9 kurşunun öldüremediği M. Haluk Mıhalioğlu-2! Diyarbakır’da birlik savaşçısı

Halit Güngen vurulmuş, Bayram Yurtçiçek’in arabası kurşunlanmış, başka arkadaşlara saldırılar peş peşe gelmişti. Devletin çekilip, PKK’nın cirit attığı yılları anlattı Haluk Mıhalioğlu...

Ağalığa karşı toprak mücadelesi veren Bismil köylüleriyle. 17 Ağustos 2008.

Dün ilk bölümünü yayınladığımız M. Haluk Mıhalioğlu söyleşinin devamını okuyacaksınız bugün. Zorlukların, saldırıların, tehditlerin peş peşe geldiği o yıllarda, bayiye ulaşamayan yayınlar... Çözümü her zaman var Aydınlıkçıların. İstanbul’dan otobüslere veriliyor yayınlar, onlar da alıp Diyarbakır’da alıp bayilere dağıtıyorlardı. O yıllardaki saldırılar, büyük mitingleri ve Partinin bölgedeki çalışmaları. Haluk Mıhalioğu’nun anlatımıyla…

  • PKK’nın size saldırdığını ve kurşunlarla yaralandığınızı biliyoruz. Nasıl oldu anlatır mısınız?

1979 yılında bana da silahla saldırdılar. 14 kurşun sıktılar. Dokuz tanesini isabet ettirdiler. Batman’da vuruldum. Diyarbakır’da tedavi oldum. Bana ateş eden şahsın yüzü maskeliydi. Genç bir çocuktu. Hastaneye gittiğimde; “Beni PKK vurdu, vuran da şu şahıstır” dedim. İsim verdim ve doğru çıktı. Beni kurşunlayanlar kaçmıştı. Daha sonra o şahıs itirafçı oldu. Bir süre sonra da öldürüldü. İtirafçı oldu diye PKK öldürdü. Biraz ağırdı durumum. Bir yıla yakın hastanede yattım.

  • Aileniz ne yaptı?

Ailemin deli oğluydum, ama beni seviyorlardı. “Ölme, yeter” diyorlardı. Çok iyi baktılar bana, yattığım dönemde. Hatta o dönem evde sürekli yatıyordum. Doktor, “Buna şarap içirin” dedi. Tam iyileştiğimde 12 Eylül oldu.

Vatan Partisi Diyarbakır İl Başkanlığı'nda bir açıklamada. 17 Nisan 2015.

MHP İTİRAFÇILARI EVİMDE KALDI

  • 12 Eylül’den sonra ne yaptınız?

O sırada sınava girmiştim. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ne girdim. Dört yıl Ankara’da okudum. Arananların yuvasıydı benim evim o zaman. 6-7 kişi aynı anda kalırdı bizde. Bazıları birbirini tanımazdı. Hepsinin de ismi sahteydi. MHP’den itirafçı vardı, Ali Yurtaslan, Ömer Tanlak ve Adnan Özçiftçi. Ali Yurtaslan yurtdışına kaçmıştı. Diğerleri kaçamayınca benim evime getirdiler. Benim evde kaldılar. Adnan’la hâlâ görüşürüz. Ömer Tanlak da intihar etti daha sonra.

Ankara’da Erkan Yücel’in, Halk Tiyatrosu’na çok gider gelirdim. Mustafa Kemal Çamkıran vardı, cezaevinden çıktı tiyatroda müdürlük yapıyordu. Adnan Özçiftçi de orada gişede çalışıyordu. 1984’ten sonra okul bitince yeniden Diyarbakır’a döndüm.

  • Diyarbakır’a dönünce ne yaptınız?

Aydınlık’ta çalıştım. O ara iki genç arkadaşımız, gazeteye müracaat etmişti. Beni aradılar, “görüş bunlarla” dediler. PKK’ya sempati duyan insanlardı. Onları işe almıştık. Yayınları dağıtıyordum ben. Mali işlere daha ağırlık veriyordum. Aktif olarak o arkadaşlar ilgileniyordu haberlerle.

O dönemler biraz da Hizbullah’ın gücünü artırdığı, PKK’nın biraz daha çekildiği ve devletle savaşmaya başladığı dönemdi. Hizbullah’ın önü açılmıştı. Cinayetler ve terör eylemleri görmezden geliniyordu. PKK’ya karşı bunları böcek yiyen böcekler misaliyle devlet örgütledi.

Vatan Partisi Kurultayı

HALİT GÜNGEN’i KALLEŞÇE VURDULAR

  • Bu dönemde 2000’e Doğru’da Halit Güngen mi çalışıyordu?

