9 Temmuz Medyanın Halleri

HAZIRLAYAN: ERCAN DOLAPÇI

BİR FAİLİ MEÇHUL DAVANIN MEÇHUL SONUCU

MAHMUT ÖVÜR / SABAH

Geçen yılın ocak ayında Başkan Erdoğan, 2002'de işlenen ve faili meçhul kalan Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu cinayetinin kilit isimlerinden yüzbaşı Nuri Gökhan Bozkır'ın, MİT operasyonuyla Ukrayna'da yakalanıp Türkiye'ye getirildiğini açıklamış ve şöyle demişti:

"Bu şahsın ülkemize getirilmesi, geçmişteki faili meçhul cinayetleri aydınlatma konusundaki kararlılığımızın ispatıdır."

Siyasi irade üzerine düşeni yapmıştı. Sonra olay derinleşmiş ve ortaya geçmişin karanlık ilişkiler ağından oluşan ve aralarında Özel Kuvvetler'in eski MAK Komutanı Levent Göktaş, MİT mensubu Tarkan Mumcuoğlu, emekli binbaşı Fikret Emek ve FETÖ firarisi Serhat Ilıcak'a uzanan çarpıcı bir fotoğraf çıkmıştı.

İşin arka planında da FETÖ elebaşları Fetullah Gülen, Mustafa Özcan ve yine FETÖ'yle ilişkili ve şu anda cezaevinde olan eski MİT mensubu Enver Altaylı'nın olduğu iddia ediliyordu.

İsimler ve ilişkiler önemli ve çarpıcıydı.

Çarpıcıydı çünkü ilk kez bu tür bir cinayette "emri veren" bir isim, MAK Komutanı Levent Göktaş açık açık suçlanıyordu. O da önce kayıplara karışmış sonra da Bulgaristan'da yakalanıp Türkiye'ye getirilmişti.

Böylece Hablemitoğlu cinayetiyle ilgili önemli isimlerin hepsi yakalanmış ve yargı önüne çıkarılmıştı.

Ancak aradan çok değil bir yıl sonra, tutuklananların hepsi serbest bırakılıyordu. Dahası önceki gün de itiraflarıyla süreci başlatan ve başka bir suçtan ceza alan Nuri Gökhan Bozkır'ın firar ettiği ve Türkiye'yi terk ettiği ortaya çıkıyordu.

Gördüğünüz gibi bırakın faili meçhul cinayetlerin çözümünü, faili belli, cezası kesinleşmiş Bozkır bile uçup gitmişti.

Bu işte bir yanlışlık var, ya iş öyle dallı budaklı ve kirliliğe bulaşmayan kalmamış ki "Bu kadarı da olmaz" denilip çözülmüyor ya da Gladyo ve içerideki uzantıları hâlâ o kadar güçlü ki kimsenin gücü yetmiyor.

Dünden bugüne, Uğur Mumcu'dan Muhsin Yazıcıoğlu'na hangi faili meçhul dosyaya bakarsanız bakın aynı akıbeti görürsünüz.

KÖLELER VE KAÇAKLAR

MURAT ÖZER / AKŞAM

Bugün Türkiye'de yaşlı bakımı, hizmetçilik, çobanlık, kağıt-hurda toplayıcılığı, tehlikeli merdiven altı imalat, yol inşaatı gibi sektörlerde çalışacak Türk bulmak neredeyse imkansız hale geldi. Bu işleri Afgan, Bengal, Pakistanlı erkekler ya da Türkmen, Özbek, Ermeni ve Gürcü kadınlar yapıyor. Çoğunluğu vizeleri dolduğunda ülkelerine dönmedikleri için kaçak durumuna düşüyorlar.

Peki bu insanları sınır dışı ettiğimizde Türkleri bu işlerde istihdam edebilecek miyiz? Büyük oranda hayır. Kaçak çalışmalarına göz mü yumacağız? Elbette hayır. Öyleyse çözüm ne?

Bu insanların ülkemizi istila ettiği gibi gerçek dışı, ırkçı ve çözümsüzlüğü dayatan anlayışları bir kenara koymakla işe başlayabiliriz. Daha sonra insani şartlarda, sigortasını ödeyerek, geleceğini güvence altına alarak insanları çalıştırmanın yolunu arayabiliriz. Belki bu yüzyılda insan emeğinin sömürülmediği bir medeniyeti inşa etmek bize nasip olur. Ne dersiniz? Çok mu hayal kuruyorum?

YALAN VE SİYASET

FUAT BOL / HÜRRİYET

Kral, savaşı kaybeden komutana neden kaybettiğini sormuş.

Komutan, kırka yakın sebep var deyince, kral “Say bakalım neymiş onlar?” diye sormuş. Komutan, ‘Bir, barut yoktu Efendim’ deyince, kral, ‘Yeter’ demiş diğerlerini saymana gerek yok.

