ABD dış politikasına yön veren dergiden ilginç çıkış: Montrö ABD'yi bağlamaz!

Foreign Affairs dergisi, NATO’nun Karadeniz’de varlık artırmasının yöntemlerini tartıştı, ‘ABD’nin Montrö hükümlerine tabi olmadığını’ ileri sürdü

ABD’nin dış politikasına yön veren Dış İlişkiler Konseyi (Council on Foreign Relations-CFR)'nin yayın organı Foreign Affairs dergisinde önceki gün dikkat çeken bir makale yayımlandı. Mark Cancian imzalı 'Rusya'nın Karadeniz Ablukası Nasıl Kırılır?' adlı makalede, Ukrayna'daki tahıl krizine yönelik “deniz ablukası”nın nasıl aşılabileceği üzerinde duruldu. Makalede, NATO'nun Karadeniz'deki varlığını artırma olasılığı ve bir deniz savaşı konusunda değerlendirmeler yapıldı. Montrö Boğazlar Sözleşmesi nedeniyle 5 NATO savaş gemisinin Karadeniz'e sokulabileceği belirtilen makalede, teknik olarak ABD'nin Montrö'ye bağlı olmadığına vurgu yapıldı.

Makalede özetle şu değerlendirmeler yer aldı:

'RİSKLER BÜYÜK'

“Dünya, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali nedeniyle küresel bir gıda kriziyle karşı karşıya -Rusya dünya buğday ihracatının yüzde 13'ünü, Ukrayna yüzde 8,5'ini karşılıyor- ve bu ölçekte bir gıda krizi, felaketle sonuçlanan küresel bir açlığa yol açabilir, tahıl ithalatına bağımlı ülkelerde siyasi istikrarsızlığı körükleyebilir ve ekonomide şok dalgaları yaratabilir. Uluslararası toplumun bu krizi hafifletmek için askeri ve diplomatik seçenekleri var, ancak tüm seçenekler kendi içinde dezavantajlar barındırıyor. Örneğin NATO, Ukrayna tahıl gemilerine eşlik etmek için heybetli donanmasını ve geniş hava gücünü kullanabilir. Ancak Montrö Boğazlar Sözleşmesi olarak bilinen bir anlaşma, Karadeniz'e girebilecek kuvvetin boyutunu sınırlandırıyor ve Rusya, büyük olasılıkla mayın ve denizaltılarını da kullanarak bu konvoylara karşılık verecektir. Üçüncü taraf konvoyları veya Ukrayna dışındaki Karadeniz limanlarından tahıl nakliyesi gibi alternatif yaklaşımlar ise daha az kışkırtıcı olacaktır ancak yine de Rusya'nın onayına ihtiyaç duyacaktır. Kısacası, bu krizin kolay bir çözümü yok. Ancak seçenekler ne kadar zor olursa olsun, Batı, sorunu görmezden gelemez. Çünkü açlık yaygınlaşır ve siyasi istikrarsızlığa yol açarsa, Batı üzerinde harekete geçmesi için artan bir baskı oluşacaktır. Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri, kontrolden çıkabilecek küresel bir felaketten kaçınmak istiyorlarsa, bir plana sahip olmak zorundalar.

KARAYOLU SEVKİYATI ÇÖZÜM DEĞİL

“Rusya'nın deniz ablukasını aşmanın ve Ukrayna'nın tarımsal ihracatının önünü açmanın bir yolu, ürünlerin karadan sevkiyatı olacaktır. Polonya ve Romanya gibi komşu ülkelerin de yardımıyla Ukrayna, tahıl taşımak için karayollarına ve demiryollarına çoktan yöneldi. Bu ulaşım yöntemleri büyük bir avantaj sunuyor çünkü Rusya, bu tür bir sevkiyatı engelleme yeteneğinden yoksun. Müttefiklerin II. Dünya Savaşı'nda öğrendiği gibi; demiryolu hatlarının onarımı nispeten kolaydır. Bu nedenle saldırılar sürekli olmalıdır fakat Rusya, bu yaklaşımı gerçekleştirecek araçlardan yoksundur. Ülke, böyle bir saldırı için gerekli olan yüksek hassasiyetli füze cephaneliğini tüketmiştir ve Hava Kuvvetleri, Avrupa limanlarına tahıl getiren demiryolu hatlarını vuracak kadar Ukrayna içlerine girememektedir.

