Ümitsiz olmayalım kışkırtmalara dikkat edelim

9 Temmuz Medyanın Halleri... Köşe yazarlarının gündemi ne? Gazetelerde neler var? Köşe yazılarında öne çıkanlar neler?

Türkiye-Suriye yakınlaşması gündeme oturdu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Esad’ı Türkiye’ye davet edebilecekleri işaretini verdi.

Bu süreçte kışkırtmalara dikkat etmek gerekiyor. İlk olarak sığınmacı konusu ve Afrin üzerinden denediler.
İkinci olarak Gazze mitingleri kullanıldı.

Gazze Dayanışma Platformu tarafından Fatih Camii'nden Saraçhane Parkı'na yürüyen grup, "Sayın değil katil Esed" pankartları açtı. İsrail’in Golan tepelerine işgaline ses çıkarmayanlar, neredeyse Tel Aviv’in her gün Şam’a füzeler atmasına suskun kalanlar, Esad düşmanlığını kışkırtıyor.

Unutmayalım, 2011’de Suriye’ye yönelik emperyalist müdahale en çok İsrail’in işine geldi. Çünkü Suriye, yıllardır Filistin mücadelesinin en önemli destekçisiydi.

“Katil Esad” pankartı açanlar, ABD-İsrail cephesiyle yan yana düşüyor.

Medyamızda bir Suriye’ye akıl verenler bir de “ümitsizler” var.

Yanlış anlaşılmasın. Elbette onları, ABD-İsrail cephesindekilerle bir tutmuyoruz.

Suriye’ye akıl veren, Milliyet’ten Hakkı Öcal. “Beşar akıllı ol, akıllı!” diyor ve Baas Partisi’ni kapatmayı öneriyor. Oysa o Baas Partisi olmasa, Suriye emperyalizme yıllarca kahramanca direnebilir miydi?

Bu üstten ve başka ülkelerinin iç işlerine karışan tarzın doğru olmadığı kanaatindeyiz. Gelelim ümitsizlere…

Ümitsizlerden biri Yeni Şafak yazarı Süleyman Seyfi Öğün.

Sayın Öğün, şöyle diyor:

“Esad, en azından orta vâdede Fırat’ın doğusunu kaybettiğini biliyor. Derdi, tabiî ki Rusya’nın telkinleri doğrultusunda ABD ve ona müzâhir olan PKK ile çatışmamak. Egemenlik hakkı denildiğinde anladığı Türkiye’nin güvenlik koridoru târif ettiği bölgelerden askerini çekmesi ve İdlip’e verdiği desteği sonlandırmak. Rus diplomasisinin Türkiye-Sûriye görüşmelerinde rol oynamasını ise bir manevra olarak değerlendiriyorum. İş yapıyor görünüp, Türkiye’nin daha fazla NATO’ya kaymasını engellemek. Değilse, niyetlerinin bir Türkiye-Sûriye barışı olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.

Hamiş: İnşaallah yanılıyorum. Ama doğrusu, Esad’dan ümitvâr değilim.”

Önceki gün de yazdık. Barışın anahtar ülkesi Türkiye.

Beşar Esad ile birlikte terörü temizlemek, Türkiye için tek seçenektir.

Türkiye de Esad için tek seçenektir.

Türkiye ve Suriye’nin toprak bütünlüğü birbirine bağladır.

O yüzden biz kendimizden emin olalım. Adımı atalım.

Ümit bizim ellerimizde. Çözüm de…

9 TEMMUZ MEDYANIN HALLERİ:

ABD’NİN SURİYE’DEKİ PKK PLANI

ABDULKADİR SELVİ - HÜRRİYET

McGurk, Trump’ın Suriye’den çekilme planına itiraz ettiği için bizzat Trump tarafından kovulan bir adam. Hedefi PKK’ya bir terör devleti kurdurtmak. Sınırımızda ikinci İsrail kurmanın peşinde. Biden’ın imzaladığı ilk kararname ise McGurk’u Afrika ve Ortadoğu Koordinatörü olarak atadı. Trump’ın tekrar seçilme ihtimali ortaya çıkınca McGurk’un PKK’yı sağlama alma çabaları hızlandı.

