Eskiyi düşleyip geleceği bekleyenler... Çadır kentte 24 saat

TGB’li gençler depremzedelerin ihtiyaçlarını gideriyor. Onlardan biri Ebda. On gün sonra kurulan duş için duyuru yapıyordu. Yürümekte zorlanan bir teyze yanına geldi. El ele duşa gittiler. Teyze içeriden seslendi: “Kızım beni çimdirir misin?” Peki, Afşin'deki çadır kentte 24 saat nasıl geçiyor?

Depremin merkez üssü Kahramanmaraş’ta Afşin Gençlik Merkezi’nde kurulu çadır kentte sistem diğer kentlere göre kurulmuş, düzen sağlanmış görünüyor. Gün, sabah 7’de kahvaltı hazırlıklarıyla başlıyor. Biz de onlarla sıraya girdik, kahvaltımızı aldık; 24 saatimiz başladı. Başta tuvalet, duş, hijyen ürünlerine ulaşım, kıyafet, ısınma gibi ihtiyaçların nasıl giderildiğini, bir günün nasıl geçtiğini izledik.

Kahvaltının ardından kentte konaklayan depremzedeler için sakinlik, gönüllüler için ise yoğunluk başladı. 221 çadırdan oluşan kente önceki gün 44 çadır daha geldi. Gelen askeri tugay ile gönüllü gençler kolları sıvadı; el birliğiyle çadırlar kuruldu.

Ardından gıda kolilerini depoya taşımak için zincir oluşturuldu. Birisi bana seslendi: Öyle fotoğraf çekmekle olmaz, haydi göreve. Ben de girdim zincire, koliler elden ele.

EN LEZZETLİ BÖREĞİM

Biz bunları yapana kadar öğle yemeği saati geldi çattı. Sıraya girdik. Bine yakın depremzedenin barındığı bu çadır kentte gıda herkese yetti. Yemekleri yedikten sonra çadır kentte turlamaya başladık. Çocuklar oyunlarını oynuyor. Komşuluk ilişkileri başlamış. Bir tanesine şahit olduk. Ortada bir kuzine, birkaç tepsi de börek pişmiş. Selam verdik, “Börek yemeden göndermem.” dedi. Sonra ne pişirdiğini anlattı: Biz buna kete deriz, ekmekten daha güzel. Hem ıspanaklı hem de peynirli var, zorla ikram ettiler. İki komşu güçlerini birleştirmiş, un birinden, kuzine diğerinden. Ahmet amca da odunları kırıyor, ateşi harlı tutuyor.

MİSAFİRLİĞE DAVET

Kalktık, turlamaya devam ediyoruz. Üç teyze gördüm; çay demlenmiş, sohbet koyu. Selamlaştık. Hatice, Süheyla ve Hatun teyzeler, hemen bana da oturacak bir şey verdiler. Nereden geldiğimi sordular, İstanbul, deyince; “Allah kimsenin başına vermesin, siz bizim için buralara kadar geldiniz, Allah korusun.” dediler. Üçünün de kayıpları var. “Bir eksiğiniz ihtiyacınız var mı?” dedim. Süheyla teyze önce “Bir nevi savaş bu, devletimiz var ama Allah herkese vicdan versin.” dedi sonra sıraladı:

“Bir şişe ‘mintaks’ (sıvı bulaşık deterjanı) verdiler, bitiyor o da hemen. İstiyoruz sonra da hemen gelmiyor. Bir de benim bileğim rahatsız, şiş. Ayakkabı verdiler ama tam da uymadı. Kıyafet de var. Onun dışında bir ihtiyacımız yok. Yakacağımız, yiyeceğimiz bol.”

Helalleştik, “Ben gideyim.” dedim. Hatice teyze de “Kıyma deriz biz. Çiğ köftenin biraz değişiği, gel de ye.”