“Ne yazık ki, Ukrayna'nın raylı sistemi de deniz ticareti kaybını telafi etme kapasitesinden yoksundur. 30 milyon ton tahıl olduğu tahmin edilen Ukrayna'nın gıda ihracatının tamamını taşımak, 300 bin vagon gerektirmektedir. Bu yük deniz yolundan 100 gemi ile taşınabilmektedir. Bazı hesaplamalar, tüm tahılı demiryoluyla taşımanın 14 ay süreceğini, ancak deniz yoluyla yalnızca dört ayda tamamlanacağını gösteriyor. Dolayısıyla karadan sevkiyat yaklaşımı yararlı fakat geçici önlemdir, gelişmekte olan gıda krizine uzun vadeli bir çözüm değildir.

TEORİDE MONTRÖ ABD İÇİN GEÇERLİ DEĞİL

“NATO, Ukrayna limanlarına giden ticaret gemileri için konvoylar oluşturarak Rusya'nın deniz ablukasını kırmaya çalışabilir. Ancak bu strateji, Rus Deniz Kuvvetleri tarafından göreve katılan herhangi bir Batı gemisine yönelik saldırı ihtimalini kuvvetlendirecektir.

“Rusya'nın Karadeniz Filosu'nda şu an beş fırkateyn, düzinelerce kıyı savunma gemisi, amfibi gemiler ve en önemlisi altı adet yeni Kilo sınıfı dizel elektrikli denizaltısı bulunuyor. Rus envanterindeki bu en gelişmiş denizaltılar, sofistike sessizlik önlemleri ile inşa edildiler. Gelişmiş bir sonar ve torpidolar, seyir füzeleri ve mayınlarla silahlandırıldılar. Rusya'nın ayrıca Kırım'da konuşlu en az 200 mil menzilli gemisavar füzeleri var.

“NATO, Montrö Sözleşmesi nedeniyle Rusya'nın Karadeniz üzerindeki kontrolünü aşma noktasında sınırlı bir kabiliyete sahip olacaktır. 1936 anlaşması, Karadeniz'i Akdeniz'e bağlayan Türk boğazlarındaki deniz trafiğini düzenler. Ticari gemiler için Karadeniz ülkelerine nispeten serbest geçişe izin verir, ancak boğazlardan geçebilecek savaş gemilerinin tonajını, sayısını ve Karadeniz'de kalma süresini kısıtlar. Bu, Batı'nın bölgeye kuvvet gönderme kabiliyetini de sınırlamaktadır. Karadeniz dışındaki ulusların her biri maksimum 30 bin ton ağırlıkla 21 gün bölgede kalabilir. Toplam tonaj ise 45 bin tonu geçmemelidir. Sözleşme ayrıca Karadeniz dışındaki ülkelerden gelen denizaltıları da yasaklayarak, NATO'nun en büyük enstrümanlarından birini devre dışı bırakıyor. Amerika Birleşik Devletleri, Montrö Sözleşmesi'nin imzacısı değildir, bu nedenle teoride bu kurallar ABD Donanması için geçerli değildir. Yine de Washington, kurallara dayalı uluslararası düzeni göz önünde bulundurarak ve bir NATO üyesi olan Türkiye'ye saygı göstrererek anlaşmaya uydu.

“Sonuç olarak, boğazların kullanımı Ankara'ya bağlı olacak ve Ankara, teorik olarak NATO'nun deniz kuvvetlerini Karadeniz'de güçlendirmesi için kuralları esnetebilir. Fakat Türkiye'nin çatışmadaki nispeten tarafsız duruşu, Rusya ya da Batı ile ilişkilerini tehlikeye atma konusundaki isteksizliği ve sözleşmeyi gevşetmedeki tarihsel çekincesi göz önüne alındığında, kısıtlamalar muhtemelen geçerli olacaktır. En fazla, Türkiye bazı hükümleri esnek bir şekilde yorumlamaya istekli olabilir, ancak böyle bir tavizin de Batı için Türkiye'ye ekonomik yardım sağlanması, yaptırımların hafifletilmesi veya insan hakları ihlallerine göz yumulması gibi yüksek maliyetleri çıkabilir.

