‘ABD emperyalizmi ile mücadelenin yolu Avrasya’da’

Almanya’nın önde gelen siyasî dergilerinden Compact, “NATO’dan Çıkılsın – Rusya ile Barış” konferansını geride bıraktı. Rusya ile dostluğun önemi vurgulandığı konferansta Türkiye’nin ABD emperyalizmi ile mücadelesi de tartışıldı.

Konferansa Vatan Partisi Almanya Temsilcisi Deniz Yıldırım ile Aydınlık Almanya Temsilcisi Can Çakır katıldı. Compact Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Jürgen Elsässer, Can Çakır ile bir söyleşi yaptı. Compact TV YouTube kanalı ve derginin sitesinde yayınlanan söyleşiyi okurlarımıza sunuyoruz.

Compact Dergisi’nin düzenlediği Rusya ile Barış konferansına Vatan Partisi Almanya Temsilcisi Deniz Yıldırım ile muhabirimiz Can Çakır da katıldı.

Jürgen Elsässer: Compact’ın Rusya ile Barış konferansındayız ve yanımda heyecan veren bir konuğum, Türkiye’den Aydınlık gazetesinden Can Bey var. 10 yıl önce de yine Ukrayna krizi ile bağlantılı olarak birlikte çalışmıştık ve Aydınlık da bir nevi o zamanki İşçi Partisi bugünkü adıyla Vatan Partisi çizgisinde bir gazete. Vatan Partisi’nin kurucusu Sayın Perinçek, Erdoğan döneminin başlarında uzun yıllar hapiste yattı ve daha sonra Erdoğan’a yaklaştı. (…) Parti bugün Erdoğan’ın yanında mı değil mi?

Can Çakır: Aslında en önemlisi, Vatan Partisi’nin, daha önceki adıyla İşçi Partisi’nin, temel programında hiç değişikliğe gitmemiş olduğunu anlamamız. Parti her zaman Türkiye’nin bağımsızlığı, NATO’dan çıkması ve AB yolundan dönmesini savunuyor, nitekim bu yol Türkiye’ye ekonomik olarak da küreselcilerin çıkarları doğrultusunda dayatılıyor. Ve Vatan Partisi her zaman bağımsızlıktan ve emperyalizme karşı uluslararası birlikten yana bir çizgi izledi. Bu bağlamda Erdoğan’ın çizgisinin, Erdoğan’ın siyasetinin 2014’ten bu yana değiştiğini görüyoruz. Özellikle Gezi eylemlerinden sonra Gülen Cemaati ile Erdoğan’ın Ak Partisi arasındaki ittifak dağıldı. Gülen Cemaati’nin başı Fethullah Gülen de bugün baktığımızda Amerika’da yaşıyor, o dönem dönemin CIA şefleri tarafından Amerika’ya alındı ve sorgulanması gereken koşullar altında onların yardımıyla oraya yerleşebilmek için Yeşil Kart aldı. Bu noktada da Erdoğan’ın daha millici bir politikaya yöneldiğini görüyoruz. Yani, “Erdoğan Vatan Partisi’ne yaklaştı” demek daha doğru olur.

‘CIA, AVRASYACILARI HEDEF ALDI’

Yani diyorsunuz ki-ve biz de bunu galiba böyle yazmıştık- 2016’daki darbe girişimi Gülen aktivistleri ile CIA’nın ortak bir girişim miydi?

Kesinlikle, bunu bu şekilde görebiliriz. Nitekim 2006-2007 yıllarından sonra Amerikancılar Türkiye’de o kadar ileriye gittiler ki ordu ile etkili bir mücadeleye kalkıştılar. 300’den fazla general ve amiral, 300’den fazla subay o dönem tutuklandı ve ordu, Türkiye’nin bağımsızlığından yana olan milliyetçi ve Avrasyacı general ve amirallerden arındırılmaya çalışıldı. Vatan Partisi de aynı operasyonların iki hedefinden biriydi. Ergenekon ve Balyoz kumpaslarına karşı mücadeleye önderlik etti ve Türk Ordusunu esaretten kurtardı.

Yani Türkiye’de aslında iki temizlik oldu. Sonrasında (…) generaller görevlerine döndüler mi?

Birçoğu gerçekten de yeniden orduda görev aldılar ve yüksek yerlerde görevlendirdiler. Bazıları, mesela Deniz Kuvvetleri içinde ordu komutanlıklarına kadar yükseldi. Partimiz de 2014-2015 yılları arasında Avrupa yanlısı, Batıcı, Küreselleşmeci Dışişleri Bakanı ve daha sonra başbakan olan Davutoğlu tarafından yıkılan ve savaşın eşiğine gelinen Rusya ile olan ilişkilerin düzeltilmesine önderlik etti. Vatan Partisi ve Aydınlık somut olarak Avrasya ülkelerinin ittifakı için çabalıyor.