HİJYEN ÜRÜNLERİNE ULAŞIM

Süheyla teyze deterjan hemen gelmiyor deyince, burada eşgüdüm sağlayan Türkiye Gençlik Birliği (TGB)’nden deprem gönüllüsü arkadaşlara hijyen ürünlerine erişimde bir sorun yaşanıp yaşanmadığını ve sistemin nasıl işlediğini sordum. TGB gönüllüleri çadırları gezerek ihtiyaç taleplerini topluyor, ihtiyaç sahipleri de gelip sorumlulara gereksinimlerini bildirebiliyor. Çadır çadır not ediliyor, AFAD koordinasyonundaki depodan talep ediliyor. Ürünler ulaştığında gönüllüler tarafından direkt çadıra teslim ediliyor. Bazı ürünler depodan geç gelebiliyor.

AKŞAM OLDU

Akşam saat 6’da yemek sırasına giriliyor. Bazı akşamlar film gösterimleri bazen de çocuk tiyatrosu sahnelenebiliyor. Onun dışında ufak misafirlikler, çocuk koşturmacaları sürüyor. Saat biraz daha ilerleyince, herkes çadırına çekiliyor.

Burada güvenlik kuvvetleri 24 saat ayakta. Herhangi bir soruna karşı TGB de ayakta. Gece yarısından sabah saat 8’e kadar ikişer saatlik nöbetlerle görev başındalar.

Ayşenur, köpeği Gülayşe’yi yanından ayırmıyor.

‘KONTEYNER OLSA…’

Düzenli eğitim olmasa da bir sistem de oturtulmaya çalışıldığını öğrendik. Anaokulu ve eğitim çadırları var. Gün içinde ilgili bakanlıkların belirlediği eğitimci ve psikologlar çocuklarla ilgileniyor. Yalnızca çocuklar değil yetişkinler de dahil olmak üzere psikososyal destek çadırları da bulunuyor. Çadır kentte sirkülasyon da oluyor. Hasar tespit sonuçlarına göre bazı depremzede aileler evlerine geçse de korkan vatandaşların belirsizlik içinde olduğu çok kolay gözlemlenebiliyor. Her birinin isteği bir an önce eski hayatlarına dönmek, “1 yıl diyorlar, buna da şükür de bari konteyner olsa.” diye de iç geçirmeden duramıyorlar. Buradaki çadır kentte, gıda ve ısınma çözülmüş. Önümüzdeki süreçte onların “normal” hayatlarına geri dönebilmeleri için psikososyal destek büyük bir önem taşıyor.

GÜLÜŞLER DE GÖZLER DE FARKLI

Afşin’de depremden etkilenen diğer bölgelere göre kayıplar daha az olsa da düştüğü yerin yaktığı ateş harlı. Oturmak, yürümek, öylece durmak, uzaklara bakmak ya da herhangi bir şey yapmak… Bu eylemlerin hepsinde bir ağırlık var. Her şeye rağmen devam eden hayatı kabullenmenin içinde dargınlık da var. Gülüşler farklı, gözler farklı. Enkazdan kurtarılan üç beş parça eşyanın yeri farklı. Çağla ile de burada tanıştık, hem depremzede hem gönüllü. Hemşirelik son sınıf öğrencisi. Yüzümüzü yıkarken karşılaştığımızda konuştuğumuz üç beş cümlede eskiden yapabildiklerine özleminin ne kadar büyük olduğunu anladım. Bir halıya basmanın, evde terlikle dolaşabilmenin, hiç yoktan 4 duvarın değerini, bana bu kısacık zamanda hatırlattı.