1- Amerikalılar, Suriye rejimine PKK’yı bünyenize alın, Suriye ordusuna dahil edin teklifini götürdü. Suriye sayıları 70-80 bin olan ve doğrudan emirleri ABD’lilerden alan yapıyı bünyelerine almaktan çekindi.

“Suriyeli olmayanlar ayrılsın. Suriye vatandaşları için bu teklifini görüşebiliriz” dediler. PKK buna yanaşmadı. Bir ilerleme sağlanamadı.

2- Amerika bu kez Türkiye’ye yöneldi. Ama PKK bizim için beka meselesi. Milli Güvenlik tehdidi.

3- McGurk bu yoklamalardan sonra asıl planına yöneldi. Önce 30 Mayıs’ta, sonra 11 Haziran’da seçimler için ilk adımı attı. Bu PKK’ya özerkliğin ilk adımıydı. Türkiye’nin kararlı tavrı karşısında geri adım atmak zorunda kaldılar.

Ama bundan vazgeçmiş değiller. Ağustos ayında tekrar deneyecekler.

McGurk, gitmeden PKK’ya bir statü kazandırmak için çabalarını sürdürüyor.

ABD, PKK’dan vazgeçmiş değil.

BOZKURTLAR VE MİLLİ MÜCADELEDEKİ ‘BOZGUNCU VE MİKROPLAR’ İLE BUGÜN İÇİMİZDEKİ ÇAKALLAR

NEDİM ŞENER - HÜRRİYET

Batılı işgalci emperyalistlerin 100 yıl önce “Bozkurt” olarak tanımladıkları Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde verilen Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi bugün de yurtiçinde, satılmış, işbirlikçi, muhalefet edeyim derken bölücü terör örgütü PKK, vatan haini Fetullahçı Terör Örgütü ve emperyalist Batı ile aynı çizgide olan “Çakallar” kendisini gösterdi.

Türklerin 2 bin 200 yıllık sembolü Bozkurt işareti yapanları tıpkı Alman İçişleri Bakanı gibi “ırkçılıkla” suçlayıp yalnızca Milliyetçi Hareket Partisi’nin sembolü olarak adlandırarak çakallıklarını gösteriyorlar.
Dediğim gibi Türk milleti buna yabancı değil; yani bağımsızlığın ve mücadelenin sembolü Bozkurt’a olduğu gibi yabancıların etki ajanı olmuş çakallara alışık. Mustafa Kemal Atatürk de 1927 yılında TBMM’de bizzat okuduğu NUTUK’ta buna özel olarak değinir.

Milli mücadelenin başarısı için üç kuvvet; 1-Millet, 2-Meclis, 3-Ordu dedikten sonra cepheyi de ikiye ayırır;

“Görünürdeki cephe” yani dış cephe ikincisi ise “Dahili cephe” yani dış cephe.
Atatürk asıl mücadelenin de iç cephede verilmesi gerektiğini çünkü, düşmanın “bozguncu ve mikrop” diye tanımladığı işbirlikçilerle ‘kaleyi içinden almak” istediğini şöyle anlatır:

“ (…) Görünürdeki cephe (dış cephe), doğrudan doğruya ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir. Bu cephe sarsılabilir, değişebilir, mağlup olabilir. Fakat bu hal, hiçbir vakit bir memleketi, bir milleti mahvedemez. Mühim olan, memleketi temelinden yıkan, milleti esir ettiren dahili cephenin düşmesidir.
Bu hakikate bizden ziyade vakıf olan düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için asırlarca çalışmışlar ve çalışmaktadırlar. Bugüne kadar muvaffak da olmuşlardır. Hakikaten ‘kaleyi içinden almak’ dışından zorlamaktan çok kolaydır. Bu maksatla şahıslarımıza kadar temasa gelebilen bozguncu mikropların, vasıtaların mevcudiyetini iddia etmek caizdir. Meclis’in zihniyeti, faaliyeti, vaziyeti, düşmana ümit vermedikçe dahili ve harici cephelerimizin yerinden oynamasına imkân ve ihtimal yoktur.”

Sonraki Haber