9 Kasım Medyanın Halleri

İşte günün öne çıkan köşe yazıları...

İRAN MI DAHA TEHLİKELİ İSRAİL Mİ?

Melih Altınok - Sabah

Hollywood'un masallarını geçin. Gözümüzün önündeki somut verilerle konuşalım... Tıpkı şeytanlaştırılan Kuzey Kore gibi Tahran da, 4000 çocuk öldüren, BM binalarını, hastaneleri, okulları, camileri, kiliseleri vuran Tel Aviv'le kıyaslandığında uluslararası hukuka karşı çok daha hassas.

İran'ı, kimse kullanmasın diye dünyanın diken üstünde olduğu nükleer silahları bugüne kadar kullanan tek ülke pozisyonundaki ABD'yle kıyaslamıyorum bile.

Evet, Zaharova tepkisinde sonuna kadar haklı.

Uluslararası kurumlar nerede?
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu nerede?
Denetçiler nerede?

BABASINA BUNU YAPAN ÜLKEYE NE YAPMAZ?

Kurtuluş Tayiz - Akşam

Kemal Kılıçdaroğlu, "Baba-oğul gibiyiz" diyerek Ekrem İmamoğlu ile aralarındaki yakınlığı tarif etmişti. İmamoğlu da "gurur duyuyorum" diyerek yanıt vermişti Kılıçdaroğlu'na.

Siyasette baba oğulu, oğul babayı tanımaz, denir. Kılıçdaroğlu, İmamoğlu'nun siyasi hırslarının farkındaydı fakat yine de nezaket kapılarını zorladı, centilmen olmak istedi.

Ekrem İmamoğlu'nun bu tür inceliklere ayıracak vakti yoktu. Açık açık, bütün kabalığıyla, kendisine "oğlum" diyen (üstelik İstanbul'u kendisine altın tepside sunan) Kemal Kılıçdaroğlu'nu önce cumhurbaşkanlığı adaylığından etmek için, sonra da genel başkanlıktan devirmek için harekete geçti.

Bu vefasızlığın ve siyasi hodbinliğin alkışlandığı, gurur duyulduğu, onay gördüğü tek ülke elbette burası olmasa da bu kadar çok destek görmesi de doğrusu biraz şaşırtıcı oldu. Kılıçdaroğlu'nun en yakınındakiler bile partiye dün gelmiş kurnaz bir müteahhide CHP'yi anahtar teslim verdiler.

İmamoğlu'nun hayatındaki en kısa sürede, en kârlı biçimde bağladığı iş bu olmalı. İmamoğlu, kendisine vekil tayin ettiği Özgür Özel ile CHP'yi (İBB'nin imkanlarıyla) biraz parayla, biraz istikbal dağıtarak ele geçirdi.

Kılıçdaroğlu'nun sırtındaki hançerin arka plandaki hikayesi bu işte. Peki babasını arkadan hançerleyen biri bu ülkeye neler yapmaz? Onu da varın siz düşünün.

ANKARA ÖPÜCÜĞÜ: ÜSLERİ KONUŞMANIN ZAMANI GELDİ Mİ?

Nedret Ersanel - Yeni Şafak

Gazze’ye yönelik İsrail barbarlığını ele alışları ne kadar onursuzca da olsa, Batı’nın içinde bulunduğu durumu teşhis ederken pusulaları daha doğru işliyor. Tabi bize kıyasla en az 2-3 yıl geriden…

Alman Der Spiegel şeyle yazmış; “Gazze’deki savaş Batı egemenliğindeki dünya düzeninin tabutuna çakılan son çivi oldu.”

Benzer okumalar/analizler o denli çok ki gelmekte olanın büyüklüğünden kimsenin şüphesi yok. Ancak “son çivi” tartışmalı. Son çivi İsrail-Filistin değil. Kimin elinde olduğu da anlaşılmalı; Bu ülke-farkında olunsun olunmasın-Türkiye’dir!

Elimizde çekiç var diye çivi arıyor değiliz. Türkiye’nin stratejik ruh hali bu değil. Çekiç bu toprakların elinde ve kaliteli yaptık ama çiviyi bize getiren yukarıda bahsettiğimiz konjonktür…

Bu yüzden ne zaman ve nereye çakılacağına ilişkin hesaplama/olgunlaştırma çok önemli. Şunu çıkarabiliriz; Türkiye’nin Batı’nın ne olduğunu ilişkin tarifinde sorun yok. Batı’nın doğru mu yanlış mı olduğunu biliyor. Ülkesinin çıkarlarına uygun mu değil mi biliyor.

Peki, ‘zamanlama’, Türkiye’deki üslerin kapatılması için uygun mu?.. Bu üslerin fonksiyonları ve üs ortaklarının bütünlüğü yerinde mi? Eski yerinde değil. O halde, bu üsler üzerine düşünmenin zamanı da yavaş yavaş yaklaşıyor. Dikkat isteyen “üzerine düşünmek” değil, “yavaş yavaş”! Bu da yeni aşamadır. Bu yüzden, ABD Dışişleri Bakanı’nın Türkiye’de nasıl karşılandığına yönelik tahliller yaparken, Sayın Hakan Fidan’ın kendini neden öptürmediğini sadece İsrail krizine bağlamayalım. Öptürtmedik çünkü son 75 yılda yeterince öptüler.

Sonraki Haber