ÖNCE ÇEKTİLER SONRA POZ VERDİLER

Afşin Gençlik Merkezi’ndeki çadır kentte dolanırken bir anda bacağıma bir yumurcak yapıştı. Boynumdaki fotoğraf makinesini fark etmiş olacak ki kolumdan çekiştirirken “Abla bu abinin fotoğrafını gizlice çek.” diye bağırdı. Beni götürdüğü yerde Ahmet Astsubayı işaret ettiğini anladım. “Gizlice” çektiğim fotoğrafın ardından nasıl çekildiğini merak etti. “Gel sen de çek.” dediğim anda hepsi etrafımı çevirdi. Çocuklarla nasıl baş edeceğimi şaşırdığımı fark eden Ahmet Astsubay, “Haydi herkes tek sıra.” diyerek imdadıma yetişti. Deklanşöre basan, poz vermeye geçti. Sırada kimse kalmayınca, poz sırası bize geldi. İşte bu fotoğrafların hepsi, çocukların gözünden çekildi.

KUKLALAR BAVULDA ONLAR YOLLARDA

Ahşap Adımlar Kukla Atölyesi’nden Serkan Bilgin ve Demirel Işık, Ankara’dan yola çıktılar. Önce Hatay’a ulaştılar. İlk gösterilerini İskenderun’da yaptılar. İki sanatçı, depremin etkilediği illerde çocukların yüzünü güldürmek için yola devam etti. Bavullarına kuklalarını dolduran sanatçılar, Afşin Gençlik Merkezi’nde yaptıkları gösteriyle çocukları eğlendirdi.

KORKU VE BELİRSİZLİĞE KARŞI DESTEK ŞART

Furkan Bardak AFAD gönüllüsü, depremin birinci gününden beri Afşin’de. Aynı zamanda psikolog olan Bardak ile burayı konuştuk:

“Çadır kent şu anda yıkılmış, ağır, orta ve hafif hasarlı olarak bölünmüş diyebiliriz. Yoğun bir korku da hakim. Aslında biz gönüllülerin de burada yaptığı her şey bir psikososyal destek. Çadırların kurulması, yerleştirmelerin yapılması, gelen yardımların dağıtımı, tasnifi, ihtiyaca göre dağıtılması, ısınma ve giyim ihtiyacının karşılanması, takip ve kontrollerinin yapılması, tüm bunların hepsi psikososyal destek sürecinin bir parçası. Çocuklar için de kreş ve eğitim faaliyetlerinin düzenlendiği çadırlar var. Onlar için çeşitli etkinlikler yapılıyor, oyuncakları var. Çocuklar elbette ev ortamı yakalayamadı ancak bir mahalle havasında beraber oyun oynayabiliyorlar. Genellemek yanlış olsa da böyle travmatik süreçleri çocuklar daha kolay unutup oyun oynayabiliyorlar.”

Furkan Bardak

‘SORUMLULUĞU ONLARA VERMEK İSTİYORUZ’

“Burada artık sosyal marketlerin yanı sıra esnaf da dükkan açmaya başladı. Bundan sonraki süreçte, sosyal yardımlar kapsamında çadır kent sakinlerini buralara yönlendirip kendi ihtiyaçlarını kendilerinin karşılamasını sağlamalıyız. Sorumluluğu onlara vermek istiyoruz. İhtiyaçların temini bugüne kadar AFAD’daydı ama artık bunları kontrollü şekilde azaltarak onlara bırakmamız gerekiyor. İyi kötü neredeyse hepsinin tenceresi, çaydanlığı var. Nakdi yardımlarla kendi gıdalarını alıp kendi yemeklerini yapmalarını bekliyoruz artık. Bu yardımlara bağımlı kalınması normale dönüşü zorlaştırabilir. Elbette bir dereceye kadar bunlar devam edecek olsa da bittiğinde ne yapacaklarını öğrenmeleri lazım.”

‘EVE GİTMEK ZOR OLACAK’

“Onun için de çalışmalar sürüyor. Bazı kent sakinleri işlerine başladılar, para kazanıyorlar. Eski hayata dönüş için zemin hazır olmaya başlıyor. Biz de artık burada aktif değil talebe yönelik hizmet veriyoruz. Belirli günlerde acil ve hijyen ihtiyaçları için kurulan sosyal marketten sağlayacağız, kendisine götüreceğiz ve o da ailesine verecek.