Halit Güngen bununla ilgili bir haber yapmıştı. Tehlikeli bir haberdi. “Hizbullah örgütü polis okulunda örgütleniyor” diye bir haberdi. Ben bu haberin isimsiz çıkması için arkadaşları uyardım. Onlar çok gençti, önemsemediler. İstanbul’la da görüştüm. Fakat bunlar çok ısrar etmişler. O haber yayınlandıktan kısa bir süre sonra da Halit Güngen arkadaşımız, 18 Şubat 1992’de 2000’e Doğru dergisinde saat 15:00 gibi öldürüldü.

  • Saldırı sırasında yalnız mıymış?

Ahmet Sümbül de oradaymış fakat Ahmet o ara çıkmış. Birkaç kişiyle Halit’in içerde konuştuğunu, karşı binadan görenler olmuş. Halit kitaplıktan kitap alıp onlara uzatmış. Zaten kitaplıktan kitap orada önünde vurulmuş. Ben o gün Batman’daydım. O zamanlar cep telefonu olmadığı için eşim bana ulaşmakta zorluk çekiyor. En son gece otelleri arayarak bana ulaşabilmişti. Gece 12:00’de banim haberim oldu.

  • Başka saldırılar da oldu mu?

Bayram Yurtçiçek’in arabasına saldırıldı. Arabada dört kişi var, 20-30 mermi isabet etmiş, fakat hiçbirine bir şey olmamıştı. Kendimizi koruyarak geziyorduk. Akşam güvenlikçi arkadaşlarımız, arkadaşları teker teker evlerine bırakıyordu.

Yine bir gün böyle grup olarak giderken saldırıya uğradılar. Bizimkiler karşılık verince kaçmak zorunda kaldılar. O zaman ben yaralıydım. Ben vurulduktan sonra Erdal diye bir arkadaşımız vardı. Abisiyle onu da vurdular, Erdal vuruluyor, abisi de onların peşine düşüyor, ikisi de sakat kaldı. Diyarbakır’da o dönemde yoğun saldırılar vardı. Ben ve Erdal’ın vurulmasından sonra Diyarbakır’daki arkadaşlar, saldırılara anında cevap vererek saldırganları püskürttüler. Bize saldırdıkları her anda da karşı cevabı vererek kendimizi koruma altında tutma beceresini gösterebildik.

PKK DERGİLERİMİZİ YAKIYORDU

Halit Güngen’in öldürüldüğü dönemler, Hizbullah’ın güçlü olduğu dönemlerdi. Hem Gladyo, hem Hizbullah, hem PKK baskısı vardı o dönemde. Bizim dergilerimizi, gazetelerimiz dağıttırmıyorlardı. Elden dağıtıyorduk. Dağıtım şirketleri kabul etmiyordu. Arkadaşlar otobüsle gönderiyorlardı, biz alıp kendimiz veriyorduk bayilere. Otobüsten bazen polis, bazen PKK alıp yakıyordu.

1984’ten sonra PKK ortaya çıktı. O zaman biraz daha anti Amerikancı söylemleri vardı. 12 Eylül rejimine karşı söylemleri vardı. Onları kazanma yoluna gittik. Sosyalist Parti, Kürt mücadelesinin içindeydi, o yüzden kapatıldı. O dönemde parti oralarda çığ gibi büyüyordu. Çok büyük mitingler yapmıştık.

BÜYÜK MİTİNGLER

Çok canlı geçmişti mitingler. Halkla da bağımız güçleniyordu. Açlık grevleri yaptık. Fakat bu arada sanki bir şeyler oldu. Kürtlerle aramızı açmak için bazı girişimler de bulundular. SHP’nin ortaya çıkması, PKK’yla anlaşmalar yapması. Biz hiçbir teklifi kabul etmedik. Dört milletvekilliği teklif ettiler. “SHP’ye verilen her oy Kürt halkına bir kurşun olarak dönecektir” dedik. Biraz da öyle oldu. 1991’den sonra faili meçhul cinayetler arttı. Abdullah Öcalan’ın yakalanıp getirilmesiyle Kandil Amerikancı bir çizgiye girdi. 90’lı yıllar bizim açımızdan zor yıllardı.

‘HİZBULLAH PEŞİME DÜŞTÜ’

  • O zor yıllarda başka neler yaşadınız?

Sosyalist Parti, kapatıldıktan sonra 1992 yılına, Hizbullah peşime düştü. Birkaç sefer sıkıştırdılar. Cezmi diye bir arkadaşımız vardı, onun da peşine düştüler. Bien de 1992’de Diyarbakır’dan gitmek zorunda kaldım. 5 yıl kadar Adana’da yaşadım. Mecburduk çünkü yoğun bir saldırı vardı. Bir gün kurtarıyorsun iki gün kurtarıyorsun…

  • Adana’da neler yaşadınız?

