9 Ocak Medyanın Halleri

İşte günün öne çıkan köşe yazıları...

2024: BÜYÜME ODAKLI ÜÇÜZ DÖNÜŞÜM

Kerem Alkin - Sabah

2024 dünyanın önde gelen ekonomileri açısından, 2023'e göre GSYH büyüme performansının daha da yakından takip edileceği bir yıl olacak. Dünya demokrasi tarihi açısından, ilk kez aynı yıl 4,2 milyar insanın ulusal ve yerel düzeyde oy kullanacağı bu yıl, ülke ekonomileri büyüme performansını korumaya odaklanmayı da sürdürecek. Çünkü, ülke ekonomilerinin belkemiği olan KOBİ'lerin 'üçüz dönüşüm' için ağır bir ajandaları söz konusu. Kurumsal yönetişime dayalı zihinsel dönüşüm bir tarafta, buna karşılık, diğer tarafta ciddi kaynak, yatırım gerektiren yeşil dönüşüm ve dijital dönüşüm KOBİ'lerin en öncelikli sınavı olarak karşımızda duruyor. Ülke ekonomisinin dünyadaki algısı, küresel rekabetteki konumu adına, bilhassa KOBİ'lerin başarmak zorunda oldukları söz konusu 'üçüz dönüşüm', yürürlükteki BASEL III uluslararası bankacılık kriterleri nedeniyle de önemli zorluklarla karşı karşıya. Çünkü, uluslararası bankacılık kriterleri yeniden düzenlenirken, ticari bankalara KOBİ'lere kredi kullandırması halinde, öyle sermaye yeterliliği şartı getirdiler ki, bankalar için bireysel kredi vermek, konut veya tüketici kredilerini yönelmek daha cazip hale geldi. Oysa, üçüz dönüşüm, salt yerel, bölgesel veya uluslararası kalkınma bankaları ile finanse edilebilecek bir dönüşüm değil.

ABD HEGEMONYASI VE BİLİM

Oğuzhan Bilgin - Akşam

Geçtiğimiz günlerde Türk haber kanallarının birinde "ben Filistin ve İsrail arasında tarafsızım, ben bilim insanıyım" diyen Uluslararası İlişkiler profesörünü gördüğümde ve pek çok platformda hâlâ eski Soğuk Savaş sonrası ABD hegemonyasının, Avrupa Birliği'ni hâlâ "medeniyet güzergâhı" zanneden eskimiş kavramlarıyla konuşan Uluslararası İlişkiler akademisyenlerine rastlayınca bu soru kafamda tekrar canlandı. Yine hâlâ o bayat neoliberal iktisatın parametrelerini ekonomi biliminin hakikatleri zanneden sosyal medya ekonomistlerinin tweetleri yayılırken de bu soruyu tekrar tekrar sormak gerekiyor. Neyse ki Türkiye'de siyaset bilimi ve sosyolojide bu vesayetin biraz olsun kırılabildiği, Batı hegemonyasının aparatı olan PKK'yı ve etnikçiliği haklı görüp argüman üretmeye çalışanlarının sayısının giderek azaldığını görmek de bir anlamda önem arz ediyor. Her metnin olduğu gibi bilim dediğimiz alanın da Mannheim'den bildiğimiz üzere tarafsız değil ideolojik olduğu; güç ilişkilerine ve mücadelelerine tabi olduğunu akıldan hiçbir zaman çıkarmamak gerekiyor.

YENİ EKONOMİK OLUŞUMLAR VE BRICS

Erdal Tanas - Yeni Şafak

Karagöl BRICS, mevcut haliyle dünya nüfusunun yüzde 41’ini, dünya GSYH’sinin yüzde 24’nü ve dünya ticaretinin de yüzde 16’sını, küresel ekonomik büyümenin ve dünyanın önde gelen önemli gelişmekte olan ekonomilerini bir araya getirmesi nedeniyle de önemli bir oluşumu temsil etmektedir. BRICS ülkeleri de ekonomik, siyasi ve güvenlik ve finansal konularda daha çok ülke ile hareket etmek ve gelişmiş ülkelere alternatif olmak için genişleme karar aldılar. Bu oluşumlar içerisinde BRICS ülkeleri genişleme kararı aldı. 1 Ocak 2024 tarihinden itibaren BRICS’e Mısır, Etiyopya, İran, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri katılıyor. BRICS ülkelerinin yeni katılımlarıyla toplam nüfusu dünya nüfusunun yüzde 45’ini ve küresel ekonominin yaklaşık yüzde 28’ini ve dünya ham petrolünün yaklaşık yüzde 44’ünü üretecek olması bu grubu daha önemli hale getirmektedir. Yeni katılımlar ile hem önceki ülkelerinin baş harfinden oluşan BRICS grubun isminin ne olacağı, mevcut ekonomik ve siyasi oluşumlardan nasıl farklılaşacağı ve mevcut uluslararası finansal sistemde kullanılan dolara alternatif getirip getirmeyecekleri merak edilen önemli hususlardır.

‘İSRAİL SON NEFESİNİ VERMEK ÜZERE’

Hakkı Öcal - Milliyet

“İsrail son nefesini vermek üzere” diyen ben olsam, diyebilirsiniz ki, “Bu biraz hüsnü zan! Hatta hüsnü kuruntu!” Din kardeşliği gayreti ile, gerçeklere ve uluslararası ilişkilere göz yumduğumu söyleyebilirdiniz. Nitekim, ben de bu kaygılarla, kurulduktan bir yıl sonra bile olsa, İsrail devletini diplomatik olarak tanıyan bir ülkenin gerçeklerini, bu ülkeyle şu kadar yıllık diplomatik, ticari ve hatta askeri ilişkiler içine girdiğimizi dikkate alınca, 9,3 milyon nüfusu, 127 milyar dolar ulusal geliri, Türkiye ile 8 milyar dolar ticareti olan bir ülkeye kefen biçmek, sanırım çok mantıklı olmazdı. Ancak bu ifade, Haaretz gazetesi eski editörü ve yazarı, Kanal 10 isimli televizyon kurumunun yorumcusu, askerliğini birçok Filistin örgütüne karşı ve 1978’de Güney Lübnan’da Operation Litani adı verilen harekata katılarak yapmış olan bir Musevi gazeteciye aitse, sanırım nerede ve hangi şartlar altında edilmiş olursa olsun dikkate alınması gerekir. Sol görüşleriyle tanınan ve “Benim Vaad Edilmiş Topraklarım” başlıklı, çok kere basılmış olanı da dahil birçok kitabın yazarı Ari Shavit, Filistinlerin varlığını inkâr siyasetinin, gerçekte İsrail’in kendi kendisini inkârı anlamına geldiği görüşünde. Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamak üzere İngiliz imparatorluğunu harekete geçmeye zorlayan ana amacın, “Musevilere bir yurt bulma” fikri olduğunu, bunun da Filistin’in paylaştırılması suretiyle gerçekleştirilebileceği kanaatini birçok makalesinde dile getiren yazar, İsrail devleti bu paylaşım fikrine sıkı sıkıya bağlı olarak inşa edilmiş olsaydı, bugün sadece tek ayağı üzerinde değil, iki ayaklı bir temel üzerinde duran bir varlıktan söz edilebileceğini savunuyor.

Sonraki Haber