“Burada yemek sürekli çıkıyor, güvenli bir yer algısı oluştu. Polisler var, bizler de sürekli ayaktayız. Gıda ve ısınma sorunu büyük ölçüde karşılandı. Belirsizliğe karşı depremin travmatik durumlarını iyileştirebilmek için çalışan uzmanlar da sahaya inmeye başladı. Artık işi psikolojik olarak uzmanlara devredeceğiz. Bu süreçleri bekliyoruz. Burada da yaşamsal faaliyetler, komşuluk ilişkileri, aidiyet hisleri başladı; eve gitmek zaten zor olacak. Bunun yanı sıra evlerine yerleşebilecek olanlardan da evlerine dönmelerini bekliyoruz ancak kolay olmayacağını biliyoruz.”

İLK DUŞUN MUTLULUĞUNDA BİR ‘YAS’IN SİYAH YAZMASI

Afşin Gençlik Merkezi’nde resmi görevlilerin yanı sıra işleri TGB’nin gönüllüleri yürütüyor. Onlar da ilk haftadan sonra buraya geldiler, buranın inşasında onların elleri de nasırlandı. Buraya duş yaklaşık 10 gün sonra kuruldu. TGB’liler cinsiyet, yaş gibi öncelikler belirleyerek depremzede vatandaşları sırayla duş almak için yönlendirmeye başladı. TGB’li gönüllülerden Ebda, çadırlara girip duyuru yaptıkları sırada başından geçenleri anlattığında, bu gönüllülükler anlatılamaz, daha kuvvetli bir kelime olmalı, dedim. Hikâyeyi Ebda’dan dinleyelim: “Duş imkânı sağlandığında toplu bir duyuru yapmadık, yığılma olmaması için. Çadırları gezip hamile, bebekli, küçük çocuğu olan var mı diye bakmaya başladık. Çocuklu anneleri de çocuklarıyla aldık; bit gibi vakalar salgın haline gelmesin diye.”

‘BENİ ÇİMDİRİRSEN YIKANIRIM’

“Yıkanma sırası bir zaman sonra teyzelere geldi. Çadırlardan birine girdik, ‘Teyzenin sırası geldi.’ dedik. Oğlu da ertesi gün teyzeyi hastaneye götüreceğini, yıkanması gerektiğini söyledi. Sonra teyze içeriden seslendi: Kızım, beni ‘çimdirirsen’ ben yıkanırım. Başta anlayamadım, sonra ‘Teyze tabi yaparım.’ dedim. Teyzemiz 90 yaşında var, yürümekte de zorlanıyor. Biraz da tontiş, el ele tutuştuk, gittik duşlara. Çadır kentte herkesi ailemizden saydığımızı anladım o sıra. Babannemi de elinden tutup duşa götürmüşlüğüm çoktur. “Tüm gönüllülerin adını öğrendi. ‘Herkesin adını öğreneyim de doğrudan isminize tek tek dua edeyim.’ dedi. Normalde herkese yetmesi için süreleri biraz sınırlı tutuyoruz ama en uzun bu teyze kaldı. Çıktıktan sonra yeniden doğmuş gibiydi.”

‘BEN BUNLARI TAKAMAM’

“Sonra içeri oturduk, eşyalarını hazırladık. Girişte havlu, iç çamaşırı, şampuan, kolonya gibi ürünler veriyoruz. Çıktıktan sonra temiz kıyafetleri giymiş oluyorlar. Teyzeye bir de yazma vereceğiz. Yazmalar hep çiçekli, pembe, kırmızı; onlar kalmış. Onlardan birini verdim ben de. Teyze bana ‘Ben bunları takamam.’ dedi, ağlamaya başladı. Kızı ve gelini enkaz altında kalmış, başka cenazeleri de olmuş. ‘Siyah yazma varsa bana siyah yazma getirin, bununla insan içine çıkamam.’ dedi. Normalde renk gibi talepleri karşılayacak durumumuz olmuyor. Ama teyzemize bir siyah yazma bulabildik.”

Sonraki Haber