“NATO, sözleşmedeki kısıtlamalar dahilinde kullanabileceği gücü Karadeniz'e aktarabilir. 45 bin tonluk kısıtlama, yaklaşık beş muhripe izin verecek. Bir adet ABD DDG-51 sınıfı muhrip veya bir adet gelişmiş çok maksatlı savaş gemisi yaklaşık 9 bin ton ağırlığında. Bir İngiliz Tip 45 muhrip de yaklaşık 7 bin 350 ton. Tek bir ülkenin kuvvetleri için 30 bin tonluk sınır göz önüne alındığında, Amerika Birleşik Devletleri üç muhrip gönderebilir ve Büyük Britanya ile Fransa gibi diğer ülkeler de birer gemiyle katkı sunabilir. Bu beş gemi, sınırlı sayılarına rağmen, Ukrayna tahılı taşıyan ticaret gemileri için güçlü bir eskort sağlayabilir.

“Ayrıca NATO, hatırı sayılır bir hava gücünü de kullanabilir. Romanya ve Bulgaristan'ın NATO'ya üsler sağladığı ve NATO uçaklarının kendi toprakları üzerinde uçmasına izin verdiği düşünüldüğünde, NATO'nun hava gücü Karadeniz bölgesindeki Rus kara ve hava gücüne üstün gelecek hükmedecek ve denizaltı harbine yardımcı olacaktır.

ÇATIŞMA BAŞLARSA

“NATO, Ukrayna limanlarına konvoy gönderirse, bir Rus saldırısıyla karşılaşabilir. Rusya, tahıl konvoylarına saldırmak için büyük olasılıkla deniz mayınlarını ve denizaltılarını kullanacaktır. Çünkü bu silahlar sadece etkili değil, aynı zamanda gizli ve inkar edilebilir. Bu da ilk ateş etme suçunu hafifletecektir. Rusya, Ukrayna'nın yaklaşma sularına zaten mayınlarını döşedi. Konuyu daha karmaşık hale getiren şey ise, Ukrayna'nın da kıyılarını savunmak mayın döşemiş olması. Dolayısıyla bir mayın tahıl gemisine zarar verdiğinde Moskova doğrudan Kiev'i işaret edecektir.

“Rusya'nın Karadeniz Filosu'ndaki Kilo sınıfı denizaltıları, sessiz ve iyi silahlanmış olmaları nedeniyle konvoylar için en büyük tehdidi oluşturacaktır. Konvoylara torpidolarla saldırabilirler ve eskortların etkili menzili dışından seyir füzeleri fırlatabilirler. Yada bir konvoyun yoluna mayın döşeyebilirler. Kırım'daki kara konuşlu gemisavar füzelerini de ateşleyebilirler ve NATO, Rus füze bataryalarını etkisiz hale getirmeye çalışırken büyük bir savaş muhtemelen patlak verebilir. Diğer Rus kuvvetlerinin bu savaşa katılması ise pek olası değildir. Rusya'nın zayıf suüstü gemileri ise sınırlı bir NATO eskortuyla bile boy ölçüşemez. Kıyıdan konvoy gemilerine ateş açmayı deneyebilirler, ancak bu onları Ukrayna'nın gemisavar füzelerine ve NATO hava gücüne maruz bırakır. Tabi ki Rusya da Hava Kuvvetleri'ni kullanabilir, ancak bunlar tamamen Ukrayna savaşına katılıyor ve şu ana kadar kötü performans gösterdiler.