Adana’ya gidip gelirken şöyle bir olay oldu. Hanıma dedim ki, “Ben yokken balkondan biri seslenirse sakın balkona çıkma, bomba atabilirler.” Benim de bir alt katımda Dil Tarih’ten Hüseyin diye bir arkadaşım oturuyordu. Beni çok severdi, tayinini Diyarbakır’a istemişti. Bir gün evin altından bana seslenmişler. Hanım da dışarı çıkmamış tabii. Arkadaşımın eşi çıkıyor balkona. İki keleşli adam, bizim balkona nişan alıyor. Çığlık atıp içeri kaçıyor kadın. Bunlar da kaçıp gidiyorlar. Sonra geliyor, benim hanıma anlatıyor. 1997’de tekrar Diyarbakır’a döndüm.

  • Partinin Kürtlerle ilgili programının olmadığını söylüyor insanlar. Siz o bölgede yaşayan biri olarak bu konuda neler söyler siniz?

Biz her zaman parti olarak haksızlığın karşısında yer aldık. Kürtlere baskının olduğu bir dönem vardı. Biz bu baskının tamamen karşısında yer aldık. Geçmişi bilen arkadaşlar, bizim bu bölgede yaptığımız önemli işlere tanıktır.

FAİLİ MEÇHULLER

  • Faili meçhullere karşı partinin mücadelesini nasıl anlatırsınız?

Köye gittiğin zaman 60-80 yaşındaki insanı asker köy meydanında dövüyordu. Diyelim ki çocuk babasının köy meydanında çırılçıplak dövüldüğünü görüyor. Aileleri soyuyorlardı. Buna karşı da biz mücadele ettik o dönemde. Nusret Senem başkanlığında bir heyet Siirt’te Kasaplar Deresi’ndeki olayı ortaya çıkardı.

Hakkari’de köylülere pislik yedirme olayı vardı. Hiçbir yayın organı bunları yazmadı, biz yazdık. Kürt halkına yapılan tüm baskıların karşısında biz durduk. Bu anlamda hiçbir zaman bizim Kürt düşmanlığımız olmadı. Ama onlar biraz kendilerini böyle “biz ezen ulusuz, biz ayrı örgütlenmeliyiz” diye sürekli kendilerini bizden koparmaya, ayrı durmaya çalıştılar.

Onun dışında da biz ne zaman halkla iyi ilişkiler kursak bir bahaneyle bu bağları koparabilmek için bir şeyler yapılıyor. SP döneminde de çok güzel gelişmeler oluyordu. HEP gibi bir partiyi kurup Kürtleri oraya kanalize ettiler. HEP’in MİT’le ilişkisini de biz gördük bir tek. Kürt örgütleri içerisinde bizim etkimizi zayıflatmak için PKK gibi örgütler de HEP’in içinde örgütlenmeyi savundular. Birlik sürecini bozdular

  • Özellikle Perinçek’in katıldığı çok kalabalık mitingler hatırlıyorum. Siz bu konuda neler söylersiniz?

Mitingler çok coşkuluydu. Gerçekten de Kürt halkının bize umut bağlamaya başladığı dönemlerdi. Onları zaman zaman izliyorum. Mitinglerin sadece Diyarbakır kısmına katıldım. En son miting galiba Diyarbakır’daydı o yüzden de gidemedik. Hazırlıklar için. Yapılan mitingler içinde en kalabalık miting bizim SP’nin Diyarbakır’da yaptığı mitingdi. 7-10 bin kişi katılmıştı. Bütün sloganlarımızı atıyorlardı. Kardeşlik havası vardı gerçekten. Bu kardeşlik havasını hem devlet içindeki Gladyo hem de PKK iki taraflı zorlamayla bozdu.

İşçi Partisi kurulduktan sonra köylülerin toprak mücadelesine önderlik etti. Orada da mesela devletle PKK araya girdi. Köylere gidip şunu söylediler. “Bu İşçi Partisi’ni aradan çekin. Bunlar köye gelmesinler. Biz oturalım, sizi ağayla anlaştıralım” dediler. Sinan köylüleri geldiler bizden rica ettiler. “Utanıyoruz, siz bizi önderlik ettiniz, mücadelemize destek verdiniz, ama şöyle bir durum var, rica ediyoruz gelmeyin” dediler. Ağayı da hem PKK hem de devlet içindeki Amerikancılar sıkıştırarak 8 bin dönüm toprağı Sinan köylülerine verdi, rüşvet olarak. O da parti sayesinde aslında.

Hazine toprakları topraksız köylüye verilmelidir diye dava açmıştık. Biz davanın sonuna doğru mahkeme bizim lehimize karar alınacağını anlayınca o zamanki AKP hükümetinin baskısıyla Kaymakam, 9. yılda bütün hazine topraklarını ağaya sattı. Biz mahkemeyi kazandık fakat bu sefer bize şu söylendi. “Bizim hazine toprağımız kalmadı ki, biz onu ağaya sattık.” Onu da bilinçli olarak yaptılar ve köylüler çok mağdur oldu. O aralarda da Ergenekon davaları başladı ve mahkemeleri kaybetmemize sebep oldular.

- BİTTİ -

Sonraki Haber