Jürgen Elsässer ve muhabirimiz Can Çakır

AMERİKA TÜRKİYE’YE DOLAR SOPASINI SALLIYOR

Yani Avrasyacı bir çizgiye sahip olduğunuzu söyleyebiliriz. Peki Erdoğan’ın Rusya karşısında yalpalamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bazen ara buluculuk yaptığını görüyoruz, bazen de Ermenistan ve Azerbaycan’da olduğu gibi çatışma çizgisi izliyor. Tutumu nedir, nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tabi bir yandan kesin bir karar vermekten çok korktuğunu görüyoruz. Bu da onun sorunu. Yani aslında Türkiye’nin önünde duran kesin kararlardan dolayı doğacak çatışmadan korkuyor. Çünkü Türkiye, küreselleşmeciler, ayni Amerika ve Atlantik sistemi ile Avrasya ittifakı arasında karar vermek zorunda. Ve bu da kolay bir karar değil çünkü Türkiye, 1940’lı yıllardan bu yana aslında NATO’nun içinde ve Atatürk’ün ölümünden sonra Batı sisteminin içine alındı, hatta Batı sistemi, Türkiye’yi bir nevi yuttu. Bu doğrultuda Amerika aslında Türkiye’nin en derinlerine inmiş durumda ve bugün hala Fethullahçı yapılanmanın adamları devletin herhangi bir yerinden çıkabiliyor, onlara yönelik operasyonlar yapılabiliyor. Bu da bu yapılanmaların ne kadar derine indiğini gösteriyor. Buna göre karşı adım atmak da kolay değil. Bunu özellikle ekonomide de görüyoruz. Türkiye yoğun bir krizle savaşmaya çalışıyor. Türkiye’nin ekonomisi son derece dışarıya, özellikle Batı’ya, özellikle Avrupa ve Amerika’ya bağlı. Ve Türkiye kendisi bir şey yapmaya kalkınca, Amerika dolar sopasına uzanıyor ve yıllarca Türkiye’ye soktuğu sıcak parayı geri çekiyor. Bu enflasyonun çok daha yoğun bir şekilde yükselmesini sağlıyor. Bu bağlamda bize göre en önemlisi, Suriye, İran ve Rusya ile barış sağlamak. Bu bağlamda Azerbaycan ile Dağlık Karabağ’da yürütülen ortak operasyon çok iyi bir örnek; Türkiye ve Azerbaycan’ın Rusya’nın da desteği ile nasıl barışı sağladıklarını ve bölgedeki gerilimi yatıştırdıklarını gösteriyor. Nihayet Amerika’ya bağlı hareket eden bir Nikol Paşinyan – (J.E.:) Ermenistan’ın başbakanı – evet, Ermenistan’ın başbakanı da ilerleyen süreçte Azerbaycan ve Türkiye cumhurbaşkanlarının yakınında durmaya çalıştı. Bu da böylesi bir ittifakın yaratacağı sonuçları gösteriyor.

‘TÜRKİYE’NİN DİNAMİKLERİ ERDOĞAN’I DOĞRU ÇİZGİYE GETİRİYOR’

Erdoğan’ın Suriye’nin kuzeyinde NATO’dan bağımsız bir hegemonya hedefi olduğunu düşünüyor musunuz?

Hayır, düşünmüyorum. Yani gerçekten öyle olsa o zaman belki Suriye’nin daha da derinine inerdi fakat bunu yapmadı, bir yerde durdu. Bu bölgede terörle savaşmaya çalışıyor. Fakat diğer yandan bu mücadeleyi kararlı bir şekilde yürütemiyor. Bu da tarihsel anlamda Amerika ve NATO’nun Türkiye’nin ne kadar derinine inmesiyle alakalı bir durum. Amerika, terör örgütü PKK’yı kara gücü olarak görüyor, “kara gücüm” olarak tanımlıyor ve bu örgütü maddi olarak destekliyor ve büyütüyor. Bir yandan Suriye de bu şekilde suçluyor fakat gerçekten bu gibi emperyalist bir hedefi olsa daha farklı hareket eder. Yani daha çok Türkiye’nin güvenliğini sağlamaya çalışırken yalpaladığını söyleyebilirim. Fakat emperyalist bir siyaset yürüttüğünü söyleyemem.

Sonraki Haber