“NATO, yük gemilerini Rus ablukasından çıkarmaya çalışırken bir dizi konvoy savaşı yaşanabilir. Standart 12 deniz mili hızla seyreden bir konvoyun Odessa Limanından boğazlara ulaşmasının yaklaşık bir gün alacağı düşünülürse, bu tür çatışmalar için bolca fırsat olacaktır. Böyle bir savaşın sonucu belirsiz olacaktır çünkü akran rakipler arasında bir deniz angajmanı için modern bir emsal yoktur.

DAHA GÜVENLİ SEÇENEKLER

“Çatışma riski daha az olan bir seçenek ise, ticari gemilere eskort sağlamak için NATO üyesi olmayan ülkeleri görevlendirmek olacaktır. Büyük ölçüde ithal tahıla bağımlı olan Mısır gibi bir ülke, bir konvoyun geitreceği riskleri üstlenmeye istekli olabilir. Bu dolaylı yaklaşım, Rusya'nın NATO saldırganlığı iddiasından kaçınacak ve büyük ölçüde açlığı gidermeye yönelik insani bir argümana dayanacaktır. Ancak nihayetinde, bu diplomatik bir hesaplamadır çünkü üçüncü taraflar muhtemelen Rusya ile etkin bir şekilde savaşacak askeri kapasiteye sahip değildir.

“Ukrayna, Odessa'dan sadece 190 mil uzaklıktaki Romanya'nın Costanta limanına demiryolu ile tahıl taşıyabilir ve oradan üçüncü şahıs gemilerini kullanarak deniz yoluyla sevkiyat yapabilir. Bu, savaşla doğrudan bağlantıdan kaçınacaktır. Ancak Rusya, kendi ihracatına yönelik yaptırımlar karşısında böyle bir planın yürütülmesine de izin vermek istemeyebilir.

“ABD, ticari gemileri Amerikan gemileri olarak kaydederek veya yeniden bayrak donatarak doğrudan bir yaklaşım da benimseyebilir. Böylece Rusya, ablukayı uygulamak için ABD gemilerine saldırmak zorunda kalabilir. Böyle bir hareket için bir emsal de var: ABD, petrol akışının devamını sağlamak için 1987-88 İran-Irak Savaşı sırasında, Kuveyt petrol tankerlerini kendi bayrağı ile donattı. Fakat tanker savaşı sırasında bu ABD'li bayraklı tankerler de keskin nişancılığa ve mayınlara maruz kaldı ve sonuç olarak eskortlara ihtiyaç duydular.

“Denemeye değer çeşitli diplomatik seçenekler de var. Örneğin Putin, Rusya'nın bazı koşullar altında Ukrayna'dan sevkiyatlara izin vereceğini söyledi. Ukrayna'dan çıkan bir ticari geminin, Rusya'dan çıkacak bir gemi karşılığında uluslararası ticarete katılmasına izin verileceği bir gemi-gemi anlaşması düşünülebilir. Bu kısasa kısas önerisi, Rusya'ya önemli mali kaynaklar sağlayacağı ve yaptırımların kaldırılması için bir emsal teşkil edeceği düşünüldüğünde, pek ilgi görmedi. Yine de Batılı ülkeler askeri çatışma riskine girmekte isteksizler ve küresel gıda durumu giderek daha da vahimleşecek. Diplomatik bir yaklaşım, zamanla uluslararası destek kazanabilir.

“Ukrayna ve Rus tahılına bağımlı olan ülkeler muhtemelen bir süre yetecek kadar tedarike sahipler ve stokları kısa vadede Batı yardımı ile destekleniyor. Şu anda açlıkla ilgili bir rapor yok. Ancak uzun vadede, bu durum başedilemez hale gelecektir. Savaş devam ederse, azalan kaynaklar kıtlığa ve rejim istikrarsızlığına yol açabilecek gıda isyanlarına neden olacaktır. Batı da harekete geçmek için artan bir baskıyla karşı karşıya kalacaktır. Küresel açlık henüz akut olmayabilir, ancak vurduğunda sert vuracaktır. Kıtlık bir kriz haline gelmeden önce bir plana sahip olmak, NATO ve Batı'nın sorumluluğundadır.”

Sonraki Haber