müze gemi olarak sergilenmeye başlanmıştır. İsveç'in en önemli turist çeken merkezlerinden birisi haline gelen Vasa müzesini günümüze kadar 28 milyon kişi ziyaret etmiştir. Bugünlerde İsveç'teki en önemli gündem konusu bu. Sadece İsveç değil Avrupa coğrafyasındaki çoğu ülkede de buna benzer çok önemli konular (!) gündem olmaya devam ediyor. Peki biz de durum nedir diye bakacak olursak Türkiye'de ne geçmişte ne de şimdi böyle ıvır zıvır kabilinden konular hiçbir zaman gündem olmamıştır. Evet bunu bir düşünmek lazım neden Türkiye'nin gündemi hep yoğun ve hep yüksek tonda hatta yüksek tansiyonda seyretmekte. Türkiye şu an Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı operasyonlarını yapıyor. Ordumuz son sekiz yıldır Millî İstihbarat Teşkilâtı ile birlikte fiilen Irak'ta, Suriye'de harekât yürütürken, çok anlaşılmasa da Katar'da, Somali'de, Libya'da ve toplam olarak 12 ülkede Türk Silahlı Kuvvetleri birliklerimiz konuşlanmış durumda. Bu konuşlanma sadece birlik bulundurmadan ibaret değil TSK unsurlarımız aynı zamanda o ülkelerde huzur ve istikrarın sağlanmasında önemli rol oynamaktalar. Yurt içinde MİT'in MOSAD ve yurt dışı güdümlü DEASH gibi terör örgütlerine yönelik operasyonları sürerken adeta sürek avı yöntemiyle ülke içindeki casuslar birer ikişer avlanmakta. İçişleri Bakanlığı her gün başta FETÖ ve PKK olmak üzere yurt içinde sayısız terörle mücadele operasyonları yaparken, devletin dirlik ve düzenini bozmaya çalışan organize suç şebekelerine karşı da ölümcül darbeler indirmekte.