Her şeyde olduğu gibi siyasette de işin içinde yalan varsa başkaca sebep aranmaksızın orada hüsran vardır, yenilgi vardır, sandığa gömülmek vardır.

Bu seçimler öncesi, muhalefetin vaatlerini hatırlayın, neredeyse sadece gökteki yıldızları vaat etmedikleri kalmıştı.

İktidar partisi 2000 lira bayram ikramiyesi dillendirirken, muhalefet 15 bin lira vaat etti.

İktidar partisi depremzedeye, yüzde 50’sini devletin karşılayacağı ev vaat etti, muhalefet bedava ev vereceğiz dedi.

İktidar partisi gençlere bilgisayar alımında ve internet kullanımında indirim vaat etti, muhalefet, bunları bedava vereceğini söyledi.

İktidar partisi çiftçinin borçlarının erteleneceğini ve ödemelerde kolaylık sağlanacağını vaat etti, muhalefet ise, borçları kökten sileceğini vaat etti.

Daha neler var ama şimdilik bu kadarı yeter.

GRİ İTTİFAKLARIN YENİ SINIRLARI YA DA TERSİ!..

NEDRET ERSANEL / YENİ ŞAFAK

Kahire-Ankara ilişkilerinin, şimdi büyükelçi atanması, ardından Mısır Devlet Başkanı Sisi’nin olası Türkiye ziyaretiyle yapacağı zirve/yükseliş, yeni ama canlı zeminlere basıyor…

Bunları izah için hemen bölgesel analizlere atlansa da birincil itki 28 Mayıs seçim sonuçlarıdır. Mısır, yaklaşık 3 yıl süren iyileşme sürecinin son aşamasında bunu da görmek istedi. Doğaldır. Gördü de…

Ortadoğu’yu bir yanına Akdeniz’i de alarak altlı-üstlü kucaklayan iki ülkenin güncellenen ilişkisini yeni jeopolitiğin içine özenle yerleştirmeliyiz…

İki öbek/küme var; biri, Suudi Arabistan (SA), Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır diyebiliriz. İsrail de kümeye yakındı. Türkiye’nin kısa süre öncesine kadar bu blokla gergin ilişkileri bugün daha normal. İkinci küme, Mısır-İsrail-Yunanistan-Rum Kesimi hattı. Buna zaman zaman ABD, kimi Akdeniz ülkeleri de şartlara göre ilave oldu. Bu da Türkiye’yle ilişkileri dört-dörtlük diyemeyeceğimiz diğer hat.

Şimdi iki kümenin tam ortasına Türkiye-Mısır ilişkileri gibi kalıplı bir hat gelmiş bulunuyor. Konu aynı zamanda Suriye, Libya, Kuzey Afrika haritasıyla da apaçık ilintili.

Birinci kümeyle ilişkiler bütünlüklü ilerleme vaadederken, ikinci küme ile ilişkiler aynı parlaklığı yansıtmıyor. Fakat oradaki çözülmeler de Türkiye lehine konjonktür üretecek gibi görünüyor…

CİMRİ ADAM

MELİH AŞIK / MİLLİYET

Ünlü yazar Aziz Nesin’in 28. ölüm yıl dönümüydü 6 Temmuz. Aziz ağabeyi anarken bir anımızı ekleyelim.

Sene 70’ler… Ben o yıllarda Günaydın’da çalışıyorum. Aziz Nesin’le yeni tanışmışız. Bir gün Kadıköy’den Eminönü’ne giden vapurun girişinde karşılaştık. Hoş beş falan. Bana kısa süre Günaydın’da çalıştığını anlattı. Ona resim altı yazdırmak istemişler, pek sevmemiş o işi. Kısa sürede ayrılmış. Eğlenceli yolculuk çabuk bitti. Vapurdan çıkarken sordu:

  • Sirkeci’den Yeşilköy havaalanına dolmuş kalkıyormuş yerini biliyor musun?
  • Valla bilmiyorum, dedim, neden sordunuz?
  • Ben uçakla Ankara’ya gideceğim de…

Elindeki küçük bavulu da o anda fark ettim.

  • Abi dolmuş ne zaman dolar, ne zaman kalkar belli olmaz, siz taksiyle gitseniz…
  • Taksi çok para ister, dedi, dolmuş herhalde çok beklemez, en iyisi ben dolmuşla gideyim.

Ve Sirkeci garına doğru yürüyüp gitti.

Ne cimri adam, dedim içimden.

Berbere para vermemek için saçlarını kendisinin kestiğini de bir yerde okumuştum.

Çok cimri olduğunu kimi arkadaşlar da anlatmıştı. Bir süre sonra Çatalca’daki Nesin Vakfı’nın öyküsünü öğrendim.

Aziz ağabey kimsesiz çocukları alıyor Çatalca’daki yuvada bakıyor, eğitiyor, büyütüyor, yetiştiriyordu.

Kazandığı bütün parayı bu yuvaya harcıyor, kendi boğazından kesiyor, öksüz çocuklara yediriyordu.

Sonraki Haber